Carl Schmitt Düşüncesinde Realist Bir Özgürlük Fikrinin Araştırılması

Paylaş:

Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin tezgâhtakiler programının Mayıs ayındaki ikinci konuğu Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde okutman Dr. Ertan Kardeş’di. Carl Schmitt düşüncesini politik bağlam ve özgürlük üzerinden anlamaya çalışan Kardeş, Schmitt’e yönelik ilginin hukukçular ve siyaset bilimciler arasında farklılaştığına değindi. Mevcut bakış açısına felsefecilerinde müdahil olarak onlardan farklı bir yöntem benimsediklerine işaret eden Kardeş, Schmitt’in Das Politische(Politik Olan)kitabı üzerinden yürüttüğü araştırmasında düşünürün politik realizmini ve politik düşünürlerle bağlantısını göstermeye çalıştığını ifade etti.

Nomosve politikkavramlarını merkeze aldığını vurgulayan Kardeş, değerlendirmelerinde düşünürün politikaya dair belirlenimlerini ve özgürlük fikrini ortaya koymaya çabaladığını söyledi. Schmitt’e yönelik  ilginin 1910’lu yıllarda Alman, Avrupa ve dünya kamuoyunda giderek arttığını ve filozof hakkındaki ikincil literatürün bu yıllarda hayli yekun tuttuğunu ve fikirlerinin yaklaşık yüz yıldır üniversitenin gündeminde olduğunu ifade eden Kardeş, 1990’lardan sonra düşünür üzerine yazılanların neredeyse ikiye katlandığını da ayrıca belirtti.

Akademide Schmitt ile ilgili çalışmaların iki temel yaklaşımdan ibaret olduğunu, bunlardan ilkinin tarihsel bir figüre, diğerinin ise eleştirel bağlama oturduğunu söyleyen Kardeş, ilk yaklaşım biçiminde düşünürün yalnızca tarihsel belge ürettiği fikrinin; ikincisinde ise iktidarla yakınlığının merkeze alındığını ifade etti. Kendisinin ise bu iki yaklaşım biçiminden de sıyrılmaya çalıştığını ve metnin tüketilemezliği fikrini esas aldığını, düşünürün politik tavrının onu entelektüel hapse sürüklememesi gerektiği kanaatinde olduğunu ifade etti.

Schmitt’i politik olarak incelemeye almanın liberal teorinin politik felsefeyi kendi nosyonuna sıkıştırmasına engel olacağını düşünen Kardeş, ana sorunları temel haklar, politik felsefenin antik ve liberal karakteri, soyut bir alana indirgenen politik felsefenin pratik alanla irtibatının kopuşu, idealist ve liberal felsefenin politik olanın tanımından ziyade politika yerine başka kavramları ikame etmesi ve ontoloji ile praksis alanının birbirinden kopuşu gibi konulara hasrettiğini söyledi. Schmitt’in politik realizm kavramını polemos/çatışmanın yok edilemezliği figürü, şeyler alanının maddi alandaki uygunsuzluk ilişkisi ve realizmindeki spekülasyon fikri çerçevesinde ele alan Kardeş, filozofun Machiavelli, Marx ve Sorel gibi politik realistler hattına yerleştirilebileceğini düşünmekte. Ayrıca filozofun Benjamin ve Castoriadis ile birlikte okumanın daha anlamlı olacağını söyleyen Kardeş, Schmitt’te özgürlük kavramının kurucu bir fikirden ziyade doksaları aşmaya çalışan bir hüviyete büründüğünü betimledi.

Schmitt “Politika dost düşman ayrımıdır” sözüyle siyasala dair görüşünü yansıtmakta, Gesprach über die Macht und den Zugang zum Machthaber(İktidar ve İktidarın Elde Tutulmasına Dair) adlı kitabında bir gencin iktidarla ilgili sorularına verdiği cevapları kaydetmekte ve “İnsan insan kurdudur” sözünün yerine “İnsan insanın insanıdır” cümlesini teklif etmektedir. Zira ona göre bütün politik teoriler insan doğasının kötü olduğu fikrine dayanır. Schmitt bu düşünceleriyle kötülük fikrinden geri adım atar ve yerine insan doğasının zayıflığını koyar. Çünkü insan, iktidarının süresini uzatmak için elinden geleni yapar. İktidarın kötülüğü tezi liberal teoriye aittir ve Schmitt’e göre iktidar ne iyi ne de kötüdür. Ona göre iktidarla olan ilişki insan olmaya karar vermekle ilintilidir.

Schmitt’in liberal teorinin yapmaktan uzak durduğu iktidar fenomenini anlama çabası gösterdiğini söyleyen Kardeş, filozofun çabasının mistifikasyon yapmayan bir tavır sergilediğini, özgürlük bahsi ve kavramını politikanın içine sığdırmaya çalıştığını ifade etti. Çünkü Schmitt’te aslolan kurucu iktidar meselesidir. Zira iktidar kurulduktan sonra kapanmakta ve eylemi gerçekleştirip tekrar kurulmaktadır. Sözü edilen her tür kapanma hukuk ve şiddet arasındaki gelgitleri doğurmakta ve bu durum otoritenin tesisini ve tahakkümünü ortaya çıkarmaktadır. Schmitt liberal özgürlük kavramını otorite tanımayan bir sorun olarak algılamakta, oto ve nomosu kendi yasasını kendi vazeden bir süreç olarak görmektedir. Schmitt’e göre liberal olmayan ve otorite fikrini barındıran politik bir felsefe vardır. 1963’te yazdığı Theorie des Partisanen(Partizan Teorisi) metninde devletin artık politikanın tekeli olmadığını ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyanın nomosunu kaybettiğini düşünmektedir. Avrupa’nın yeni bir nomos tesis edemediğini düşünen filozof bu nedenle yeni politik figürleri araştırmaya girişmiştir. Ona göre Avrupa nomosunu yitirmiş ve onu yeniden kuramamıştır. Kardeş’e göreyse Schmitt çağın felaketini önceden görmüştür ve bu da düşünürün büyüklüğünü ortaya koymak için yeter bir sebeptir.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir