The Otherness of Chinese Culture: 1919-1989
Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin Mayıs ayındaki konuğu olan George Wu, Çin kültürünün ötekiliği tartışması üzerinden Batı ve Çin kültürlerinin etkileşimine dair bir sunum gerçekleştirdi. Sunumunu iki bölüme ayıran Wu, ilk bölümde üç tarihsel dönem içerisinde Çin kültürünün Batı dünyası ile nasıl etkileşime girdiğini tartıştı. İkinci bölümde ise bu etkileşime örnek olarak iki Batılı entelektüelin Çin algısına değindi. İlk örneğinde 2008 Nobel Edebiyat ödülü sahibi Fransız yazar Jean-Marie Gustave Le Clezio’nun Nobel konuşmasını inceleyen Wu, ikinci örneğinde ise kendi doktora çalışmasında önemli ölçüde yararlandığı Samuel Beckett’in eserlerindeki Taoist imgelerin kullanılış biçimlerini ele aldı.
Genel hatları ile son iki yüzyıllık Çin modernleşmesi sürecinin hem Çin’de hem de Batı’da algılanış biçimlerine eleştirel yaklaşan konuşmacının, sunum boyunca belirttiği eleştirel yaklaşım içinde kendini ayrıca nasıl konumlandırdığı sorusu açıkta kaldı. Örneğin Çin’in modernleşme sürecini üç önemli tarihsel dönem içerisinde değerlendirirken belirttiği en önemli sorun olan “ötekilik” bağlamında sorduğu, “Çin’de hangi düşünürlerin, düşünce ekollerinin veya ideolojilerin ön plana çıkardığı bir sorundur?” sorusunun cevabını yanıtlamadı. Konuşmacının Çin’de modernleşme sürecine, batılılaşmaya veya Çin kültürünün yeniden inşa süreçlerine bir katkı olarak sıraladığı 1919 öğrenci hareketleri ve sokak gösterileri, 1949 devrimi ve 1989 Tiananmen olayları birbirinden oldukça farklı saiklerle ortaya çıkmış ve sonuçları bakımından da oldukça farklı toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel bir atmosfer ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla dinleyici için bu süreçlerin her birinin Çinli düşünürlerce nasıl anlamlandırıldığı sorusu önemliydi. Ancak konuşmacı bu sorular yerine sadece tarihsel olayları kısaca sıraladı. Halbuki, 1919 öğrenci hareketleri özü itibariyle Birinci Dünya Savaşı sonrası imzalanan Versay Barış Anlaşması’nda Çin’e dayatılan emperyal mirasın yüklerine karşı ortaya çıkan milliyetçi bir harekettir. Buradan yola çıkarak Çin’de milliyetçi veya gelenekçi düşünürlerin “ötekilik” meselesini nasıl değerlendirdikleri ele alınabilirdi. 1949’da devrimi gerçekleştiren kadrolar ise bir yandan meşruiyetini emperyalist işgale karşı mücadeleden alırken, diğer yandan da kendini milliyetçilikler karşısında konumlayarak hem Sovyetler Birliği ve komünist enternasyonelle yakın ilişkiler kurmuş hem de iç savaş sürecinde galebe çaldığı milliyetçileri Tayvan’a sürmüştür. Tam da bu aşamada Çin’de sol siyasetin iç ve dış tartışma konularına değinerek geçiş süreçleri anlamlandırılabilirdi. Çin’de post-Mao reformasyon sürecinin en önemli kırılma noktası kabul edilen 1989 Tiananmen olayları ise, literatürde hem parti içi dengelerin yeniden inşası hem de küresel anlamda ortaya çıkan neo-liberal dönüşümün Çin’deki yansıması olarak yer alır. Çin kültürüne etkileri üzerinden böyle bir kırılmayı doyurucu bir şekilde incelemek, bugünkü Çin’de yapılan entelektüel tartışmaların aktarılması açısından dinleyiciye önemli bir fayda sağlayabilirdi.
George Wu, böyle bir anlamlandırma yerine oldukça Batılı ve aslında tam da eleştirdiği “ötekilik” kavramına istemeden de olsa içerden (Çinli olarak) bir katkı sağlamış oldu. Ayrıca bu süreçlere dair eleştirileri de yine Batılı literatürde tartışılan eleştirilerin dışına çıkamadı. Örneğin Wu’ya göre ilk dönemde (1919-1949) ortaya çıkan “eleştirel Çin düşüncesi”, John Dewey’in öğrencisi olan Hu Xi’nin “pragmatizm” düşüncesi ile Amerikan düşüncesinden etkilenen bir eğitim-kültür politikası ortaya çıkarmıştır. Mao döneminde (1949-1976) ise dilde basitleştirme uygulamasıyla Çin’de ilk defa iletişimsel bir ayrımın doğurduğu kültürel ve sosyal bir ayrıştırma süreci ortaya çıkmıştır. Bu dilde basitleştirme süreciyle birlikte tarihsel metinleri anlama ve ulaşma konusunda artık anakara Çin’inde yaşayan bir Çinli öğrenci ile Tayvan, Hong Kong ve Macao gibi yerlerde yaşayan öğrenci arasında farklılıklar ortaya çıkmıştır. Mao sonrası dönemde gerçekleştirilen Kültür Devrimi’nin neredeyse geleneksel kültürün tamamına karşı açılmış bir savaş olarak gören Wu’ya göre, bu dönem Çin kültürünün en ciddi yara aldığı dönemlerden biridir. Mesela, Lao She gibi önemli entelektüel düşünürler kızıl muhafızlar tarafından önce karşı-devrimci olarak suçlandı ve ardından bir suikastle öldürüldü.
Sunumun ikinci kısmına da Lao She ile başlayan George Wu’ya göre, Çin’de yaşanan modernleşme içerisindeki kültürel inşa süreci ne kadar karmaşık ve bir siyasi kavganın parçası ise, Batı’da bu süreçlerin algılanış biçimi de bir o kadar sığ ve yetersizdir. Wu, bu yetersizliğin en özgün örneği olarak 2008 yılında Nobel Edebiyat ödülü alan Fransız yazar Le Clezio’nun ödül konuşmasını gösterdi. Le Clezio kendi gelişimini etkileyen farklı kültür atmosferinden yazan entelektüelleri sayarken, Çinli düşünür Lao She’nın First Snow isimli romanına atıfta bulunur. Ancak George Wu’nun yaptığı incelemelere göre, Lao She’nın bu adı taşıyan herhangi bir kitabı bulunmuyor. Daha sonra yaptığı incelemelerde ise kitabın yazarının Japon edebiyatçı Yasunari Kawabata olduğunun ortaya çıkması, Wu’ya göre, Çin kültürüne bakış açısındaki sığlık ve yetersizliği göstermesi açısından oldukça manidardır.
Son olarak, Samuel Beckett’in “nothingness” kavramının ortaya çıkışında etkili olan Taoist imgelere değinen George Wu, Beckett’in 1947 yılında ilk defa Taoist imgeleri kullanarak bir oyun yazdığını belirtti. Ancak bu oyunda kullanılan karakterler ve imgelerin oldukça dışarıdan ve oryantalist bakış açısının ürünü olduğunu ifade eden Wu, bu durumun Çin kültürünün ötekiliğine bir örnek olarak gösterilebileceğini söyledi. Her şeye rağmen, Çin’in modernleşme sürecinde yaşadığı ikilemlerin hem Batı hem de Çin’de anlaşıldığı biçimlerin sorunlu yönlerinin yanı sıra olumlu yönlerine de vurgu yapan Wu’ya göre, bu sorunlar ancak karşılıklı etkileşimin ve anlayışın kültürel zeminde işleyiş kazanmasıyla ortadan kalkabilir.