Şehirleşme Üzerine Yeni Tasavvurlar: Neşet Halil ve Fehmi Yavuz
Türkiye Araştırmaları Merkezi tarafından birincil tarihî kaynakların okunması/tartışılması düşüncesiyle düzenlenen Tarih Okumaları başlıklı toplantılar serisinin erken cumhuriyet devri şehircilik literatürünü tartışmaya açtığı 2015-2016 döneminin Mayıs ayı ayağında İTÜ Mimarlık Fakültesi Şehircilik ve Bölge Planlama kürsüsünde araştırma görevlisi olan Ahmet Baş ile, Falih Rıfkı Atay’ın ağabeyi Neşet Halil [Atay] ve Fehmi Yavuz üzerine bir program gerçekleştirildi. Program, Neşet Halil’in Şehirciliğimiz (1934), Fehmi Yavuz’un ise özellikle Şehirciliğimiz Hakkında Mukayeseli Raporlar (1956) kitapları merkezli olarak cereyan etti.
Ulus inşa sürecinde sosyal, ekonomik, politik vd. alanlarda yaşanan dönüşümlerin şehircilikte de yankı bulduğunu belirterek özellikle ulusal mimarlık ekolü oluşturulurken ve modernitenin araçları şehre uygulanırken planlama araçları, üretim araçları, sosyal araçlar gibi kavram ve gereçlerin karşımıza çıktığını, “modern” şehir inşa etme arayışının her iki müellifte de sık sık atıf yapılan hususlar olduğunun altını çizen Baş, sunumunu Neşet Halil’in şehircilik merkezli düşüncelerini izah ederek sürdürdü.
Tanpınar’ın Beş Şehir’de “mahalleyi Neşet Halil’den okuyunuz” tavsiyesi ile Neşet Halil’i araştırmaya başladığını, Eminönü Halkevi tarafından çıkarılan İstanbul dergisindeki yazılarının (1946-1947) ardından Şehircilik kitabını incelediğini belirten Baş, Neşet Halil’in temelde Kemalist ideolijinin şehirleşmeye nasıl uygulanacağını, Kemalist şehrin nasıl olması gerektiği üzerinde durduğunun altını çizdi. Buna göre Neşet Halil’in şehircilik fikriyatının, 1929 dünya iktisadî buhranının etkileri de görülen, merkezinde istihsal/üretim, milliyetçilik, eşitlik kavramları gelmektedir. Bu çerçevede Neşet Halil’in şehirleşme ve şehirlilik etrafında geliştirdiği düşünceleri şu şekilde özetlenebilir:
I. Bir şehrin zengin olması, şehir olabilmesi için; a. merkezi bütçeden gelen vergilerin fazla olması ve dolayısıyla gelişmiş bir hizmet sektörüne sahip olması, tamamiyle ziraî üretime dayanmaması gerekiyor; b. şehirde yerleşik düzenin kurulabilmesi için büyük arazi/mülk sahiplerinin olması gerekiyor; c. şehrin hazineden aldığından daha fazlasını vermesi gerekiyor.
II. Bir şehrin gelişebilmesi ile şehir sınırlarındaki mal mübadelesinin büyüklüğü arasında doğru orantı vardır. Dolayısıyla şehrin hinterlandı geniş olmalı, ulaşım imkanları gelişmiş olmalı ve yoğun bir para sirkülasyonuna sahip olmalıdır. Şehirler, iktisadî inkişafa katkı sağladığı ve dışarıya bağımlılığı azaldığı nisbette gelişecek ve millileşeceklerdir. Bu noktada Lambert, Agaçi ve Elgötz’ün İstanbul hakkındaki planlarını değerlendiren Neşet Halil, Lamert ve Agaçi planlarını İstanbul’u uluslararası pazara açmayı öngördükleri için millileşme süreci önünde bir engel olarak görür ve eleştirir. Zira İstanbul, Osmanlı dönemindeki beynelmilel karakterinden sıyrılmalı ve Cumhuriyet idaresinin kendisine biçtiği rolü oynamalıdır. Bu bağlamda İstanbul’un Konya’dan ya da Sivas’tan bir farkı yoktur, olmamalıdır.
Ahmet Baş’ın sunumunun diğer mevzuunu ise; daha ziyade iktisat ve maliye alanında çalışmaları ile bilinen, 50li yıllardan itibaren verdiği şehirciliğe dair eserlere rağmen bu tartışmalar çerçevesinde yeterince ele alınmayan Fehmi Yavuz ve onun özellikle Şehirciliğimiz Hakkında Mukayeseli Raporlar kitabı oluşturdu. Baş’a göre; akademisyen (1942’den itibaren Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mensubu, Almanya ve ingiltere’de çalışmalarda bulundu) ve siyasi kimliği (1960-61 arası Milli Eğitim bakanlığı ve İmar ile İskan bakanlığı, Kurucu Meclis üyeliği yaptı) ile meseleyi teorik ve pratik çerçevelerde ele almaya çalışan Yavuz’un temel gündemi Türkiye’de imar mevzuatını sağlıklı ve ihtiyaçlara cevap verir bir mahiyete kavuşturmak. Fehmi Yavuz bu kitabında, İngiltere’de çalışmalarda bulunduğu sırada incelediği raporlar ve edindiği izlenimler çerçevesinde bu raporları Türkiye’ye uyarlamaya ve bir yandan da 1957’de çıkacak olan İmar Kanunu’nu değerlendirmeye ve daha verimli hale getirmeye çalışır. Bu çerçevede Fehmi Yavuz’un dikkat çektiği problemleri ve dile getirdiği teklifleri şu şekilde özetlemek mümkün:
I. Türkiye’deki mesken problemi belediyelerin değil, devletin bir problemidir. Mesken probleminin çözülmesi için yapılacaklardan birisi de inşaat tekniklerinde yerelleşmeye önem vermek, iklimi, sosyo-ekonomik şartları ve mahallî mimarî gelenekleri dikkate almak, yöreye özgü üretim malzemelerini kullanmak ve bu malzemeleri kullanabilecek elemanları yetiştirmek gerekir.
II. Büyük şehirlere göç eden insanların sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasını temin edecek mekanizmalar kurulması “muhtaç” sayısının önünü almak açısından önemlidir. Bununla beraber esas itibariyle kır nüfusunun kırda kalması ve bunun için de ziraat ve hayvancılığın geliştirilmesi gerekir.
III. Şehirler ulaşım aksları üzerinde kurulmalı ve gelişmeli. Havayolu taşımacılığı geliştirilmeli ve şehirlerdeki nüfuslar arasında dengeli bir dağıtım gözetilmeli.
IV. İdarenin şehrin gelişim sürecine müdahele edebilmesi, arazi ve arsa spekülasyonlarının önüne geçilebilmesi için kamuya/kamu kurumlarına ait çok geniş araziler olması gerekiyor.
V. Şehir planlamalı ve bu belirli periyotlarla ve halkın da sürece dahil olabileceği şekilde yapılmalı. Planlar hazırlanırken öncelikle sosyo-ekonomik yapıya dair analizler yapılmalı, ikinci olarak bu analizlerle uyumlu mevzuat yasalaşmalı ve son olarak bu mevzuatı hayata geçirecek yeterli insan ve para kaynağı tedariğine gidilmelidir.