Türk Müziği: Tarihsel Gerçekler, Güncel Sorunlar

Paylaş:

Sanat Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Kırkambar Sohbet etkinliğinin Şubat ayı konuğu “Osmanlı Sarayında Çalgılar” adlı tezi ile doktorasını tamamlayan Yrd. Doç. Dr. M. Emin Soydaş idi. Soydaş, sunumuna “Türk müziği” kavramından ne anlaşılmalı, sorusu ile başladı.

Güncel sorunları tartışabilmek için öncelikle “Türk müziği” derken ne kastedildiği açıklığa kavuşturulmalıdır. Aslında geleneksel Türk müziği, sanıldığı gibi fasıl müziği ya da sanat müziği gibi farklı adlara da sahip olan klasik müzikten ibaret değildir. Klasik müzik, halk müziği, dini müzik ve mehter müziği gibi türleri de vardır. Bu türler arasına, raks müziğini dâhil edenler de olmuştur. Bu saydığımız müzikler ayrı ayrı adlandırılsalar da hepsi temelde aynı yapı özelliği gösterir; farklılıkları ancak icra ve uygulamada ortaya çıkar. Böyle olmasına rağmen bugün Türk müziği başlığı, genelde klasik veya sanat müziği kastedilerek kullanılmaktadır.

Türk müziği kavramı ele alınırken dikkat edilmesi gereken diğer bir husus ise Türkkelimesinin kullanımıdır. Günümüzde modern öncesinin çok kültürlü hayat tarzının aksine, Cumhuriyetin kültürel politikaları sonucu farklılıkları tek bir potada eriten ve standartlaştıran anlayışa karşı bu isim, tek bir etnik unsura ait olduğu iddiasını taşıması nedeniyle eleştirilmektedir. Fakat Soydaş’a göre asıl dikkat edilmesi gereken nokta, bu ismin etnik kökenden çok coğrafyaya ait hâkim kültürü ifade ediyor oluşudur. Türk müziği derken, Orta Asya’da yaşayan Türk topluluklarının ürettiği müzik değil, Anadolu, Mezopotamya ve Balkan coğrafyalarında üretilen müzik kastedilmektedir. Bunun da ötesinde Soydaş, bu ismin icra ve uygulama farkları ile çeşitlenen türlerin hepsini kastederek değil de içerisinden sadece biri için kullanılmasının da büyük bir sorun olduğunu vurgulamaktadır. 1960’larda TRT kanalıyla ortaya çıkan Türk sanat müziği, Türk halk müziği gibi ayrımlar ve isimler problemlidir. Elbette değerlendirmelerimizi modern ayrımların şekillendirdiğini unutmamak gerekir, ama çok sesli Türk müziği isimlendirmesi de hatalıdır Soydaş’a göre. Bu problemlerse ancak tarihten gelen referanslarla çözülebilir. Örneğin, Osmanlı (Türk) Müziği gibi bir adlandırma ile bu problem çözülebilir. Bu müziği adlandırırken belirleyici olan bestekârın etnik ya da dinî kökeni değil, çoğunluk olarak üretilen kültürün adıdır. Bu sebeple mesela Kemanî Tatyos Efendi Osmanlı (Türk) müziğinin önemli bir ismidir. Soydaş’a göre bu adlandırma, bir coğrafyada üretilen müziğin, o kültürün adını alması olarak yorumlanmalıdır.

Soydaş, konuşmasının devamında tarihsel birtakım örnekler vererek bugünün müzik sorunlarına dair farklı düşünme yolları ortaya koymaya çalıştı. Öncelikle, on yedinci yüzyılda saray ve İstanbul’daki müzik atmosferine dair bilgilerimizi tazeleyerek bugünün sorunlarına daha sağlıklı bir yaklaşım geliştirebileceğimizi belirtti. Soydaş’a göre bugün kullanılan saray müziği tabiri, aslında Batı’dan ithaldir ve bizim müzik geleneğimizde bir karşılığı yoktur. Saray tabii ki kendi geleneği olan bir kurumdur ama asıl olan saray değil, şehirdir. Sarayda Türk müziğinin tüm türleri icra edilirdi, her şeyin en iyisi bulunurdu ama aslında saray şehrin yalnızca bir yansımasıydı, kaynağı değildi.

Türk müziği türleri arasında bugün halk müziği olarak adlandırdığımız âşık tarzı müzik de mevcuttur. Bugün tedavülde olan ve halkın yüksek zümrelerden kültürel olarak kopuk oluşunu öne süren yargının aksine bu müzik, padişah huzuru da dâhil sarayın her kesiminde icra edilip dinlenen bir müzikti. Bunu özellikle halk müziğinde kullanılan tamburanın sarayda yer aldığını gösteren minyatürler üzerinden takip edebiliriz. Sarayın dışında İstanbul’da da durum pek farklı değildir. Mesela Evliya Çelebi tamburayı herkesin bildiğini söylemektedir. Ali Ufki Bey de Mecmua-i Saz u Söz’de türkülerin herkes tarafından bilinen ve söylenen eserler olduğunu belirtmektedir. Hüseynî ve muhayyer ağırlıklı bu türküler, usulen de semaî ve yürük semaî formundadırlar.

Bir başka tartışmalı alan da Türk müziğinin yazılı geleneğinin olmaması üzerinedir. Gelişmişlik tartışmalarına dâhil olarak bu bir eksiklik olarak görülür. Hâlbuki bu yanlış bir yargıdır; çünkü elimizde güfte mecmuaları mevcuttur ve yazının gelişmişlik göstergesi kabul edilmesi bizatihi tartışmalıdır. Diğer taraftan yirminci yüzyılın başında daha gelişmiş olduğuna inanılan çoksesli Batı müziğinin seviyesine ulaşmak için izlenen yollar da çok sorunludur.

Soydaş’ın sunumu geleneksel kavramı, kavramın nasıl tanımlanması gerektiği ve ürünü ya da üreticiyi geleneksel denilen halkaya dâhil edenin usul mü tavır mı yoksa makam mı olduğu soruları üzerinden müzik alanında yol alınabileceğine dair tartışmalarla devam etti. Bu konudaki fikrini, bu soruların cevaplandırılabilmesi ve açıklığa kavuşturulması için sadece sanata önem vermek yetmez, müzikoloji araştırmalarına da ağırlık verilmesi gerektiğini dile getirerek belirten Soydaş’ın sunumu, soru ve cevap kısmından sonra sona erdi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir