Tekirdağ ve Yöresinde Şehirleşmenin Tarihi Süreci (XVI.-XVII. Yüzyıllar)

Paylaş:

İstanbul Üniversitesi’nde tamamladığı “Kuzey Marmara Sahilleri ve Ard Alanında Şehirleşmenin Tarihi Süreci: XVI.-XVII. yüzyıllarda Tekirdağ ve Yöresi” başlıklı doktora tezini bizlerle paylaşan Hacer Ateş, sunumunda çalışmasının ana malzemeleri olan tahrir defterleri ve kadı sicilleri çerçevesinde XVI. ve XVII. yüzyıllarda Tekirdağ ve yöresinde şehirleşme sürecini anlattı. Ateş’e göre, 1980’lerden sonra şehir tarihleri çok revaçta çalışmalar haline gelmiş ve bu çalışmalar sayesinde imparatorluğun geneli ve taşrası hakkında geniş bilgiler elde edilmiştir. Bu tür çalışmalara öncülük eden önemli eserlerin başında Ömer Lütfi Barkan’ın tahrir defteri incelemeleri gelmektedir. Ayrıca bu defterlerin nasıl inceleneceği ve bunlarda mevcut verilerin nasıl değerlendirileceği ile ilgili çalışmaların etkisiyle aynı dönemde kaza ve sancak çalışmaları da artmıştır.

Tekirdağ, Rumeli’nin fethinden sonra ilk Osmanlı yerleşimi olması hasebiyle büyük önem kazanan bir liman kasabasıdır. Antik dönemde, Romalılar ve Bizanslılarda olduğu gibi, Osmanlı döneminde de bölge ticaretinde mühim bir yer edinmiştir. Bölgeyle ilgili en eski tahrir kaynakları 1486 tarihlidir. Bu defterde şehrin merkezi ile ilgili bilgi bulunmamakta, daha çok kırsal alanla ilgili bilgiler yer almaktadır. Ateş, çalışmasının ilk bölümünde kazanın ana yerleşim merkezi olup kırsal alandan farklı bir görünüm arzeden kasabalar üzerinde durmaktadır. Ateş’in tezi, sunumunda da değindiği üzere, Tekirdağ ve yöresindeki şehirleşmeye dair şu tespitleri ortaya koymaktadır:

Tekirdağ kazasında şehir özelliği gösteren üç ana yerleşim yeri bulunmaktadır. Tekirdağ kazasının merkezi olduğu ve limanı bulunduğu için Rodoscuk, kazanın en önemli yerleşim alanlarından biridir. Kazanın kadısı da bu bölgede ikamet etmektedir. Bugün Barbaros diye bilinen ikinci yer Banados, XVI. yüzyıla kadar herhangi bir Müslüman yerleşkesine sahip olmamış bir kasabadır. Burada beş altı civarında gayrimüslim mahalle mevcuttur. Fetihten sonra bölgenin bütün Rumları, Rodoscuk ve Banados civarında toplanmıştır. Üçüncü yer ise Osmanlı döneminde İnepazarı diye adlandırılan İnecik’tir. İlk zamanlar antik dönem yerleşimlerinin bir devamı niteliğinde yapılanmış bir kasaba görünümünde olduğu söylense de 1960’ta yapılan çalışmalar bu bölgede antik dönem yerleşmelerinin bulunmadığını göstermiştir. Tahrir defterlerine göre bu bölge 1480’lerden sonra pazar yerinin kurulması ve onun etrafına cami, kervansaray, han gibi yapıların ilavesiyle klasik bir Osmanlı kasabası görünümü kazanmıştır.

Bu ana yerleşimler arasında Rodoscuk, ticarî aktiviteleri, şehirleşme özellikleri, fiziksel yapılarının çokluğu, mahalle sayısının fazlalığı, iskelenin burada olması ve kazanın yargı merkezi olması gibi sebeplerle önemli bir kasabadır. Rodoscuk’a ait bilgiler ilk defa 1515 yılına ait bir defterde görülmektedir. Bu defterler incelendiğinde ilk Müslüman yerleşmelerin fetih yönü olan şehrin batı tarafında ve sahilden uzak tepede kurulduğu görülmekte ve Türklerin burayı fethettiklerinde gayrimüslimlerle beraber yaşamayıp mahallelerini uzakta kurdukları anlaşılmaktadır. İstanbul’un fethinden sonra şehrin gelişimi çok hızlanmış ve bu gelişme fizikî anlamda da şehre yansımıştır. XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şehrin batısında Müslüman mahallelerin sayısının arttığı görülmektedir. İskelenin aktivitesinden sonra büyük ticarî gelişmelerle zenginleşen yerli halk da şehrin fiziksel yapısına katkıda bulunmuştur. Ticarî aktiviteler sebebiyle Balkanlar’dan, Mora tarafından Tekirdağ bölgesine geniş çapta göçler olduğu görülmektedir. Ticaretle uğraşanların kurduğu mahallelerin sayısının artmasıyla daha önce parça parça şehir görüntüsü taşıyan şehir XVII. yüzyılda bir bütünlük arzetmeye başlamıştır. Şehrin güneyinde varoş olarak adlandırılan kısımda yeni Ermeni mahalleler kurulmuş, XVI. yüzyılda Celali İsyanlarından kaçan Ermeni gruplardan bazıları buraya yerleşmiştir. Ermeniler dışında Tekirdağ’da Rumlar ve Yahudiler mevcuttur. Bu gruplar arasında sosyal çatışmaların yaşandığı da anlaşılmaktadır.

Şehirde dikkat çeken diğer bir mekân XVI. yüzyılın ikinci yarısında merkez iskelenin alternatifi olarak kurulan Rüstem Paşa İskelesidir. Bu iskeleden daha çok ticarî emtia taşınmıştır. Rüstem Paşa İskelesi yakınlarında Balkanlar’dan devlet için alınan ürünlerin toplandığı mirî mahzenler kurulmuş; ayrıca imaretler, cami, kervansaray, hanlar gibi yapılar da yapılmıştır. Balkanlar’dan gelen ürünler Rodoscuk’ta toplanarak İstanbul’a, Bursa’ya veya Anadolu’ya geçirilmektedir. Mısır tarafından gelen ticaret güzergahı da burada sonlanmaktadır. Burada Venedik, Ceneviz gibi yabancı milletlerin ticarî temsilcileri bulunmaktadır.

Şehir büyük göç almaya başlayıp şehirdeki evler bu nüfusu barındırmakta yetersiz kalınca Rodoscuk ileri gelenleri tarafından, gelirleri kendi vakıflarından sağlanmak üzere büyük odalar kurulmuştur. Şehir halkı oldukça gelişmiş bir ekonomik düzeye sahip olduğu gibi hanımları da vakıf idarelerinde ve dükkan sahibi olarak sıkça görmek mümkündür. Rodoscuk İstanbul’un fethinden sonra Fatih evkafına dâhil edilmiştir. Buradaki değirmenlerin, bağların ve çeşitli vakıf işletmelerinin gelirleri Fatih evkafına aittir.

16. yüzyıl ortalarında Arnavutluk’tan, Mora’dan, Batı Anadolu’dan çeşitli gruplar Osmanlı yönetimine Tekirdağ tarafına gelip yerleşmek istediklerini yazmışlar, kendilerine izin verilince de yeni gayrimüslim köyler kurmuşlardır. Bu köyler bölge sarp olduğu için “derbentçi köyler” diye adlandırılarak çeşitli vergilerden muaf tutulmuştur. Fetih esnasında 9 mahallesi bulunan Tekirdağ XVII. yüzyılda 22’si Müslüman, ikisi Ermeni ve altısı Rum mahallesi olmak üzere 30 mahallesiyle şehir görünümünde bir yer haline gelmiştir. 

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir