Ukrayna’da Osmanlı İzleri – Kaleleri

Paylaş:

İstanbul Şehir Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Kahraman Şakul ile Seyr u Sefer programının altıncısında kaleler (özellikle Bender, Akkerman, Özi, Hotin ve Kamaniçe) üzerinden Ukrayna’daki Osmanlı izleri gündeme getirildi. Askeri tarihe ilgi duyan ve ilkin bu bölgedeki Osmanlı kalelerinin modernizasyonu meselesini doktora konusu olarak seçmeyi planlayan Şakul, daha sonra doktorasını Napolyon tehlikesine karşı Osmanlının tarihi rakibi Rusya ile yaptığı ittifak ve bu çerçevede Osmanlıların 1800 başlarındaki askeri teknik ve stratejileri üzerine tamamlasa da, 2010 senesinden bu yana çeşitli aralıklarla ve vesilelerle Ukrayna’ya gidip gelmektedir.

Şakul’un konuyla ilgili dikkat çektiği ilk husus bu bölgenin tarihimiz açısından önemidir. Bugün bu, akademik çevrelerce yeterince bilinmese de Ukrayna’da Osmanlı izleri hâlâ canlıdır; özellikle, 1991’de bağımsızlığını ilan eden Ukraynalıların Rus etkisini kırmak için Rus öncesi tarihlerine duydukları merak sayesinde. Nitekim, Rus öncesi tarih dendiğinde Ukrayna’da, bilhassa Güney Ukrayna’da, Tatarlar ve Osmanlılar akla gelmektedir. Bazı kaleler çoktan yıkılmış olsa da, beş kale, kıla‘-ı hamse, denilen ve farklı isimlerle de anılan Bender, Akkerman, Özi, Hotin ve Kamaniçe kalesi üzerinden birtakım izler sürmek mümkündür.

Sunumunu fotoğraflar, kale planları ve haritalar gibi görsel materyaller üzerinden yapan Şakul bu kalelerin genellikle Dinyester (Turla) nehrinin farklı geçiş noktaları üzerinde konumlandığına işaret ederek her bir kale için dikkat çekici hususlara değindi. Bulunduğu bölge hasebiyle öncelikle Bender Kalesinden bahseden Şakul’un vurguladığı üzere, Kanuni Sultan Süleyman’ın inşa ettirdiği Bender, Osmanlı kaleleri içerisinde askeri değerini kaybetmeyen, hâlâ askeri garnizon olarak işlev gören tek kaledir. Rus ve Ukrayna ağırlıklı bir nüfusa sahip olmakla beraber Bender bugün Moldova toprakları içinde özerk bir bölge gibidir. Rumenlerle olan ortak bağları nedeniyle burada ana dil Moldovcadır. Tam ortasında bulunduğu bu karışık bölgede 1991’de iç savaş çıktığında Bender Kalesi her iki tarafın da ele geçirmeye çalıştığı bir merkezdir. Günümüzde “ortak kuvvetler komisyonu” denilen bir komisyonun denetimindeki bu küçük bölge pek çok probleme sahip olduğu için kale hâlâ askeri görevini sürdürmektedir. 2000’lerin sonlarına doğru askerler iç kaleyi geri verdikten sonra burada birtakım müzeler kurulmuştur. Buna rağmen buraya giriş çıkış hâlâ çok sorunludur.

Şakul’a göre Bender Kalesi hakkında fazla bir bilgi veya görsel malzemeye ulaşılamamasının sebebi de bilgi erişimindeki bu zorluktur. Bu yüzden, konuşmasında Bender Kalesine daha fazla yer veren Şakul, Odessa Başkonsolosluğunun maddi ve manevi desteğiyle çift dilli, Ukraynaca ve Türkçe olarak yayınlanan Bucak Vilayetinde Osmanlı Kaleleri, Garnizonların Yapısı ve İşleyişi adlı kitaba dikkat çektikten sonra Bender’le ilgili şu hususları gündeme getirdi: Turla nehrinin doksan derece dönüş yaptığı yerde bulunan Bender, Kanuni tarafından fethedilir edilmez kale yaptırılmıştır. Hâlâ askeri bölge özelliğini sürdürdüğü için bu kale çok iyi korunmuştur ve pek çok yeri de gezmeye kapalıdır. Burası zamanında Akkerman’dan bile büyük, koca bir şehirdir. Genelde serhat bölgelerindeki kaleler askeri amaçla kurulduğu için “kale yıkıldıktan sonra orada hayat kalmaz” tezinin aksine, ilginç bir şekilde, çok stratejik noktalara kaleler kurulduğu için burada hâlâ yerleşim mevcuttur. Seyahatnâme’sinde Bender’den bahseden Evliya Çelebi, buradan, Akkerman’dan etkilendiğinden daha çok etkilenmiştir. Şakul’un burayla ilgili değindiği bir diğer husus, Rusların Bender’deki yerleşimin kendileri ile başladığı iddialarının tahrir defterleriyle çürütülmesidir. Bu kayıtlar, Ukraynalıların “Ruslardan önce biz buradaydık” tezini ispatlamaktadır. Yine, tahrir defterlerine bakıldığında Osmanlıların bu bölgedeki fetihleri Tatarlar adına yaptıkları ve bir yerleşim kurmadıkları şeklindeki bilginin yanlışlığını görmek de mümkündür. Arşivlerimizdeki detaylı tahrir defterleri ve o bölgedeki kaynaklar mukayeseli olarak incelendiğinde birbirini bütünlemektedir.

“Kaleler sadece askeri bir yer değildir, buralar aynı zamanda sivil insanların da yaşadığı kentlerdir, ticari merkezlerdir” vurgusunu sık sık yapan Şakul, Özi Kalesi ile başladığı sunumunda arşivlerden çıkan kale planı üzerinden kalenin nasıl yavaş yavaş büyüyerek bir şehre dönüştüğünü gösterdi. Bu kale planlarının daha çok Rus ve Ukrayna arşivlerinde bulunduğunu, bizim arşivlerimizde ise bu planlara pek fazla rastlanmadığını söyleyen Şakul’un ifadesiyle, Özi ile ilgili önemli çalışmalar mevcuttur. Arşivlerimizden çıkan 1737 tarihli kale planında görülen top ateşine dayanıklı yıldız tabyaların varlığı daha 1730’larda Osmanlıların Ruslara karşı kalelerini bu şekilde berkitmeye başlamak zorunda kaldıklarına işaret etmektedir.

Turla nehrinin Karadeniz’e döküldüğü bölgede ise Akkerman Kalesi bulunmaktadır. Kale, stratejik olarak büyük bir öneme sahiptir. Bölge, bünyesinde bulunan kireçtaşından dolayı “beyaz kale” anlamına gelen Akkerman adıyla anılmaktadır. Burası Osmanlılardan önce bir koloni bölgesi; dolayısıyla zengin bir ticaret bölgesidir. Civarda hem Tatar hem Kazak köyleri bulunmaktadır. Daha ortaçağda Ermeni tüccarlar bu bölgede son derece güçlü bir tüccar kolonisi kurmuşlardır. Özetle, genelde sadece savaş, çatışma bölgesi olarak bilinen serhat bölgelerinde aslında savaşın ötesinde yerleşik, canlı bir hayat vardır. Tımar defterlerine bakıldığında; mesela 1570 tarihli tahrire göre, Akkerman’da sadece kalede yaşayan insan nüfusu beş bindir. Bunlar da sadece asker değildir. Akkerman, 1806’da Rusların eline geçtiğinde varoşta 1500 evi bulunan koca bir şehirdir. Tarih boyunca kesintisiz yerleşim olduğu için UNESCO tarafından korumaya alınan bu bölge dünyanın en eski 10 şehrinden biri olma özelliğine sahiptir. Evliya Çelebi buraları da gezmiş ve kalenin azametinden çok etkilendiği için buralardan da bahsetmiştir. Onun aktardığına göre burada 190 tane tamamı vakfedilmiş dükkan ve 17 tane han ve kale dışında da 12 mahalle bulunmaktadır. Şakul’a göre, Evliya Çelebi’nin verdiği bu bilgi, bölgenin ticaret merkezi olduğunun en önemli göstergelerinden biridir.

Bender’den daha kuzeye devam edildiğinde ise karşımıza Hotin Kalesi çıkar. Bugün sadece iç kalesi ayakta kalan kalenin dış kalesi korunmamıştır. Diğer kalelerde olduğu gibi burada da restorasyon çalışması yapılmaktadır. Oraya gittiğinde kalede Genç Osman’ın başarısızlıkla sonuçlanan Hotin Seferi’nin 390. yılının kutlandığını aktaran Şakul, Hotin ve diğer kalelerin Ukrayna’da festival, karnaval, fuar gibi kültürel amaçlarla kullanıldığının da altını çizmektedir. Hotin Kalesi’nin biraz ilerisinde ise Kamaniçe Kalesi vardır. Burası bu bölgede en son fethedilen kaledir. Fetih silsilesine bakıldığında bütün bu çabaların ticaretin aktığı Turla nehrinin güvenliği için yapıldığı ve bu kalelerin her birinin gümrük geçiş noktası özelliği gördüğü de anlaşılmaktadır. Tepede bulunan ve etrafında üç tarafından nehir geçen bu kalenin doğal olarak korunaklı bir bölgede yer aldığını gösteren Şakul, bu kalenin düşürülemediğini ve barış yoluyla geri verildiği için burada camiye çevrilen kilisenin minaresinin korunması sözü alındığını aktardı. Daha sonra ise minarenin tepesine Meryem Ana heykeli konulmuş ve muhtemelen dünyada tek olan böyle ilginç bir kombinasyon oluşmuştur.

Sunumu boyunca, söz konusu beş kalenin her biriyle ilgili pek çok ilginç bilgi aktaran Şakul, buraları anlatan şiir, türkü gibi unsurlarla da konuşmasını zenginleştirdi. Ayrıca yine bu kalelerle ilgili folklorik çalışmalar yapılabileceğine dikkat çekti. Son olarak bugün artık varlığını idame ettiremeyen İsmail Kalesi’ne de değinen konuşmacıdan öğrendiğimize göre, bölgedeki arkeolojik kazılarda Osmanlı materyal kültürüne dair objeler bulunmaktadır ve oradaki müzede sergilenmektedir. Lüleler, Osmanlı paraları ve ok uçları hemen hemen tüm kalelerde çokça bulunan malzemelerdir. Bu müzelerin çoğunda daha çok işkence aletleri sergilenmektedir. Bu, insanların kale algısını şekillendiren bir faktördür. İnsanlar, bu nedenle kaleleri bir şehir olarak değil sadece askeri bir bölge, zindan olarak görmektedir. Bir başka husus, Osmanlılar gerektiğinde kendilerine has bir eklemede bulunsalar da kalelerin tipik bir Osmanlı mimarisinden ziyade ortaçağ mimarisi esintisi taşımasıdır. Çok büyük ve karışık olan bu bölgede çalışma yapmak bazen zor olsa da Ukrayna’da Osmanlı döneminden kalan bu kalelerin yeni bir bakış açısıyla ele alınması tarihçilik açısından yeni ufuklar açacaktır.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir