Osmanlı Öncesi Anadolu Kronikleri IV el-Evâmirü’l-Alâiyye fi’l-Umûri’l-Alâiyye

Paylaş:

Alman Orient Enstitüsünden Sara Nur Yıldız’ın sunumuyla tartışılan İbn Bîbî’nin el-Evamirü’l-Alaiyye fi’l-Umuri’l-Alaiyye isimli eseri, Yıldız’ın akademik çalışmalarına da yön vermiş. Yıldız, Chicago Üniversitesi’nde erken Osmanlı ve Karamanlı Beyliği dönemi üzerine çalışmayı düşünürken, İbn Bîbî’nin eserini okuduktan sonra, karar değiştirip, eserin de konusu olan Moğol dönemi Anadolu’suna yöneliyor ve yaklaşık on yıldan bu yana bu konu üzerine çalışıyor.XIII. yüzyıl Anadolu tarihinin en önemli ve en kapsamlı kaynağı olmasına rağmen çok az çalışılan İbn Bîbî’nin bu eserinin yalnızca Selçuklu tarihini anlatmak maksadıyla yazılmadığını belirten Yıldız, bu bağlamda eserin kaleme alındığı yıl olan 1277 yılında sona eren büyük Türkmen isyanının önemine dikkat çekti. Zira bu eser, o yıl Konya’ya gelen Bağdat Valisi Cüveyni’nin Türkmen isyanının nedenlerini ve daha önemlisi bu karmaşık coğrafyayı nasıl iyi yönetebileceğini öğrenmek istemesi üzerine yazılır. Dolayısıyla bu durum, eserin içeriğini de belirler. Eserin asıl dinleyici kitlesi, Cüveyni ile beraber Moğol bürokrasisidir. Bu nedenle Moğol ve İlhanlı tarihi iyi bilinmeden eserin doğru anlaşılabilmesi de mümkün değildir. Bu noktada önemli bir diğer husus, İbn Bîbî ile Cüveyni arasındaki geçmişe dayanan ilişkidir. Burada Bîbî’nin ailesine odaklanan Yıldız, Bîbî’nin annesinin Harzemşahlar sarayında müneccim olarak görev yaptığını, yine burada bürokraside görev yapan Cüveyni’nin ailesiyle bu vesile ile tanıştıklarını ve bu ilişkilerin Moğol istilası sonrası da devam ettiğini ifade ediyor. Bir de önemli bir tespiti var Yıldız’ın: Moğol istilası sonrası, İranlı bürokratlar başka devletler altında çalışmaya devam eder. Bu süreklilik önemli bir unsurdur.İbn Bîbî’nin eserinin en önemli yanının onun retoriği olduğunu söyleyen Yıldız’a göre, bu retoriğin temelinde, Cüveyni’yi haklı çıkarma ve onu savunma niyeti yatar. Bu bağlamda, Moğolların Bağdat’ı ele geçirdikten sonra Cüveyni’nin Bağdat valisi olarak atandığını, Abbasi halifesinin yokluğunda önemli bir görev üstlendiğini ve Cüveyni’nin kendisini bir Moğol valisi olarak değil, Abbasi halifesinin varisi olarak gördüğünü müşahede ediyoruz. Ve nihayetinde, Moğollardaki Budist yanlıları iktidarda güç kazandıktan sonra, Cüveyniler tasfiye edilir. İbn Bîbî’nin eseri ise, Cüveyni’yi savunarak, onun asıl amacının İslâm dünyasını Pagan Moğollardan korumak olduğunu anlatır. Bu noktada, İbn Bîbî’nin eserinin Abbasi halifeliği sonrası oluşan yeni siyasî ortamda yazıldığını unutmamak gerekir.Eser, I. Keyhüsrev (1192-1196) ile başlar ve Selçuklu sultanlığının en güçlü dönemi sayılacak Alaeddin Keykubad (1220-1236) dönemine özel bir önem atfeder. Eserin önemli bir kısmı bu döneme ayrılmıştır. Karışıklık dönemini ve Kösedağ Savaşını da anlatan İbn Bîbî, Moğollar ve Anadolu’daki yönetimlerin nasıl kurulduğu hakkında çok az bilgi vermektedir. Eserin sonunda ise II. Mesud’un Karadeniz’den Azerbaycan’a gelip İlhan Ahmed tarafından sultanlığa getirildiğinden bahsedilmektedir. İbn Bîbî, ihanetle suçlanan ve Moğolların gözünde kötü bir figür olan II. Mesud’un babası II. İzzettin Keykavus’u temize çıkarmaya ve Keykavus’un hatasından pişmanlık duyduğunu söyleyerek II. Mesud’un Moğol yönetimi karşısında durumunu güçlendirmeye çalışmıştır. Eser, İbn Bîbî’nin patronajlığını yapan Cüveyni’nin övülmesiyle biter. Burada bir kez daha bu eserin asıl hitap ettiği kesimin, Moğol yönetici bürokrasisi olduğunu hatırlatan Yıldız’a göre, bu nedenle, eserin Moğol bölümleri göz ardı edilebilir. Bununla birlikte, İbn Bîbî’nin eseri Moğol dönemi Anadolu’su için vazgeçilmez bir kaynaktır. Eserdeki bilgiler, nümizmatik, sanat tarihî ve arkeolojik çalışmalarla desteklenerek hakkında çok az yazılı kaynağın bulunduğu bu dönem daha iyi aydınlanabilir. 

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir