Hanefi Mezhebi Bağlamında İslam Hukukunda Külli Kaideler
Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin Nisan ayındaki konuğu Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Necmettin Kızılkaya’ydı. Kızılkaya, İz Yayıncılık’tan çıkan Hanefi Mezhebi Bağlamında İslam Hukukunda Külli Kaideleradlı kitap çalışmasını anlattığı sunumunda kavaid ilminin doğuşundan ve tarihsel gelişiminden bahsetti. Kavaid ilminin usul ve furû alt disiplinlerinin yanında fıkıh edebiyatının ayrı bir türü olarak ortaya çıktığına vurgu yapan Kızılkaya, kavaid kitaplarının hicri IV. yüzyıldan sonra yazılmaya başlandığını ve bu kitapların genelde mezheplerin temel yaklaşımlarını ortaya koyduğunu belirtti.
Kızılkaya, kavaidi şöyle tarif etti: “Fıkhın değişik bölümlerine ait meseleleri kuşatan külli kaziyeler/önermelerdir”. Bu tariften sonra kaidenin temel özelliklerine de değinen Kızılkaya, kavramın aynı zamanda mantık, kelam, usul, gramer ve fıkıh gibi alanlara da şamil olduğunu ifade etti. Zira bazı kelamcılar tarafından yapılan kaide kavramının tarifinin çok net olmadığını, kaidenin aynı zamanda üst ilke anlamına da geldiğini, kaidenin içinde bir önerme bulunmak zorunda olduğunu ve kaidelerin her zaman hüküm ifade etmeyebileceğini belirtti. Kaide ile hüküm arasında beş altı tane kaide olabileceğini ve genel olarak alt maksimlerin hükme, üst maksimlerin ise kavaide daha yakın durduğunu vurgulayan Kızılkaya, kaideye dayanarak hüküm verilmeyeceğini çünkü kaidenin alta indikçe farklılaştığına da vurgu yaptı.
Kavaid düşüncesinin temelleri İmam Muhammed ile atılmıştır. İmam Muhammed tarafından yazılan el-Câmiu’l-kebir, bu alandaki ilk kitaptır. Fer’î meselelerin ilkeler etrafında ortaya konması, kavaid edebiyatının çıkışına neden olmuştur ve bu noktada bütün geçmiş birikimi asılları ile ele alma yaklaşımı kavaid edebiyatın en öne çıkan özelliğidir. Sözüne bu ilmin Bağdat’ta doğduğunu söyleyerek devam eden Kızılkaya, İzz b. Abdüsselam’ın kavaid ilmindeki öneminden de bahsetti. İlk dönemlerde kavaid ilminin merkezi Bağdat iken daha sonra merkezin Kahire’ye kaydığına dikkat çeken Kızılkaya, Kahire’de yaşayan âlimlerin büyük çoğunluğunun Şafii mezhebine bağlı olduğunu ve kavaid türü eserlerin de yine aynı mezhebe bağlı âlimlerce yazıldığını ifade etti.
Kızılkaya, kavaid edebiyatının Hanefi mezhebiyle başlayıp hicri VII. asırdan sonra Şafii mezhebine bağlı âlimlere intikal ettiğini vurguladı. Bu ilmin en temel metinlerinden birisi olan et-Telhis’in Şafiî âlimlerinden İbnu’l-Kâss (ö. 335/947) tarafından kaleme alındığını ve hicri VIII. yüzyılda kavid edebiyatını zenginleştirdiğini ve bu dönemden sonra kavaid kitapları üzerine şerh, haşiye ve muhtasarlar yazılmaya başlandığını ifade etti.
Külli kaidelerin İslam dünyasındaki seyrinden de bahseden Kızılkaya, kavaid ilmi üzerine ilk sistemli toplantının Muctemeu’l-Fıkhi’l-İslami (İslam Fıkıh Akademisi) adıyla 1986 yılında Amman’da yapıldığını belirtti. Daha sonra kavaid alanında yapılan önemli çalışmalara değinen Kızılkaya, bu eserlerin yazarlarını şöyle sıraladı: Ali Ahmed en-Nedvi, Yakup b. Abdulvehhab el-Bahuseyn, Mustafa Baktır, Ahmet Yaman, Muhammed Hashim Kamali, Wolfhart Heinrich, İntisar A. Rabb. Bu yazarların çoğunun kavaidin tarihsel gelişimini ortaya koyduğu ancak analiz kısmında yetersiz olduğuna dair de açıklama yapan Kızılkaya, yazarların genellikle bu eserleri bir tür mecelledeki kaidelerin şerhi olarak kaleme aldığını vurguladı. Mecelle’ye kadar kavaid literatürünün doktrinel olduğunu, ancak Mecelle ve sonrasında teorik ve doktrinel düşüncenin zayıfladığını ve yalnızca ilk yüz maddeye şerh yapılarak yetinilmesinin kavaid edebiyatının doktrinel dokusuna zarar verdiğini belirten Kızılkaya, sunumuna kavaid edebiyatının beş temel kaidesini kısaca açıklayarak son verdi.