İstanbul Matbuatında İzin ve Kınama (1889-1923)

Paylaş:

Türkiye Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen Tez-Makale Sunumları çerçevesinde Mart ayında 1889-1923 tarihleri arasındaki matbuattan hareketle Osmanlı İstanbul’unda fikrî ve fizikî kamusal alanların kontrol ve düzenlemesi meselesini merkeze aldığı tezi çerçevesinde Ayşe Polat’ı misafir ettik. Özellikle İslamî yayınlar çerçevesinde konuyu araştıran Polat’ın yoğunlaştığı kurumlar ise Tedkîk-i Mesâhif-i Şerîf ve Müellefât-ı Şer‘iyye Meclisi ve Darü’l-Hikmet-i İslâmiye. Tezin temel kaynaklarını ise özellikle dini yayıncılık veya dini meseleleri ele alan yayınlar üzerinde red, izin, yasaklama, tadil etme gibi salahiyetleri olan bu iki müessenin karar defterleri teşkil ediyor. Bunun dışında Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve özellikle toplumsal ahlâk normları çerçevesinde dönemin gazeteleri ikinci derecede kaynaklar olarak dikkat çekiyor.

Teknik olarak çalıştığı konunun sansür ile ilgili olmadığını vurgulayarak sunumuna başlayan Polat, konuşmasının ilk bölümünde Mushaf-ı şeriflerin, dinî içerikli yayınların basım ve denetim süreçlerini ve bu süreçlerin kurumsal boyutlarını anlattı. Osmanlı’da mushafların dinî muhtevalı kitaplara nazaran daha geç basılmaya başladığına dikkat çeken Polat, ilk Mushaf’ın 1871/1873’te Matbaa-i Amire’de basıldığını 1882’de ise Mushaf basma imtiyazının 10 seneliğine, aynı zamanda pek çok resmî evrakın da basım işlerimlerini gerçekleştiren Matbaa-i Osmaniye’ye verildiğini, bu durumun ise diğer matbaaların tepkisine sebep olduğunu ifade etti. Nitekim 1889’da diğer matbaaların Mushaf basmalarının önündeki hukuki engeller kaldırılmış, ve fakat bu yeni hukuki konjonktür ancak 1910 senesinden itibaren uygulama imkânı bulabilmiştir. Bununla beraber; 1889’da, bir yandan matbu mushafları denetlemek, yayınlarına izin vermek, hatalı baskıları değerlendirmek üzere üyeleri hafızlardan ve oluşan reisü’l-kurra riyasetinde toplanan Meclis-i Mushaf kurulmuş, diğer yandan dinî yayınları kontrol etmek için de Müellefât-ı Şer‘iye Meclisi kurulmuştur. Bu iki meclis 1910 senesinde birleşerek Teftiş-i Mesahif ve Müellefatı Şer‘iye Meclisi ismini alıyor. Daha önce kurulan her iki meclisin görev ve yetkilerini birleştiren bu meclis, matbu metinlerde (gazete, kitap, eğitim materyalleri vs.) ayet-i kerimelere atıfların nasıl yapılacağı, standardizasyonun sağlanması, meal tartışmaları, hatalı mushafların akıbetleri gibi hususlarda görüş belirtmekte, yayın konusunda izin vermekte veya yayınlanmasını reddetmekteydi. İzin verilmeyen neşriyatta gerekli düzeltmeleri yapıldıktan sonra neşir izni almak için tekrar müracaat edilebiliyordu.

1910 sonrasında dinî metinler üzerinde denetimin arttığını belirten Polat’a göre bu denetim mekanizmaları Avrupa ile paralel olarak savaş yıllarında daha da yoğunlaştı. Dinî içerikli metinlerin bu meclisten onay alarak basılması gerektiği daha kuvvetli olarak vurgulanmaya başlandı. Basın üzerinde dinî gerekçelere dayalı sansür faaliyetlerinde de artışlar görüldü. Ayşe Polat’ın elde ettiği verilere göre bu meclisin başlıca neşre müsaade etmeme gerekçeleri arasında metinlerdeki başlık-içerik uyumsuzluğu, ifadelerin düzgün olmayışı, eğer tercüme ise tercüme kalitesinin zayıflığı, yazarların şia ve vahhabiyeyi yüceltmesi ve hatta kader hakkında yazılması gibi hususlar bulunuyor.

Konuşmasının diğer bölümünde 1918’de kurulan Darülhikmet-i İslamiye üzerinde duruldu. Polat, literatürde İslam aleyhtarı neşriyata da cevap vermesi beklenen bu müessesenin bir tür yüksek İslam şurası gibi algılandığını ancak bu algının doğru olmadığını belirtti. Zira Darülhikmet’in faalyetlerine ve yayınlarına bakıldığında esas uğraş alanının yeni bir toplumsal ahlâk inşa etmek olduğu görülmektedir. Darülhikmet-i İslamiye’nin gündeminde din, kelamî tartışmalardan ziyade toplumsal ve ahlâki boyutuyla yer almaktadır. Polat’a göre Darülhikmet’in gündemindeki temel soru şudur: “toplumsal ahlâkı/nizamı nasıl kuracağız?” Darülhikmet’in bu soru çerçevesinde esas itibari ile iki ayaklı bir politika geliştirdiğini görmekteyiz: I. Ulema (Elmalılı Hamdi Efendi, Mustafa Sabri Efendi, Said Nursi gibi âlimler), edipler ve fikir adamlarından (mesela Mehmet Akif, Ömer Ferid Kam) oluşan üyelerin Cuma namazlarında vaazlar vermesi sağlandı. Bunun yanısıra tesettür, alkol gibi toplumsal boyutları ön plana çıkan meselelere dair görüş ve telkinlerini aktardığı beyannameler neşretti. II. Bu hedefler doğrultusunda matbuat üzerinde bir denetim mekanizması kurmak, basında yer alan toplumsal ve dinî/ahlakî değerlere aykırılık içerdiği düşünülen yayınlar denetlendi.

Ayşe Polat; yukarıda zikredilen ikinci madde çerçevesinde bir örnek olayı, Celal Nuri’nin [İleri] gazete tefrika olarak neşredilirken yayından kaldırılan Tacire-i Facire romanını, bu roman üzerinden Celal Nuri’nin fikriyatını, toplumsal cinsiyet meselesini, “ahlâkiliğin” sınırlarının neler olduğu sorularını ele alarak sunumunu tamamladı.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir