Fahreddin Râzî Sonrası İlimler Tasnifi Literatürü II. Oturum

Paylaş:

“Fahreddin Râzî Sonrası İlimler Tasnifi Literatürü” sunumlarının ikinci oturumunda Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Mehmet Çiçek, Fenârizâde Mehmed Şâh Muhammed b. Hamza’nın (ö. 839/1436) Enmûzecu’l-ulûm adlı eserinin sunumunu yaptı. Pek bilinmeyen bir alanda ciddi bir boşluğu dolduracağına inandığı bu projede yer almaktan duyduğu memnuniyeti ifade eden Çiçek, alana giriş mahiyetinde olan bu çalışmada cevaplardan daha çok zihninde oluşan soruları paylaştığını dile getirdi. Hakim kanaate göre 839/1436 yılında vefat eden Mehmet Şah Fenârî’nin hayatı ve Enmûzecadlı eseri üzerine yapılan dört çalışma hakkında bilgiler veren Çiçek, 20 ilimden bahseden Şerhu’l Manzûmeadlı eseri gibi müellifin diğer bazı eserlerini de kısaca tanıttı. Türkiye’deki kütüphanelerde altı yazması bulunmasına rağmen müellif nüshası olmayan eserin en tam nüshasının Şehit Ali Paşa 2781 numaralı nüsha olduğunu nakleden Çiçek, bu nüshada da sayfa atlamaları olduğunu söyledi. Diğer nüshalardaki eksikliklerin ve nüshalar arasındaki bu farklılığın 100 ilmi tasnif etme problemini doğurduğunu ekledi. Keşfü’z-zünûngibi tabakât kitaplarında eserin yanlışlıkla babası Molla Şah Fenârî’ye nisbet edilmesine rağmen eserin ona ait olmadığının özellikle iki yazmada çok açık bir şekilde görüldüğünü söyledi.

Çiçek’e göre eser,Fahreddin Râzî’nin Hadâiku’l-Envâr’ı üzerine yazılmış bir şerh olmasına rağmen şerh yapısına uymamaktadır. Mukaddimede Fenârî, Razi’nin 60 ilimden oluşan Farsça eserini gördüğünü ama bu 60 ilmin döneminin ilim tasnifi anlayışına göre eksik olduğunu ve buna 40 ilim daha ekleyerek 100 ilimden oluşan eseri yazdığını belirtmektedir. Çiçek’e göre Fenârî’nin Râzi’yi sadece ilimlerin isimlendirilmesi noktasında merkeze aldığı, hatta ilimlerin isimlerinde bile farklılaşmaların olduğu ve yeni bir sistematikleştirme çabası görülmektedir. Zira Enmûzec’de ilimler alt başlıklarda genişletilmiş, bazı ilimlerinin adlarının değiştirilmiştir. Enmûzec’de ilimlerin ele alınışının Râzi ile ortak tavır sergilenerek aklî ilim- naklî İlim tasnifi olduğunu söyleyen Çiçek, Fenârî’nin ilimleri iki tarzda ele aldığını nakletti. Bu iki tarzdan birincinde söz konusu ilim için bir asıl ortaya koyma (konuyu ele alma) söz konusuyken, diğerinde müşkil ve halden oluşan bir problem ve onun çözümünü ortaya koyma söz konusudur. Soruların tespitinin, o dönemin problemlerinin neler olduğunun da tespiti noktasında önemli olduğunu düşünen Çiçek, çalışmasında ve sunumunda asılları ve müşkilleri tespit ettiğini fakat cevapları vermediğini hatırlattı. Eser, birkaç istisna dışında ilgili ilmin tanımını vermemekte, örneklemeler üzerinden gitmektedir. İlim ve ilim için verilen örnek arasında birebir tanım yapmanın sağlıklı olmayacağını söyleyen Çiçek, örneklerin bazen sıradan yani genele şamil edilemeyecek konular olduğunu söyledi. Eserin diğer özellikleri ise şöyle: Bazı ilimlerde ilmi tanıtıcı ön bilgiler sunulmakta. Sadece cedel ilimde tetimme kısmı bulunmakta, simya ilminde ‘helal olan kısımlar’dan bahsedilmektedir. Çiçek’e göre bu, müellifin böyle bir kaygısının olduğuna yorumlanabilir.

Mehmet Çiçek, müellifin üst başlıklar altında kategorize etmediği 100 ilmi kendi bakış açısına göre üst başlıklar altında hem Râzî hem de Fenârî’ye göre tasnif ederek karşılaştırmasını sundu. Bu tasnifte farklılaşan ilim isimleri ile Râzî’de bulunmayıp da Fenârî’de bulunan ilimlerin altını çizen Çiçek’in tespit ettiği üst başlıklar şöyledir; naklî ilimler, fıkhî ilimler, tarih ve tasavvuf, dil ilimleri, edebî ilimler, mantık, ilahiyât, tabiiyyât, astronomi, müzik, matematik ilimler, batınî ilimler, mezhepler tarihi ve dua, pratik ilimler. Çiçek, bu üst başlıklar altındaki ilimler hakkında dikkat çekici bilgileri dinleyicilerle paylaştı. Mesela Râzî, kelam ilmi ifadesi kullanmasına rağmen, Fenârî bu ilim için usûlü’d-din ifadesini kullanmaktadır. Beyzâvî Şerhi’nde ise Fenârî, kelam ilminin şer’î ilimlerin en üstünü olmasının sebebini kelamın mevzûunun umûmî ve kapsayıcı olmasına bağlamaktadır. Râzî’de bulunmayan “hakâik ve tasavvuf” ilimlerinin Fenârî’de bulunmasının onun vahdet-i vücûd düşüncesine olan yakınlığından kaynaklandığını düşünen Çiçek, dil ilimlerinde Râzî’nin tümdengelim mantığıyla ilimleri sıralamasına rağmen Fenârî’nin bunu tersine çevirdiğini, mantık ilimleri altında “mevzûât” adlı ilmin dikkat çekici olduğunu, hem Hind matematiğinin hem de Kuzey Afrika kökenli “ukûd ilminin” Fenârî’de birlikte ele alınmasının Osmanlı düşüncesinin ufkunu gösterdiğini söyledi. Vakit elverdiğince her bir ilim için asıllar ve işkâller hakkında örnekler sunan Çiçek’e göre her ilim için seçilen asılların ve müşkilerin o ilim için merkezi konumda olmayabileceğini, ancak akademik güncellik taşıyabileceğini düşündüğünü söyledi.

“Fahreddin Râzî Sonrası İlimler Tasnifi Literatürü” sunumlarının ikinci oturumunda İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Veysal Kaya, Abdurrahman Bistâmî’nin (ö. 857/1453) Kitâbu’l-fevâhi’l-miskiyye fi’l-fevâtihi’l-Mekkiyyeadlı eserinin sunumunu yaptı. Veysel Kaya müellifin künyesi, hayatı, ilim tahsili, diğer eserleri, yaşadığı dönem ve coğrafya hakkında bilgiler verdi. Telifi yaklaşık elli yıl süren eserin yazılma sebebinin Kâbe’de görülen bir rüya olduğunu aktaran Kaya, eserin müellifi tarafından “İbârede Arapça, işarette İbrânîce, mânalarda Süryânîce, mebânîde Yunanca” bir eser olarak tarif edildiğini aktardı. Kaya’ya göre eser, bir “ilimler tasnifi” eserinden ziyade “ilimler havuzu”, “ilimler ansiklopedisi”, “tarih kitabı”, “edebî eser” mahiyetindedir. Bâblar içinde yazara ait şiirlere rastlanması, derin bilgi sahibi olduğunu göstermek istercesine birçok ilimden bahsedilmesi, kitap yazdığı için onurlandırılan yazarlara atıfta bulunulması Kaya’ya göre Bistâmî’nin himaye arayışı olarak yorumlanabilir. Sistematiklikten yoksun olan eserde ilimler tasnifi literatüründe yaygın olarak görüldüğü ezere ilim tanımlarına, meselelerine, gayelerine değinilmemiştir.

Kaya eserin biçimsel özellikleri hakkında ise şunları söyledi: 100 bâb olarak planlanan fakat 30. bab ile sona eren eserde en kısa bâb çalışılan nüshaya göre 2, en uzun bâb 28 varaktan oluşmaktadır. İstisnalar bulunmakla beraber her bâb, yeni bir kitaba başlanıyor gibi Hamdele-Salvele ile başlamaktadır. Bed’ü’l-halk literatürünü hatırlatan ilk on bâbda Hakikat-i Muhammediye’den maddî sebeplere kadar ontolojik ilkeler sıralandıktan sonra Dünya Tarihi ve Peygamberler Tarihi’ne geçilmektedir. Dünya Tarihini dört bölümde ele alan müellife göre kendisinin de içinde yaşadığı “tarihin sonu”nda Mehdi’nin çıkması, İsa (a.s.)’ın inmesi, İstanbul ve Roma’nın fethedilmesi olayları vuku bulacaktır. Uyûnu’l-enbâ fi tabakâti’l-etıbbâBâbı’nda olduğu gibi sık sık meşhur alimlerin eserlerine telmihlerde bulunmaktadır. Evâil literatürü, “Usûlü’l-hakâik Bâbı”nda mevcuttur. Rüya ile ilgili birden çok bâb bulunan eserde Kelam ilmi müstakil olarak bulunmamakla beraber “Sûfilerin Akidesi Bâbı”nda kelamî bahislere kısaca değinilmiştir. 30. bâb olan Gerçek Şeyhleri Tanımak Bâbı, son bahis olarak gözükmektedir.

Eserde ilimler, bir çokaçıdan tasnife tabi tutulmuştur. Mukaddime kısmında bir kök ve dört ana daldan müteşekkil ağaç şeklinde çizimi bulunan ilk tasnife göre gövdeyi “el-fünûnu’l-felsefiyye” oluşturur. Dört ana dal “İlâhiyyat, mantıkiyyat, riyâziyyat ve tabîiyyat”tır. Ana gövde olan el-fünûnü’l-felsefiyye’nin “Şer‘iyye” ve “Riyaziye” (Eğitim Bilimleri olduğuna özel bir vurgu var) olmak üzere iki kökü mevcuttur. Bu tasnifte Aristo ve şârihlerinin özellikle İskenderiyeci geleneğin etkisi göze çarpmaktadır. İlk tasnifte olduğu gibi İhvân-ı Safâ etkisinde kalındığı görülen ve “Riyâziyye, eş-şer‘iyyetü’l-vaz‘ıyye ve el-felsefetü’l-hakîkiyye” olmak üzere üçlü bir tasniften başka beşi “kanun koyucular” ve beşi de “filozoflar” için olmak üzere on gerekli ilimden müteşekkil üçüncü bir tasnif mevcuttur. Sistematiklikten yoksun bu tasniflerin ardından 145 ilmin isimlerinin fihristi verilmektedir. Siyaset için gerekli ilimler için ayrı bir başlık vardır. Bununla beraber müellife göre malûm sayısınca ilim olduğundan aslında ilimler sonsuzdur. Mesela müellif sadece tasavvuf ilminin altında 1000 ilim olduğundan bahsetmiştir. Bu sebeple ilimler sınırlandırılamaz ve fakat gruplandırabilir.

Bilimlerin ontolojik temeli bağlamındaki bir başka tasnifte tafsilâtı Levh-i Mahfûz’da bulunan “İcmâli İlimler”den bahsedilmektedir ki burada Muhyiddin İbnü’l-Arabî etkisi sezilmektedir. Gizli ilimleri esas alan âlem görüşünde, iç içe geçmiş daireler halinde bir çizim mevcuttur. Eserde gizli ilimlerin hâkim bir unsur olduğu dikkat çekmekle beraber mezmûm (yerilen) ilimlerden bahsedilmez. Gizli ilimler, “sihir ilimleri” ve “harf ilimleri” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kitap ve Sünnet’e dayandırılarak meşrulaştırılan Harf ilimlerinin alimleri karşısında yoldan çıkmış kabul edilen Karmatîler konumlandırılmıştır. Kitapta güçlü bir şeriat vurgusu göze çarpmaktadır. Kitapta geçen İhvân-ı Safâ gibi ifadelerin Osmanlı topraklarında bu isimle anılan bir topluluk olup olmadığı tartışmasını başlattığını söyleyen Kaya, bunun edebi bir kullanım ve telmih olduğunu düşünmektedir. Eserin kaynakları bağlamında İhvân-ı Safâ, Şehristânî, Konevî, İbnü’l-Arabî, el-Bûnî, Kelile ve Dinmeve el-Mecritî gibi isimler zikredilmiştir. İstanbul’un fethinin siyasi bir proje olarak gündemde olduğunu düşünen Kaya, Türk ve Osmanlı Padişahlarına göndermelerin ve siyasî imaların bulunduğu Müceddidler Babı’nın en uzun bab olduğunu zikretti. Fetih öncesinde yazılan eserde müellif İstanbul’un fethinin gerçekleşeceğini ve hatta Roma’nın da fethedileceğini söylemektedir.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir