Fıkıhtan Hukuka: Osmanlı’da Hukuk Eğitiminin Dönüşümüne Sosyolojik Bir Bakış
Medeniyet Araştırmaları Merkezi Aralık ayı Tezgâhtakiler serisinin Düşünce Tarihi ayağında İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde tamamladığı yüksek lisans tezi çerçevesinde Abdurrahman Nur’u konuk etti. Abdurrahman Nur “Disciplinary Transformation of Late Ottoman Legal Education (1826-1926): An Interactional Field Analysis” başlıklı tezinin sunumunu gerçekleştirdi. Tezin amacı Osmanlı’nın son yüzyılında hukuk eğitiminin disipliner yapısındaki değişimi analiz etmek. Tezin temel araştırma soruları, söz konusu değişimin “nasıl ve niçin olduğu”nu anlamaya yöneliktir.
Abdurrahman Nur’un tezi esas olarak arşiv araştırması ve birincil kaynak analizine dayanmamakta, bu sebeple yeni bir bilgi üretmemektedir. Çalışmada yapılmaya çalışılan, kısmen revize edilmiş mevcut teorik bir modelden hareketle, 1826-1926 yılları arasındaki Osmanlı hukuk eğitimine ilişkin literatürde üretilmiş akademik bilgiyi yeniden organize ederek daha bütüncül ve anlamlı bir resme ulaşmaktır. Abdurrahman Nur tezin teorik çerçevesini kurarken büyük ölçüde Andrew Abbot’un, kısmen de Pierre Bourdieu’nün sosyolojik yaklaşımlarından faydalanmıştır. Andrew Abbott’un ‘Bağlı ekolojiler ve etkileşim alanı’ modeli esas alınarak Osmanlı’da hukuk eğitiminin dönüşümünün içerisinde gerçekleştiği; birbirine bağlı olarak şekillenen bürokrasi, hukuk ve yüksek öğretim ekolojilerinin kesişiminde yer alan ve farklı kolektif aktörler arasındaki mücadele süreçleri tarafından inşa edilen tarihsel bir etkileşim alanı, teorik düzeyde yeniden inşa edilmeye çalışılmıştır. Abbot’un temel ayrımlarından biri olan sosyal mekân/kültürel mekân ayrımı takip edilerek hukuk eğitimi çerçevesinde sosyal mekânda kurumsal yapıların, kültürel mekânda ise müfredat yapılarının nasıl dönüştüğü incelenmiştir. Tezin temel amacı, son dönem Osmanlı hukuk eğitimi üzerine mevcut literatürde görülen eksikliklerin ve sorunlu yaklaşımların nasıl tadil edilebileceğine dair bir model önermek ve bu modelin sınırlı bir uygulamasını yapmaktır.
Abdurrahman Nur, tezinin giriş bölümünde yararlandığı literatürün genel bir eleştirel değerlendirmesini yapmıştır. Osmanlı’da hukuk eğitimini konu edinen literatür kısıtlıdır. Spesifik olarak Osmanlı son dönem hukuk eğitimi üzerine odaklanan bir kaç eser istisna edilirse, bu konu daha çok genel eğitim tarihi, üniversite tarihi ve medrese tarihini inceleyen eserlerde ele alınmaktadır. Bu eserler genel bir eğitim tarihi anlatısı kurarken hukuk eğitimi tarihine de yer vermektedirler. Ayrıca Osmanlı modernleşmesini genel olarak ele alan eserlere de başvurulmuştur. Abdurrahman Nur, kullandığı eserlerde gördüğü sosyal gerçeklik tasavvuru ile ilgili problemleri üç başlık altında ele almıştır. Birincisi, tözcü sosyal gerçeklik tasavvurudur. İkincisi, tarihsel sürecin teolojik olarak tasavvur edilmesidir. Üçüncüsü, sosyal mücadelenin dikotomist tasavvurlarıdır. Nur, bahsedilen tasavvurlardan kaynaklanan problemleri aşmak için ‘ilişkisel sosyoloji’ diye ifade edilen, tözcü anlayışları tenkit eden yaklaşıma başvurmanın faydalı olabileceğini düşünmektedir. İlişkisel sosyolojk yaklaşımın temeli ,sosyali anlamaya ve açıklamaya çalışırken ilişkileri esas almak; sosyal varlıkları değişmez tözlere sahip şeyler olarak değil, bizzat diğer varlıklarla ilişkileri içerisinde vücut bulan varlıklar olarak düşünmektir. Dolayısıyla Osmanlı’da hukuk eğitimini incelemek için öncelikle hukuk eğitimini var eden ilişkileri ve bu ilişkilerin hem inşa ettiği hem de içerisinde kurulduğu etkileşim alanını belirlemek gerekir. Çünkü herhangi bir sosyal olguyu içinde vuku bulduğu etkileşim alanından bağımsız olarak ele almak mümkün değildir.
Abdurrahman Nur, tezinin ikinci bölümünde, Osmanlı’daki yüksek öğretim ekolojisinin 19. yüzyıla dek giden oluşumlarının bir analizini yapmış ve bu süreci üç dönemde ele almıştır: Birincisi Osmanlı’da ilk medresenin kuruluşundan Sahn-ı Seman medreselerine kadarki süreç, ikincisi Sahn-ı Seman’dan 18. yüzyıla kadar uzanan zaman aralığı ve üçüncüsü 18. yüzyıldan 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar olan dönemdir. Bu uzun süreçte elbette çok çeşitli dönüşümler yaşanmış olsa da, nihai tahlilde ekoloji içerisinde sürekli varlığını koruyan iki temel yapısal özellik görülmektedir. Birinci özellik, yüksek öğretim ekolojisinin hem sosyal hem kültürel yapıları açısından Osmanlı’da fıkıh disiplininin merkeziliğidir. İkincisi, söz konusu tarihsel süreç boyunca ilmiyenin ayırt edilebilir bir sosyal grup olarak temayüz etme ve sultani bürokratik ekolojiye dahil olma sürecidir. İlmiyenin sultani bürokratik ekolojiye dahil olma süreci, merkezi siyasi otoriteyle bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi içerisinde gerçekleşmiş ve ilmiye söz konusu bürokratik alan içerisinde, özellikle yükseköğretim ve hukuk ekolojilerini düzenleme hususunda kayda değer bir özerklik sahibi olmuştur. Ancak bu yapısal özellikler 19. yüzyıldan itibaren kökten değişikliklere uğramışlardır.
Abdurrahman Nur tezinin üçüncü bölümünde Osmanlı’da hukuk eğitiminin 1826-1926 yılları arasındaki dönüşümünü ele almaya çalışmıştır. Nur’a göre bu dönüşümün esas olarak modern devletin oluşum sürecinin bir parçası olarak anlaşılması gerekir. Bu çerçevede Osmanlı’da hukuk eğitiminin dönüşümünü belirleyen etkileşim alanını oluşturan üç temel ekoloji vardır: bürokratik ekoloji, adli ekoloji ve yüksek öğretim ekolojisi.[1]19. yüzyılın başından itibaren bu ekolojilerin geçirmeye başladığı yapısal dönüşümler ve bu süreçler içerisinde ortaya çıkan mücadeleler, hukuk eğitiminin dönüşümünü de belirlemiştir. Bu mücadeleler genellikle klasik dönemden beri varolagelen kolektif aktörler ile modern devletin oluşum süreci içerisinde oluşan kolektif aktörler arasında vuku bulmuştur. Adı geçen ekolojiler içerisinde hukuk eğitiminin dönüşümünü belirleyen dört temel mücadele sürecinden bahsedebiliriz. Modern bürokratik ekoloji alanı içerisindeki temel mücadele Meşihat ile Adliye ve Maarif Nezaretleri arasında, adli ve yükseköğretim ekolojilerini kontrol yetkisi üzerinde yaşanmıştır. Adli ekoloji içerisindeki temel mücadele üst düzeyde Meşihat ve Adliye Nezareti arasında, alt düzeyde ise Nizamiye mahkemeleri ile şeriat mahkemeleri arasında hangi hukuk normlarının, kim tarafından ve nasıl uygulanacağı kohularında yaşanmıştır. Söz konusu mücadele özellikle Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu ile başlayan yeni kanunların kodifikasyonu ve mahkeme sisteminin yeniden organizasyonu süreçlerinde kendini göstermiştir. Buradaki gelişmeler yüksek öğretimde hukuk eğitiminin nasıl olacağına da doğrudan etki etmiştir. Yükseköğretim alanı içerisinde de üst düzeyde Meşihat ve Maarif Nezareti arasında yaşanan mücadele, eğitim kurumları düzeyinde iki temel mücadele süreci olarak vuku bulmuştur. Birincisi, mesleki hukuk eğitiminin nasıl ve kimin yetki alanı içerisinde verileceğine dair Muallimhane-i Nüvvâb/Medresetü’l-Kuzât kurumsal çizgisiyle Mekteb-i Hukuk/Darülfünûn Hukuk Fakültesi kurumsal çizgisi arasında yaşanan mücadeledir. İkincisi ise ilmî hukuk eğitiminin nasıl ve kimin yetki alanı içerisinde verileceğine dair medrese kurumsal çizgisiyle Darülfünûn İlahiyat Fakültesi kurumsal çizgisi arasındaki mücadeledir. Bu son iki mücadele sürecinin müfredat alanındaki yansıması da fıkıh disiplini ile hukuk disiplini arasında, hangi disiplinin müfredatta ne kadar belirleyici olacağı noktasında yaşanmıştır. Bütün bu mücadele süreçleri içerisinde mezkur kolektif aktörlerin edindiği (elbette diğer iktidar türleri tarafından da belirlenen) sembolik iktidar kapasiteleri, en azından 20. yüzyılın ilk yarısına kadar, mücadelenin gidişatını belirlemede temel etken olmuştur.
Abdurrahman Nur sunumunu tezinin iki temel çıkarımını ifade ederek sonlandırmıştır: Birincisi, “Osmanlı fıkıh/hukuk eğitiminin 1826-1926 arasındaki disipliner dönüşümü modern devlet oluşumu sürecinin farklı cihetlerini teşkil eden ve çeşitli kolektif faktörler arasında cereyan eden mücadele süreçlerinin bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Söz konusu mücadele süreçleri bürokratik ekoloji, yüksek öğretim ekolojisi ve adliye ekolojisinin kesişimin de oluşan bir etkileşim alanı içerisinde vücut bulmuştur.” İkincisi, “19 yüzyıldan itibaren yeni ortaya çıkan kolektif aktörlerin (Maarif Nezareti ve Mekteb-i Hukuk gibi) varolagelen kolektif aktörlerin (Meşihat ve medrese gibi) aleyhine olarak modern devlet oluşumu süreci boyunca mezkur etkileşim alanı içerisinde biriktirdikleri gittikçe artan sembolik iktidar miktarı hukuk disiplininin eğitim müfredatındaki akademik yerleşim alanının fıkıh disiplinini daraltacak şekilde genişlemesini ve böylece Osmanlı fıkıh/hukuk eğitiminin fıkıh merkezli bir disipliner yapıdan hukuk merkezli bir disipliner yapıya doğru dönüşmesini mümkün kılmıştır.” Abdurrahman Nur’a göre bunlardan birincisi “etkileşim süreci nasıl gerçekleşti?”, ikincisi “dönüşüm niçin böyle yapıldı?” sorularına verilebilecek cevaplar olarak düşünülebilir.
[1]Bu etkileşim alanlarının sistematikleştirilmiş şemasını görmek için bkz: Abdurrahman Nur, Disciplinary Transformation of Late Ottoman Legal Education (1826-1926): An Interactional Field Analysis, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Şehir Üniversitesi: Sosyoloji Bölümü, SBE, Eylül 2015, s. 131-135.