Zaman İçinde Bediüzzaman
Zaman İçinde Bediüzzaman (İletişim, 2010), geçmişin ve bugünün Türkiye’sinde önemli bir yere sahip Bediüzzaman hakkında yeni bir okuma ve perspektifle bugüne değin yazılan ve anlatılanların pek çoğundan farklı bir Bediüzzaman profili çıkartıyor karşımıza. Kitabın yazarları (Cemalettin Canlı, Yusuf Kenan Beysülen) Bediüzzaman’ı kerâmet-velâyet meseleleri üzerinden değil belli bir tarihsellik ve sosyallik içinde konumlandırarak değerlendirdiklerini iddia etmektedir.
Yazarların bu yaklaşımları kaynak seçimlerini de belirliyor. Bediüzzaman ile ilgili mevcut birçok bilgiyi mercek altına alan yazarların kaynakları, rivayet nevinden bilgileri de tamamen göz ardı etmemekle birlikte, Bediüzzaman’ın kendi yazdıkları, onu doğrudan tanıyan bilen insanlar –talebeleri– ile yapılan görüşmeler ve yazılı belgelerden müteşekkil. Yine Bediüzzaman ile ilgili literatürde Abdülkadir Badıllı’nın Mufassal Tarihçe-i Hayatadlı kitabı, Şükran Vahide’nin çalışmaları ve Şerif Mardin’in Bediüzzaman Said NursiOlayıisimli eseri öne çıkmaktadır. Yazarlara göre, bu eserlerin pek çoğunun temel problemi Bediüzzaman’ı tarih dışı bir karakter olarak tasvir etmeleridir. Kitabın yazarlarından Beysülen’in Bediüzzaman literatürüne dair dikkat çektiği hususlardan biri de Bediüzzaman sonrasında yazılanların, anlatılanların çok duygusal olduğu ya da hiçbir temel dayanak olmaksızın reddetme temayülü içermesidir.
Kitabın ortaya çıkış serüveni, bir belgesel projesini gerçekleştirme arzusuyla başlıyor. Bediüzzaman kendi yazdıkları, yaşayan talebeleri, kendisinden sonra anlatılanlar, yazılanlar, temellerini attığı Nur cemaatinin varlığı ve etkisinin genişliği sebebiyle belgesele konu ediliyor. Aynı zamanda, bu malzeme fazlalığı, söz konusu çalışmanın belgesel olmaktan da öte kitaplaşmasına zemin hazırlıyor. Netice itibariyle denilebilir ki, Bediüzzaman kimdi? Ne yaptı? Neden bu kadar etkinlik alanı yaygınlaştı? nevinden soruların izini süren “bu çalışma her şeyden çok merakın kovalanmasıdır” (s. 21). Bu minvalde toplantının çerçevesi de Bediüzzaman’ın neden bu denli etkili bir düşünür olduğu ve etkisinin niçin geniş bir kitlede karşılık bulduğu, Cumhuriyet döneminde Said Nursi tavrının özgünlüğü, II. Meşrutiyet dönemi ve sonrasındaki faaliyetleri, II. Abdülhamid’e ilişkin düşüncelerinin değişmesi ve sebepleri, eserleri, O’nun İslâmî yorumunun başarılı olup olmadığı soruları üzerinden şekillendi.
Canlı’ya göre, Bediüzzaman’ın kişiliğinin şekillenmesinde XIX. yüzyılın Kürdistan medreselerinin dönüşümü, Kadirilik, Nakşibendilik ve bu cemaatin reaksiyoner karakterinin etkisi rol oynar. Bu atmosfer içinde yetişen Bediüzzaman’ın geniş kitlelere yayılan etkisini açıklayabilmek için, II. Meşrutiyet ile Hilafetin kaldırılmasına kadar geçen sürece bakmak ve Bediüzzaman’ı ihya geleneği içinde değerlendirmek gerekmektedir. Bir Müslüman olarak döneminin koşullarında İslâm toplumlarındaki sıkıntılara bizzat şahit olan Bediüzzaman İslâm’ın geçirdiği bu buhran döneminde çareyi İslâm’ı pozitif bilimlerle buluşturmak, yani bilebildiği, öğrenebildiği kadarıyla Kur’an ile mevcut bilimsel gelişmeler arasında bir uyum ve referans noktası oluşturmaya çalışmakta bulmuştur. Bediüzzaman’ın bu çabaları İslâm’ı ihya etme gayretidir. Daha sonraki dönemde, özellikle Cumhuriyetin ilanı ve sonrasında, Bediüzzaman’da bir dönüşüm gözlenir: Önceki dönemlere göre bu dönemde daha arkaplanda kalmayı tercih etmiştir. Bediüzzaman Cumhuriyet’i kuran kadrolarla çatışmaya girmenin bir fayda getirmeyeceğini bizzat sürecin içine dâhil olarak görebilmiştir. Ankara’da iken meclisin dışında farklı düşüncelerin tasfiye edildiğini, kültürel çeşitlilikten ziyade homojen bir yapının oluşturulmaya çalışıldığını, Cumhuriyeti kuranların ideallerinin bambaşka olduğunu fark etmiştir. İşte bu fark ediş, Bediüzzaman’ı “imanı kurtarma derdi”ne düşürmüştür. Cumhuriyetin yer altına ittiği İslâmî unsurları, devletle doğrudan temasa geçmeksizin, farklı bir kanal yaratarak, kendi olanaklarıyla varetmeye çalışmıştır. Bediüzzaman’ın Cumhuriyet dönemine ilişkin duruşuna dair “Reddetmiyoruz, kabul de etmiyoruz” şeklinde kullandığı ifadesi onun nerede durmak istediğini özetler niteliktedir.
Canlı, Risale-i Nur Külliyatı’nın Cumhuriyetin uyguladığı politikalara direnç oluşturan bir özellik niteliği taşıdığı görüşündedir. Bu kitabın oluşumunda özellikle Bediüzzaman’ın Barla yıllarında kendisine sorulan sorulara verdiği yanıtların biraraya getirilerek yazılması etkilidir. Canlı’ya göre, bu külliyat bir plandan, projeden teşekkül etmemiş, bilakis bir bireyin inancı noktasında yaşayacağı sıkıntıları, çelişkileri ortadan kaldırabilecek bir malzeme sunması açısından spontane gelişen bir durumu ortaya koymuştur. Ayrıca risalelerin sadeleştirilmesi meselesi risalelerin dünyevileştirilmesi anlamına gelmektedir. Neticede bu tarihsel zemin içinde, Cumhuriyet dönemi politikaları Bediüzzaman’ın düşüncesinin başarılı olmasını beraberinde getirir. Diğer taraftan Bediüzzaman’ın İslâmî yorumu da devlet nezdinde makul görülmüştür ki bu özelliği onun bu denli yayılmasının bir başka veçhesini açıklar.