Osmanlı Edebiyatının Eleştirel Bir Tarihini Yazmak

Paylaş:

Klasik Türk Edebiyatı Konuşmaları dizisinin onuncu oturumunun konuğu Mehmet Kalpaklı’ydı. Sunumunda “Osmanlı Edebiyatının Eleştirel Bir Tarihini Yazmak” konusunu ele alan Kalpaklı konuşmasına “klasik Türk edebiyatı” ya da “divan edebiyatı” yerine başlıkta “Osmanlı edebiyatı” tabirinin kullanılmasının bir yaklaşımı ifade ettiğini, seçilen başlığın ilk aşamada edebiyat tarihinin nasıl algılandığına gösterge teşkil ettiğini söyleyerek başladı. Daha sonra “edebiyat tarihi” deyişi üzerinde durdu ve bu konuda şunları söyledi: “Edebiyat tarihi, tamamen kurgu ürünü metinleri ifade eden ‘edebiyat’ ile geçmişin bugün kurgulanmış hali olan ‘tarih’ gibi iki kurgusal alanın birleştiği yeri ifade eder.”

“Edebiyat tarihinin konusu nedir?”, “Edebiyat tarihinin içeriği nedir ve ne olmalıdır?” diyen Kalpaklı, eleştirel bir edebiyat tarihi yazmanın olabilirliğini irdelerken sorduğu sorulara şu çözüm önerilerini de ekledi:

“Edebiyat ve tarih dediğimizde elimizde iki temel unsur var: Yazar ve onun ürettiği metin. Bunlardan hareket edeceksek, metin yazarlarının hepsini ve metinlerin hepsini bilmek gerek. Bunların hepsini henüz bilmeyişimiz, Osmanlı edebiyatı tarihinin olanaksızlığını gündeme getirecekse, anahtar bazı noktalar üzerinden örneklemeler ile resmin bütününü tamamlamaya çalışmalıyız.

Osmanlı edebiyatı eleştirel tarihi için, henüz günışığına çıkmamış metinleri yayınlamak gerekmektedir. Bu metinler tamamlanmadan bir edebiyat tarihi yazmak mümkün olmadığından, Osmanlı edebiyatı eleştirel tarihi yazılırken, bunun henüz tamamlanmamış bir edebiyat tarihi olduğunun bilinci ile hareket edilmelidir.”

Edebiyat tarihi ile hangi edebiyat tarihi kastediliyor? Çoğunluğun edebiyat tarihi mi, azınlığın edebiyat tarihi mi? Sayısal olarak çok olan eser mi? Etki alanı olarak daha çok alana ulaşan eser mi? Sınıfı olmayan bir toplumun ürettiği edebiyatı, tekke edebiyatı, divan edebiyatı, halk edebiyatı şeklinde sınıflandırmak ne kadar gerçekçidir? Bu ve benzeri ufuk açıcı sorularla ilerleyen oturumda Kalpaklı şunları söyledi:

“Osmanlı Edebiyatı denince mevcut divanlar ve tezkirelerden oluşan bir metinler çerçevesini akla getiriyoruz. Şairlerin birbirleri ile ilişkilerini anlatan hicivlere bakınca ise edebiyatın yaşayan bölümünü görüyoruz. Bu edebiyatı divan merkezli okumamamız lazım. Divanlar bu metinlerin kaydedildiği şeylerdir; metinlerin yaşadığı yer ise meclislerdir. Dolayısıyla meclisler üzerinden okumamız gerekecek.”

Kalpaklı’nın “Osmanlı edebiyatının eleştirel bir tarihini yazmak” konusundaki önerilerini şöyle özetleyebiliriz:

Osmanlı edebiyatı tarihine eleştirel bir bakış, edebiyat tarihini yazan kişinin, bu tarihin kurgulanmış bir tarih olduğunu kabul etmesiyle başlar. Bu da, tek bir edebiyat tarihi olmayacağını, edebiyat tarihlerinden bahsedilebileceğini ifade eder. Osmanlı edebiyatının dünya edebiyatının bir parçası olduğuna inanmak ve bunu kanıtlamak zorundayız. Osmanlı’nın eleştirel edebi tarihi, bilinçli bir şekilde eleştirel ve objektif olmalıdır. Tamamen gerçeğe dayalı ve teorisiz bir edebiyat tarihi yazmaya yönelik bir girişim olmamalıdır; zira tarihî gerçeklik görecelidir. Osmanlı edebiyatıyla Arap ve Fars edebiyatları arasındaki ilişkileri, İslâm’ın kültürel devamlılığı anlatılarından sıyırıp Osmanlı anlayışının gerçeklerine biraz daha yaklaştırmamız gerekmektedir. Tehlikelerimizden biri edebiyatımızı “dönemler”e ayırmaktır, bunu gözden geçirmeliyiz. İslâm edebiyatlarıyla Osmanlı edebiyatı arasındaki bağlantı ve paralelliklerden bahsettiğimiz gibi Akdeniz ve Avrupa edebiyatlarının Osmanlı edebiyatıyla bağlantı ve paralelliklerini de araştırmalıyız. Edebiyat giderek disiplinlerarası alanın konusu olduğundan metinlerin neşrinde günümüz Türkçesine de yer verilmesi daha çok kişiye hitap etmesi açısından önem arz etmektedir.

Eleştirel bir edebiyat tarihi yazımına dair bu önerilerden sonra Mehmet Kalpaklı’nın sunumunda soru-cevap faslına geçildi ve toplantı böylece sona erdi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir