Türk Musiki/Müzik Devrimi

Paylaş:

Medeniyet Araştırmaları Merkezi ve Sanat Araştırmaları Merkezi’nin ortaklaşa düzenlediği Türk Müziği Konuşmaları üst başlıklı toplantı dizisinin üçüncü programında Uludağ Üniversitesi Müzik Eğitimi Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Atilla Sağlam misafir edildi. Toplantıda Sağlam, farklı temalar üzerinde Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişte Türk Müziği ve müzik anlayışındaki dönüşüme dair bir sunum yaptı.

Konuşmasına, musiki devriminin ana unsurları şeklinde nitelenebilecek iki önemli olaya değinerek başlayan Sağlam, bunlardan birinin Osmanlı’da son dönem yenileşme hareketleriyle bağlantılı olarak gerçekleştiğini, diğerinin ise Cumhuriyet devrinde “musiki inkılab” adı altında yapılan bir takım değişiklikleri kapsadığını belirtti. Sağlam’a göre etki alanları açısından bu iki olay, önce yöneten sınıfın, daha sonra da halkın musiki anlayışını zamanla değiştirmiştir. Saraya bağlı resmi bir kurum olan mehter takımına III. Selim tarafından bir trampet takımının eklenmesiyle armoninin Türk müzik geleneğine giriş yapması, II. Mahmut döneminde mehterhanenin lağvedilmesiyle devlet desteğinin bu kurumdan tamamen çekilmesi ve yerini Muzıka-i Hümâyun’un alması yenileşme hareketleri ile bağlantılı gelişen değişikliklerdir. Aynı dönemde piyanonun saraya girmesi, şehzadelerin eğitim sürecine katılması ve diğer yenilikler musiki anlayışında belirgin bir batılılaşma temayülüne işaret etmesine rağmen, bu temayül sarayla sınırlı ve askeri düzeyde kalmıştır. Bu dönemde musiki anlayışında yaşanan değişikliği Fransız tipi bir devrim olarak niteledikten sonra, burada ele alınıp değiştirilenin, Türk Sanat Müziği ve Mevlevi geleneğinden gelen müzik olduğunu belirten Sağlam, yeni bestelerde çok sesliliğe geçiş yapıldığını, ancak değişikliğin alt yapıda armoninin kullanılması ile sınırlı kaldığını ifade etti.

Programın devamında Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılan musiki inkılabını mercek altına alan Sağlam, yine batılılaşma yönünde seyreden değişikliklerin bu kez halka yansımasıyla önemli bir fark yarattığını, bu yansımanın ise devlet eliyle ve çeşitli kurumlarda Türk Müziği’nin icrasına yer ve izin verilmemesiyle gerçekleştiğini belirtti. Sağlam’a göre inkılap her ne kadar Atatürk’ün insiyatifi ile gerçekleşmiş olsa da yapılan değişiklikler, bu ifadelerin yanlış anlaşılması sebebiyle, Atatürk’ün hayalindeki Türk Müziği formundan oldukça uzak kalmıştır. Sağlam’a göre Atatürk tarafından asıl ulaşılmak istenen, Türk Müziği’nin daha güncel bir müzik anlayışıyla yeniden icra edilmesidir. Bunun sebebi de o dönemde icra edilen Türk Müziği’nin uluslararası bir temsil kabiliyetinden yoksun bulunduğu düşüncesidir. Bir değişime tabi tutulması planlanan müziğin, Türk Halk Müziği ile sınırlandırılması ve geriye kalan müzik geleneklerinin saf Türk Müziği olmadıkları gerekçesiyle dışarıda bırakılması, planın kusurlu sayılabilecek yanları olmuştur.

Ziya Gökalp’in, mevcut Türk Müziği’nin inkılabın çizdiği yolla örtüşmediği düşüncesinde olduğunu belirten Sağlam, Türk Halk Müziği’nin yanında armoninin de şart koşulduğu yeni formülde çağın müzik anlayışına uyulmadığını ifade etti. Çünkü inkılabın yapıldığı dönemde, dünyada armoni denen düzenekle yapılan müziğin örnekleri artık çalınmamaktaydı; çok daha yeni formlara geçilmişti. Bu bakımdan, Sağlam’a göre, bir çağdaşlık arayışında olan musiki inkılabı ile Gökalp’i bağdaştırmak yanlış olacaktır.

Programda, bahsedilen dönüşüm çabalarının yarattığı çeşitli icralardan örnek dinletilere yer verildi. Önce, Hilal Çalıkoğlu’nun Türk Sanat Müziği’ne ait bir eseri piyanoda icrası, Osmanlı’da saraya piyanonun girişinin ardından çok sesliliğe geçişe bir örnek olarak sunuldu. Bu noktada “alaturka” diye isimlendirilen müziğin aslen batılı bazı müzisyenler tarafından eserlerine Türk müziğinden nağmeler katmalarıyla oluşturulan bir tür olduğu ve Türk müzisyenlerin bu örnekteki gibi çok sesli icralarının “alaturka” olarak isimlendirilmemesi gerektiği önemle vurgulandı. Ardından, Atatürk’ün tarif ettiği musiki inkılabına örnek niteliğinde, Ulvi Cemal Erkin’in Köçekçe yorumu dinletildi ve burada, inkılabın uygulanışında yaşanan bir eksikliğe, çalgının kendisinin ve icracının üslubunun dikkate alınmayışına vurgu yapıldı. Bu eksikliği de aşabilmiş olması bakımından inkılabın hedefine en uygun ürün olarak kanun üstadı Hasan Ferit Alnar’ın bestelerine işaret eden Sağlam, son yüzyılda aynı başarıyı yakalayabilmiş başka bestecilerin de var olduğunu belirtti. Son olarak, ünlü besteci Fazıl Say’ın Türk müziğine ait bir eserinin, ney ve kanunun da yer aldığı bir orkestra tarafından icrası dinletildi.

Sağlam, konuşmasını radyolarda Türk Müziği icrasına dair yasağın kaldırılmasının ve 1976’da eğitim vermeye başlayan İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın kuruluşunun, devletin kendi medeniyet anlayışıyla ve bununla bağlantılı müzik geleneğiyle barışması anlamına geldiğini belirterek sonlandırdı.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir