Meister Eckhart ve Felsefi Görüşleri
Selman Dilek, Philipps Marburg Üniversitesi Felsefe ve Tarih Bilimlerinde hazırladığı doktora tezini bizlerle paylaştı. Sunumunda Ortaçağ Alman felsefesinin önemli düşünürlerinden Meister Eckhart’ın felsefi görüşlerini ana hatlarıyla özetleyen Dilek, konu başlığını “felsefi düşünüş ve dini mistisizm arasında Meister Eckhart” olarak daralttığını ifade etti.
Eckhart’ın düşüncelerinin anlaşılması için Alman tarihinin çok iyi bilinmesi gerektiğine vurgu yapan Dilek, sunumunun ilk kısmını Almanya’nın ortaçağdaki sosyal ve siyasi tarihine ayırdı. Eckhart ve dönemini “Hanedanların birbiriyle olan siyasi mücadelesi, merkezi idareden yoksun kargaşa ortamı, savaşlar, Papalık müessesesinin krizi, kilise-manastır ihtilafı, üniversiteye hakimiyet mücadelesi” gibi ana temalar etrafında şekillendiğini ifade etti. Dilek, sosyal problemleri ise “dogma ve arayış”üst başlığıyla,“ticari şehirlerin yükselişi, prens-tüccar-rahip üçgenindeki hakimiyet mücadelesi, dini bölünme, zenginleşmeye karşı dini tepkiler, Yunan ve İslam etkisi” etrafında özetledi.
Eckhart’ın Paris’teki doçentliği esnasında İncil ve P. Lombardus’un Sentenzenşerhini yapmak için iki metin kaleme aldığını ve bunlarında Collatio in libro sententiarum (1293), Paskalya Vaazı (1294) olarak kitaplaştığını belirten Dilek, bu eserlerin çok kültürlü bir atmosfer içerisinde yazılmasından dolayı Eckhart’ın entelektüel arka planını oluşturduğunu ifade etti. 1294’te Erfurt’a konvent müdürü olarak atanan Eckhart’ın fakr, iffetve itaatkavramlarını merkeze alan Rede der Unterweisung, Armut, Abgeschiedenheit ve Gelassenheit adlı kitaplarını ileriki dönemlerde kaleme aldığını vurgulayan Dilek, bu eserlerin Eckhart düşüncesinin temelini oluşturduğunu ve bu eserlerde “benlikten çözülüş: Varlık’ta var olma/Selbstaufgabe” ve “içe dönüş: akıl ve ruh” kavramlarının incelendiğini ifade etti. Eckhart’ın temel tartışma alanlarının ise “doğum, tanrı ve varlık, kilise öğretisi, manastır hayatından farklılaşma ve dünyevi olandan uzaklaşma” olduğunu zikreden Dilek, Meister Eckhart’ın eğitiminin tam manasıyla skolastik bir eğitim olduğuna zikrettikten sonra skolastik eğitimin müfredatını da kısaca değindi.
Dilek, Eckhart’ın diğer eserlerinin muhtevasına da temas ettikten sonra yazarın çalışmalarının yöntem ve temel tezler üzerine yoğunlaştığını da vurguladı. Bu konuların Genesis, Johannes İncilive Hikmetler Kitabı’nın şerhi bağlamında geliştiğini ve “İyilik, birlik, hakikat, Uluhiyetin diğer tanımları, zıtlıklar, varlık metafiziği: birlik, vasıtasızlık, tümlük, aktivite, rezeptivite ve analoji” etrafında şekillendiğini ifade etti. Tüm bu meselelerin ise Tanrı’da bilgi ve varlık, meleklerin bilgisi ve Tanrı sevgisi hakkında problematize edildiğini söyleyen Dilek, Eckhart’ın kaynaklarının Augustinus, Basilius, Rabbi Moses, Avicenna (İbn Sînâ), Thomas Aquinas, Aristo, İbn Rüşd, Albert, Dietrich gibi düşünürlerden müteşekkil olduğunu dile getirdi. Eckhart’ın en temel gayesinin “Eski ve Yeni Ahit’in hakikatini felsefi argümanlarla açıklama, Yeni Ahit metafiziği üzerinden Eski Ahit yorumu, logos, teslisin hakikati, varlık ve oğul, varlığa gelişin mertebelerinin” açıklanması olduğunu belirten Dilek, Eckhart’ın Almanca vaazlarınınise (i)1298 ve sonrası, (ii)1313-1323 Strazburg dönemi, (iii)1323-1326 Köln yılları olarak üç dönemde ele alınabileceğini ifade etti. Eckhart’ın vaazlarının üniversite dersleri ve halka hitap dengesi açısından önem arzettiğini belirten Dilek, vaazların bilim, felsefe ve teoloji meselelerini ele aldığını belirtti.
Neticede Eckhart’ın bütün bu araştırmaları onu en nihayetinde engizisyon mahkemesine sürüklemiş ve şeytan tohumu olarak adlandırılmasına sebep olmuştur.1325 Köln iddianamesinde Eckhart’ın fikirlerini yargılayan 49 maddelik iki liste hazırlanmış, Ocak 1328’te Eckhart’ın ölümünden sonra da Mayıs 1329’da In agro dominico ile 28 maddelik Eckhart’ın ilhadı ilan edilmiştir. İlhadın gerekçeleri olarak ise “Tanrı’nın doğumu, Tanrı-âlem analojisi, teslis, Tanrı’da zorunluluk meselesi, ruhun esası ve uluhiyet, ibadetlerin küçümsenmesi ve İncil’in tefsir üslubu” gösterilmiştir. Eckhart’ın modern dönemdeki keşfinin ise Alman idealizmiyle canlandığını ve bunda da F. Baader, Fichte ve Hegel gibi düşünürlerin etkili olduğu ifade eden Dilek, Eckhart’ın nasyonalizmin öncü ruhu olduğu, teolog ve reformatör olarak mistik kaynak arayışını hızlandırdığını söyledi. Dilek sunumunun sonunda Eckhart hakkında yapılan bilimsel çalışmaları değerlendirerek konuşmasını noktaladı.