Mimarî Unsur Olarak Avlu: “Selçuklu Örneğinde Avlu” ve “Bir Proje: Bosna-Hersek’te Avlulu Mahalle”

Paylaş:

Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi, Kırkambar Tez-Makale Sunumu etkinliği kapsamında mart ayında Onur Şimşek’i misafir etti. Şimşek’in yüksek lisans ve doktora tezlerini “Mimarî Unsur Olarak Avlu” üst başlığıyla dinlediğimiz program 7 ve 14 Mart 2015 tarihlerinde iki oturum halinde düzenlendi.

7 Mart 2015’teki birinci oturumda Şimşek, Viyana Teknik Üniversitesi’nde yaptığı “Selçuklu Avlularının Karşılaştırmalı Analizi” başlıklı doktora tezini sundu. Bu sunumda, öncelikle Büyük Selçuklu Devleti’nin Orta Asya’da başlayıp Horasan üzerinden Anadolu’ya uzanarak gelişen Türk-İslam kimliğinin mimariye yansımasının genel olarak aktarılmasının ardından Selçuklu mimarisinin temel merkezi ögesi olan avlu uygulaması, “mimarlık psikolojisi” terminolojisinin desteğiyle “boşluk” kavramından yola çıkarak ele alındı.

Viyana Teknik Üniversitesi’ndeki doktora tez danışmanı Erich Lehner ile yaptıkları İran gezisinin kendisini Selçuklu mimarisine yönelttiğini ve daha sonra yaptığı geniş çaplı Anadolu gezileri ile de 2012’de doktora tezinin çehresinin netleştiğini söyleyerek sunumuna başlayan Şimşek, öncelikle tezin içeriği ve metodu hakkında bilgi verdi. Daha sonra ise avlu ve Selçuklu mimarisini kimlik kavramı üzerinden nasıl incelediğini aktardı.

Şimşek’e göre ‘avlu’ İslamiyetle sıfırdan keşfedilmemiş, İslam ve Selçuklular avlunun faydalı olan öğelerini kullanarak ve kendi kimliklerini katarak mimari unsur olarak “avlu”yu geliştirmişlerdir. Ayrıca çok farklı kültürlerde, dinlerde ve coğrafyalarda kullanılması da ‘avlu’nun ve fiziksel yapısının (dikey elemanlarla çevrelenme hali) insanın fiziksel, sosyal, psikolojik, kültürel gibi pek çok ihtiyacına hitap etmesine bağlanabilir.

Şimşek tezinde ele aldığı Selçuklu kültürel kimliği ile avlu unsuru arasındaki ilişkiye geçişi, bu yapılarda ‘avlu’nun merkezini oluşturan ‘boşluk’un kullanılması ile göçebe Selçuklular’ın ‘yurt’ adı verilen çadırlarının yapısı arasında benzerlikler kurarak yaptığını belirtti. Ortasında ateş yanan ve tepesinde de açıklığı bulunan yuvarlak formlu ‘yurt’ların avlu yapısını andırdığını ve bu merkezi mekân anlayışına sahip mimari yaklaşımın köklerinin Asya mimari kültüründen geldiğini söyledi. Ayrıca Selçuklu mimarisinin oluşumuna tipoloji, yapı tekniği, süsleme ve minareleriyle Karahanlılar ve Gazneliler’in önemli oranda katkılarının olduklarından da bahsetti.

Selçuklular’ın avluyu bir mimari unsur olarak kullanmaları ve bu unsura kendi kimliklerini katmalarını ise, İsfahan şehrinin Selçuklu İmparatorluğu başkenti ilan edilmesinden sonra İsfahan Cami-i Cuması’nın dönüştürülmesi üzerinden anlattı. Öncelikle hiç kubbesi bulunmayan İsfahan mescidine mihrap kubbesi eklendiğini ve daha sonra sarayda ihtişam sembolü olarak kullanılan ‘eyvan’ gibi siyasi gücü de sembolize eden mimari unsurların camiye eklendiğini belirtti. Bu sayede, siyasi gücün ve ihtişamın caminin manevi karakteriyle birleştiğini ve halifelikle (dini otorite) sultanlığı (siyasi otorite) beraber elinde bulunduran Selçuklular’ın kimliklerini cami üzerinden göstererek yeni bir kimlik oluşturduklarını aktardı.

Son olarak Mama Hatun Türbesi hakkında bilgi veren Şimşek, kümbetlerden gelen türbe formunun da ‘avlu’ ile birleştirildiğini söyledi.

14 Mart 2015 tarihindeki ikinci oturumda ise Şimşek “Bir Proje: Bosna Hersek’te Avlulu Mahalle” başlıklı sunumunda “Revitalising and Rethinking Courtyard Housing in Sarajevo” konulu yüksek lisans tezini sundu. Bu tez ile doktora çalışmalarında teorisi üzerine yoğunlaştığı avlu konusunun mahalle ölçeğinde pratiğini ortaya koymaya çalıştığını söyledi. Şimşek sözlerine ‘avlu’ literatüründe bir Arap hâkimiyetinin olduğunu ve bu alanda daha çok araştırma yapılması gerektiğini söyleyerek başladı.

Osmanlı’nın Avrupa’da ve bilhassa Balkanlarda 400 yıllık bir geçmişi vardır ve bu süre zarfında da mimari olarak gelişmiş bir avlu kültürü oluşmuştur. Ancak 1800’lerde bu kültür ani bir kırılmaya uğramış ve sonrasındaki komünist dönemle şehir yapısı ve mimari doku baskılar sonucu dönüşmüş, bu eski kültüre ait izler de büyük bir oranda kaybolmuştur. Daha önceleri yatay olan yapılanma, günümüzde yerini modern dikey bloklara bırakmaktadır. Tezinin, bir anlamda bu bölgede eskiden mevcut olan alçak katlı avlulu mahalle mimarisini tekrar canlandırmak amaçlı bir deneme olduğunu belirten Şimşek, ancak bu canlandırmanın bir film seti kurar gibi eski yapıların aynısını yapmak şeklinde değil, bu konu üzerinde düşünüp çağımızın şartlarına uygun yeniden bir yorum getirilebilir mi düşüncesi ile olması gerektiğini vurguladı.

Projesini plan, kesit ve render gibi birçok görsel öğe ile detaylı olarak anlatan Şimşek, ana konseptini oluştururken Atelier 5’ın “Siedlung Halen” yapısı, Fas mahalle kurgusu ve Jørn Utzon’un L-O avlu tipolojisi çalışmalarından beslendiğini belirterek kırk hanelik konsept mahallesinde avluyu, “kamusal alan”dan başlayarak “özel alan”a kadar devam eden farklı ölçeklerde ve fonksiyonlarda kamusal, programlı kamusal, komşuluk avlusu ve özel avlu olmak suretiyle kamusaldan özele kademeli geçişi sağlayan kentsel bir öge olarak kurguladığını söyledi. Önerilen mahalle konsepti ve avlu çevresinde şekillenen tasarımıyla sadece şehir morfolojisi için değil, aynı zamanda toplumsal yaşam şekli içinde bir öneri getiriliyor.

Şimşek tez çalışmasının Viyana Güzel Sanatlar Akademisinde de büyük ilgi gördüğünü ancak bütün sorulara cevap veremeyeceği için bu alanda daha çok çalışılması gerektiğini belirtti. Bu yaklaşımın gerçekçi bir şekilde şehre nasıl entegre edileceği üzerinde çalışılması gerektiğini; örneğin yaya ulaşımı yoğun bu dokuya arabayla ulaşımın nasıl olacağı gibi soruların çözümlerinin bulunması gerektiğini belirterek sözlerini tamamladı. Soru-cevap kısmının ardından program sona erdi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir