Akademinin Medyatikleşmesi: Kamusal Entelektüel(ler)

Paylaş:

Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Tezgâhtakiler toplantı serisinin Kasım ayındaki ilk konuğu Hediyetullah Aydeniz’di. “Kamusal Entelektüeller ve Medya” başlıklı doktora tezi çerçevesinde bir sunum gerçekleştiren Aydeniz, yazarlığa dair iki tür yaklaşımı temsil eden iki alıntı ile konuşmasına başladı. Bu alıntılardan birincisinin medyanın, ikincisinin ise üniversitelerin yazarlığa karşı yaklaşımını somutlaştırdığını ifade etti. Ahmed Rasim’in Muharrir Bu Yaadlı kitabından “Yaz” başlıklı monoloğu, medyanın yazarlığa yaklaşımını tasvir eden bir temsil olduğu için aktaran Aydeniz, akademinin yazarlığa yaklaşımını tasvir etmek için Lindsay Waters’ın Akademinin Düşmanlarıadlı kitabından iki cümle alıntıladı: “Yavaş düşünüyor olmanıza itiraz etmiyorum, düşünebildiğinizden daha hızlı yayınlıyor olmanıza itiraz ediyorum”, “Genç yazarları mahveden şey aşırı üretim, aşırı üretime sebep olansa para ihtiyacı”.

Çalışmasının odağında kamusal entelektüel kavramı ve onun tekabül ettiği anlam dünyası, pratikler, olgular yer alan Aydeniz, tezinde kamusal entelektüel kavramını açıklamak için, bilgi ve o bilginin hem üreticisi hem de efendisi konumundaki akademinin durumu ve medya ile ilişkisini incelediğini söyledi. Bu kavramın anlam unsurlarını tespit edebilmek için modern toplum, modern toplumun bilgi ve enformasyon kurumu olarak üniversite ve medya kurumları, modern toplumun meşruiyetini ifade eden kamusallık ve kamusallığın biraz dejenere olmuş formu olan kitleselleşme kavramlarından istifade ettiğini belirtti.

Entelektüel kavramının tarihçesinin 1890’lardaki Dreyfus olayından başlattığını ifade eden Aydeniz, kavramının eski çağlardan günümüze gelen bir kavram olduğu tezine karşı çıkıyor. Modern toplumu ise, bilim devrimi, aydınlanma, ekonomide sanayi devrimi ve siyasal olarak yönetimin halka dayandırıldığı Fransız Devrimi ile birlikte başlayan ulus-devletin siyasal meşruiyeti olarak tanımlıyor.

Kamusal entelektüellerin yaklaşık iki yüz yıllık bir tarihi olmakla beraber, kavram ilk defa 1987’de Russel Jacoby’nin The Last Intellectuals adlı kitabında kullanılmıştır. Kitabın yayımlanmasından bir yıl sonra Amerikan Sosyoloji Derneği Başkanı yaptığı açılış konuşmasında “kamusal sosyoloji” kavramını kullanarak bu kavramı disipliner bir zemine çekmiştir. 1996’da Atlanta’da kamusal entelektüel yetiştirmek için bir doktora programı açılmıştır; ayrıca bazı büyük üniversitelerde (Harvard, New York vb.) konu ile ilgili seminer programları yapılmaktadır. Aydeniz, kamusal entelektüel kavramının yirmi birinci yüzyıl ile birlikte bir pazarlama sembolüne dönüştüğünü, örneğin yazarların tanıtımında, akademisyenlerin takdiminde kullanılmaya başlanan sektörel bir kavram haline geldiğini ifade ederek sözlerine şu bağlamda devam etti:

On sekizinci yüzyıldan günümüze gelen ve niteliksel olarak birbirleri ile taban tabana zıt kurumlar olan üniversite ve medyanın meşruiyet zeminleri de birbirlerinden tamamen farklıdır. On dokuzuncu yüzyıl ortalarına kadar Alman geleneği hariç Anglo-Sakson ve Fransız geleneğinde akademisyenler ve gazeteciler her zaman çatışmışlardır.

Entelektüeller, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Fransa’da, bir haksızlık karşısında iktidara hakikati söylemek ve haksızlığı gidermek için medya üzerinden siyasal ve toplumsal alana müdahale edilmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı’da yaşanan yeni arayışlar neticesinde entelektüel hayatın akademikleşmesi, uzmanlaşmanın artışı, sürekli içerik üreticisine ihtiyaç duyan uluslararasılaşmış ve yirmi dört saat yayın yapan bir kurumsal yapı olarak medyanın kazandığı yeni işleyiş, modern toplumun başlangıçta vaat edilen değerlerinin ve ideallerinin yeniden canlandırılması çabası neticesinde de kamusal entelektüelkavramı ortaya çıktı. Bu durum, mağaradan kaçış/fildişi kuleden uçuş şeklinde nitelendirilmektedir. Bu bağlamda mağara ve fildişi kule metaforları, akademi ve üniversiteler için kullanılmakta; kamusal entelektüeller ise aydınlanma misyonuyla halka medya aracılığı ile ulaşan son derece fonksiyonel bir grup olarak tezahür etmektedir.

Kamusal entelektüel tipolojisi, gazeteci, yazar, filozof ve akademisyen tipolojileri arasında bir tipolojidir ve kurumsal olarak hem üniversiteler hem de medya ile ilişkilidir. Filozoflar ve akademisyenler, işçilik ve emek sarf edilmesi gereken sistematik bilgiyi üretmeye çalışan aktörlerken, gazeteciler ve yazarlar ise sistematiklikten uzak, kavramları esnek bir şekilde, yer yer anlamı dışında kullanan, herkesin anlayabileceği dilde yazan ve maişetini yazarlık yaparak temin ettiği için sürekli yazmak durumunda olan kesimdir.

Aydeniz, entelektüellerin modern toplumun bir fenomeni olan bir alanda derinlemesine uzmanlaşmak yerine, birçok konuda gazetecilerin bilgisi kadar yüzeysel olmayan ama uzman akademisyenlerinki kadar da derin olmayan bilgiye sahip, hem akademide bir unvanı olan hem de medyada kanaat bildiren tipolojiler olduğunu ifade etti. Kısacası, bu grup, bilgi üretmekten ziyade akademide üretilen bilgiyi seyrelterek, daha anlaşılabilir bir dille medya aracılığı ile yayan gruptur. Ontolojik (varlık), epistemolojik (bilgi) ve aksiyolojik (değer) boyutlarıyla insanoğlunun sorunlarının tümünü teşhis edebileceğini ve de teşhis ettiği sorunları çözebileceğini iddia eden ve bu çözüme talip olan “akil adam” olarak entelektüelin idealize edildiği tanımlara rastlamak da mümkündür.

Aydeniz, kamusal entelektüel tipolojisinin oluşumunun, aydınlanma değerlerinin vaat ettiği ve sağladığı imkânlar ve idealler uğruna, başta medya olmak üzere çeşitli iletişim kanallarını ve ortamlarını kullanarak siyasal ve toplumsal alana müdahale etme anlayışının mümkün kıldığı bir sonuç olduğunu belirtti. Akademik unvan sahibi kamusal entelektüellerin sistematik bilgi üretimi yerine kamunun (hususen medyanın) ihtiyaç duyduğu kanaati üretmeye başladığını, bu bağlamda klasik medyanın akademiyi medya lehine bozduğunu ifade ederek konuşmasını sona erdirdi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir