Rusya’nın Suriye Müdahalesinin Küresel ve Bölgesel Yansımaları

Paylaş:

Kasım ayında Küresel Araştırmalar Merkezi’nde “Rusya’nın Suriye Müdahalesinin Küresel ve Bölgesel Yansımaları” başlıklı bir panel düzenlendi. Oturum başkanlığını İstanbul Şehir Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. İsmail Yaylacı’nın yaptığı panelin konuşmacıları; Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu, Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr Süleyman Elik ve İstanbul Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Vügar İmanbeyli’ydi.

Panelin ilk konuşmacısı İlyas Kemaloğlu, Rusya’nın Sovyetler Birliği sonrasını Yeltsin ve Putin dönemleri biçiminde ayırarak karşılaştırdı. Putin dönemini Yeltsin döneminden farklılaştıran parametreleri birkaç başlık altında değerlendirdi. Bu kapsamda Rusya ilk olarak merkeziyetçi politik hamlelerle iç politik sorunları çözmeyi başardı. İkinci olarak Rusya yaptığı ekonomik hamlelerle enerji gelirleri sayesinde dış borçlarını ödedi. Daha sonra Sovyet sonrası coğrafyalardaki Rusya etkisini artırdı; bu kapsamda o coğrafyalarda askeri üsler kurdu, kendine yakın rejimler inşa etti. Eski Sovyet Coğrafyası olarak bilinen Orta Asya ve Kafkaslardaki devletlerin borçlarını sildi ve onlara krediler açtı. Bunun yanı sıra Afrika, Balkanlar, Ortadoğu ve Uzak Doğu coğrafyalarındaki Rus etkisini geliştirdi. 21. yüzyılın başında Batı’yla iyi ilişkiler geliştiren Rusya, ‘turuncu devrimler’le yaşanan kopmaları (Gürcistan, Kırgızistan, Ukrayna vb) engellemek için daha agresif bir strateji izlemeye başladı. Bu doğrultuda Gürcistan, Abhazya, Ukrayna ve Kırım’a doğrudan askeri müdahalelerde bulundu. Kemaloğlu, Rusya’nın Suriye’ye yönelik son radikal hamlesini bu genel strateji içinde değerlendirmemiz gerektiğini belirtti. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya, Ortadoğu coğrafyasında geriledi. Bu bölgelerdeki etkisini artırmak için Libya, İran, Irak ile askeri alanda ve enerji alanlarında işbirliğini güçlendirdi. Ancak bu dönemde Arap Baharı patladığında bölge üzerinde Batı’nın etkisi artınca bölge devletleri Rusya ile olan ilişkilerini askıya aldılar, muhtelif anlaşmalarını iptal ettiler. Bu nedenle Rusya’nın bölgede iki dayanağı vardı: İran ve Suriye. İran ile Orta Asya ve Kafkasya havzalarında rakip oldukları için bölgede Rusya’nın tek dayanağı Suriye kaldı. Suriye, Rusya için gerek ekonomik (silah pazarı), gerek jeo-politik (Tarsus’taki deniz üssü) açıdan son derece önemli bir ülke. Rusya’nın Suriye’deki üstünlüğünü kaybetmemek için rejim güçlerinin zayıfladığı bir anda askeri müdahale gerçekleştirdi.Konuşmasının sonuna doğru Kemaloğlu, gerçekleşen Suriye müdahalesinin Rusya açısından olumlu ve olumsuz sonuçları üzerine değerlendirmelerde bulundu. Olumlu gelişmeler: i) Esad rejimi rahatladı, ii) bölgede var olduğunu, radikal adımlar atabileceğini Batı’ya gösterdi, iii) Suriye’deki Rus çıkarlarını koruma altına aldı, iv) Suriye operasyonuyla Kırım konusunu unutturdu. Olumsuz sonuçlar ise şöyle, i) Karadan müdahale söz konusu olduğunda ‘Suriye ikinci Afganistan olur mu’ sorunu ortaya çıktı, ii) Rusya yeni düşmanlar kazandı, iii) Rusya içerisinde din adamlarından tepkiler yükselmeye başladı, iv) Rus rublesi değer kaybetti, işsizlik artıyor, maaşlar gecikerek ödeniyor.

İkinci panelist Süleyman Elik, İlyas Kemaloğlu’nun Rusya odaklı gerçekleştirdiği okumayı İran’ı merkeze alarak gerçekleştirdi. İran’ın Suriye’deki varlığını vekâlet savaşları açısından okudu ve vekâlet savaşlarının bölgedeki güvenlik sistemini nasıl etkilediğini ele aldı. Elik, Soğuk Savaş döneminin güvenlik örgütlenmesinin değişmeden devam ettiğini belirtti. Buna göre güvenlik perspektifine dayalı olarakbölgede NATO üsleri ve Rusya’nın askeri varlığı mevcuttur. Elik, son dönemde yoğunlaşan mücadelenin Batı’nın bölge haritasını değiştirmek istemesine ve bölge güçlerinin buna direnmesine bağladı. Bu okumaya göre, bölge üzerinde nüfuz sahibi aktörler kendi konumlarını korumak ve güçlendirmek için yeniden bölüşümden pay almak istiyorlar. Suriye ekseninde yürütülen vekâlet savaşlarının anlamı tam da bu yeniden paylaşım ekseninde ortaya çıkıyor. Bu yeniden yapılanma içinde İran’ın değişen rolünü analiz eden Elik, İran hakkında genel olarak şu argümanları ileri sürdü: İslam Devrimi’nden sonra İran, sürekli olarak çerçeveleme politikasına maruz kaldı. Ülkenin bölgede tek müttefiki, Suriye’dir. Bu nedenle İran, Suriye ile ilişkilerini geliştirdi, askeri anlaşmalarını farklı momentlerde (Körfez Savaşı ve Arap Baharı sonrasında) yeniledi. Bugüne gelindiğinde İran sadece Suriye değil, Arap coğrafyasının genelinde (Yemen, Bahreyn, Suriye, Irak, Lübnan) hegemonik bir mücadele yürütmektedir ve Suriye bu mücadelenin en önemli ayağını oluşturmaktadır. Elik’e göre bölgesel rekabet bağlamında çıkar çatışmaları vekâlet savaşlarına dönüşüyor. Bölge siyasetinde yayılmacı bir politik strateji izleyen İran, Suriye’de yürüttüğü vekâlet savaşında pek çok askeri örgütlenmesini operasyonel kullanmaktadır.

Son konuşmacı Vügar İmanbeyli ise bölgesel analizlerde çoğu zaman iç politik süreçlerin etkisinin göz ardı edildiğini söyleyerek Rusya’nın Suriye müdahalesini, Rusya iç politikası açısından ele aldı. Bu eksende Suriye’ye müdahalenin iç politika açısından ne anlam ifade ettiğini Putin dönemindeki siyasal rejimin niteliğiyle ilişkilendiren İmanbeyli, bunun Putin etrafında yapılanmış Rus elitlerinin sahip olduğu güvenlik paradigmasına bağlı olduğunu ileri sürdü. Bu analize göre Sovyetler Birliği döneminde güvenlik eliti etrafında kümelenmiş iktidar yapısı varlığını devam ettirmiş, rejim değişse de devlet aynen kalmıştır. Bu bakımdan Putin döneminin siyasal yapısının belli başlı karakteristik özellikleri şu biçimde ortaya çıkmaktadır: i) Süper başkanlık sistemi etrafında örgütlenmiş kuvvetli bir iktidar hiyerarişisi, ii) Petrol şirketlerinden askeri şirketlerin yöneticilerine değin süper başkanlığa bağlı işleyen oligarşik bir iktidar yapısı. İmanbeyli, rejimin siyasi niteliğinin yanında ekonomik yapıdan da söz etti. Petrole bağımlı ekonomik yapının kırılgan hâle geldiğini söyledi. Bu faktör rejime yönelik halk desteğinin azalmasına neden olmaktadır. Bu kapsamda elitlerin içindeki kırılmaların varlığına dikkat çeken İmanbeyli, petro-dolarlarla gelişen Rus orta sınıfın, güvenlik merkezli yapının dağılmasını ve rejimin liberalleşmesini talep ettiğini ileri sürdü. Hatta son müdahalelerle birlikte (Ukrayna, Kırım ve Suriye) güvenlik elitinin içinde de yaşanan kırılmalar yaşanmaktadır. Ukrayna sonrasında Avrupa Birliği’nin uyguladığı ambargolar ekonomik krizlerin daha da derinleşmesine neden olmaya başlamıştır. Ekonomi çökme noktasına gelmiş ve ruble iki kat değer kaybetmiştir. Bu, Rus şirketlerinin kredi bulmakta zorlandıkları anlamına gelmektedir. Söz konusu gelişmeler kapsamında tıkanan iç siyasal meşruiyet sorununu aşmak için güvenlik elitlerinin daha agresif dış politikalar izlediğini belirten İmanbeyli, Suriye müdahalesinin bu eksende okunmasının doğru olacağını söyledi. Sonbahar döneminin Rusya’da bütçe sorunlarıyla geçmesi bekleniyordu. Bir önceki bütçe döneminde 410 milyar dolar olan bütçe, 200 milyar dolara gerileyince, mevcut krizleri perdelemek için askeri müdahale gündeme geldi. Bu minvalde bir okuma, Rusya’nın Suriye hamlesinin Esad’ı kurtarmak için değil, Putin’i kurtarmak için gerçekleştiği anlamına geliyor. Bu askeri müdahaleyle beraber ekonominin kırılganlığı küresel operasyon yapabilme kabiliyetiyle örtülmeye çalışılıyor. İmanbeyli, Rusya’nın önünde iki yol olduğunu ileri sürerek konuşmasını sonlandırdı; ya rejimin, kendisini devam ettirebilmek için Tacikistan, Belarus, Afganistan gibi eski Sovyet bölgelerine askeri müdahalelerde bulunarak radikalleşmesi ya da yeni bir Gorbaçov figürünün çıkarak rejimi reformlarla liberalleştirmesi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir