Edebiyat ve Gelenek Bağlamında Kahramanın Yolculuğu

Paylaş:

Bilim ve Sanat Vakfı SanatAraştırmaları Merkezi Kırkambar Sohbet etkinliğinin Ağustos ayı programındaki konuğu, “Edebiyat ve Gelenek Bağlamında Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” başlıklı konuşmasıyla Gökdemir İhsan’dı.

Dilde sadece gramatik yapının değil, kelimelerin kökleri ve yayılışlarıyla alâkalı olarak geriye götürülebilir bir kök-ses birliğinden söz eden İhsan, hikâye anlatımının da dil gibi insan bilinciyle ortak bir yapıya sahip olduğu fikrine değindi. İhsan, ayrıca dil ve düşüncenin aralarında kurulan bağ ile ortak bir forma sahip olduklarını ve insan düşüncesinin her ikisini de şekillendirdiğini ifade etti. İhsan, hikâyelerdeki bu örüntülerin anlamının, insanlık durumu ile kurduğu bağlantıdan yola çıkarak bilinç ve dilin ortak bir durumla oluşması gibi olduğunu ifade ederek söyledi. Hatırlayabildiğimiz geçmişin, konuşmaya başladığımız döneme denk geriyi gidebileceğini ve dilimizin olmadığı çağlardaki tecrübeyi dile getiremeyişimizi buna örnek gösterdi. Rollo May’in Yaratma Cesaretiadlı eserinde dile getirdiği “İnsan bilincini ortaya çıkaran şey onun sınırlarıdır, sınır olmazsa yayılan şey onda bir farkındalığa yol açmaz. ” ifadesinden yola çıkarak insanlar ne anlatmışlar ve nasıl anlatmışlar sorusunun önemli olduğunu ve varlığı anlamlandırmak için tahkiyeye bakmamız gerektiğini belirtti.

Mitolojide de, insanlık için tıpkı insanda dilin oluşmadığı bir dönem olduğu gibi insanın var olmadığı bir dönemden söz edildiğini, zamanın ve mekânın belirişini anlatan hikâyelerin bulunduğunu belirten İhsan, bu durumlar anlaşılır ve anlatılır değilken; “İnsan zamandan ve mekândan bağımsız düşünemez.” diyen Kant’ı hatırlarsak mitolojiye baktığımızda zaman ve mekânın olmadığı bir anın bizim düşüncemizi ve dilimizi aşacağını belirtti. O zaman mecaza ve sembollere başvurarak, ifadesi güç bir şeyi dile getirerek anlatmaya çalışacağımızı, yüksek hakikatlerin ancak böyle ifade edilebileceğini, bu nedenle kadim tahkiyenin tamamını, mitolojileri, efsaneleri, masalları, insan bilincini ve dilini aşan hakikatleri belli anıları zihnimizde oluşturmak için ifadesi edilen bir durum olarak gördüğünü ve tahkiyenin yüksek hakikatlerin temsili olduğuna inandığını söyledi.

Bu bağlamda, Vladimir Propp’un, çalışmasını değerlendiren İhsan, Rusya’da Bolşevik ihtilâli sonrası budanan entelektüel hayatın içinde beliren biçimciliğin yapısalcılığın öncülü olarak kabul edilebileceğini belirtti. Propp’un masalları biçim bilimi açısından tasnif ederken karşılaştığı ortaklıkların onu yeni bir keşfe yönelttiğini söyleyen İhsan, bütün kavimlerin masallarının aynı örüntüleri içerdiğini ifade ederek otuz bir örüntü ve yedi arketip keşfederek anlatının yapısını ortaya koyduğunu belirtti. Buna göre, kadim ve modern hikâyenin üç şeyden oluştuğunu konuğumuz İhsan; evlat, ebeveyn (bütün otoriteler ve toplum), yuva (yurt olarak da genişletilebilir) unsurlarının temel öğeler olduğunu belirtti. İhsan, insanlık durumunun da bunlarla ilgili olduğunu, yapısalcılığın ve formalizmin indirgemeci bir şekilde de olsa bu ortak durumu fark etmemizi sağlayan bir bakış verdiğini de ekledi.

İhsan, Propp’un tasnifine göre; aileden birinin evden uzaklaşması ile başlayan serüvenin, eş zamanlı olarak yasağın ortaya çıkması, kahramanının yasakla karşılaşması, yasağın çiğnenmesi ile devam ettiğini belirtti. Campbell’ın da bu yasaklama ve yasağın çiğnenmesi meselesini ele aldığını söyleyen İhsan, masalın bize ormanın, çölün kötülüklerle dolu olduğunu, yurtta ve yuvada kalınmasını öğütlediğini fakat bütün masalların da buradan çıkınca başladığını, kahraman buradan çıkınca kahramanlaştığını, bütün yasaklara rağmen yola çıkanların kahraman olduğunu ifade etti. İhsan, serüvenin yine Propp’a göre yasağın çiğnenmesi ile saldırganın/antagonistin çıkışının eş zamanlı olduğunu, antagonistin kurban ile ilgili bilgi toplayıp, kurbanını ele geçirmek için onu aldatmaya çalıştığını, hem düşmanı tarafından kandırılmak hem de ona hizmet ettirilmek şeklinde karşımıza çıkan kahramanın trajedisinin, antagonistin aileden birine zarar vermesi ya da kahramanın ait olduğu topluluğa yönelik bir kötülük yapması ile yeni bir boyut kazandığını ekledi. Kahramanın eyleme geçmeye karar vermesi ve evinden ayrılış aşamasında Campbell’ın, kahramanın tereddütünden bahsettiğini hatırlatan İhsan, Campbell’ın maceraya çağrı reddedildikçe, çağrının tekrar ederek şiddetlendiğine dikkat çektiğini de belirtti.

Olağanüstünün çağrısının gittikçe şiddetlenerek komüne yönelik bir felakete dönüşmesi, kahraman evden ayrılır ayrılmaz büyülü bir nesneyle sınanması gereken bir durumla karşılaşır ve aynı zamanda karşısına mentör, bilge kişiliğin çıkması gibi örüntülerle kahramanın hikmet yolunda kat ettiği mesafeyi, Campbell ve Propp’dan ayrı olarak dördüncü bir boyut şeklinde okuduğunu belirten İhsan, kahramana verilen o büyülü nesnenin yola çıkma iradesinin ödülü olarak değerlendirilebileceğini ifade etti.

Bu çerçeve içinde Hintli bir düşünürün “Verili varoluşumdan henüz vazgeçilmediği sürece daha yüksek bir seviyede varoluş elde edilemez.” sözünü hatırlatan İhsan, her iki çalışmanın da hikmet boyutunu göz ardı ettiğini belirtti.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir