Sinemanın Gücü: Işık ve Gölge

Paylaş:

Sanat Araştırmaları Merkezi çatısı altındaki Türk Sineması Araştırmaları (TSA), Sinemaya Genç Adımlar projesi kapsamındaki her söyleşide Türk sinemasının değerli isimlerini sinemaseverlerle bir araya getiren programın son konuğu Aytekin Çakmakçı’ydı. Türk sinemasında kült kabul edilen Yılanların ÖcüMuhsin Bey, Arabesk gibi pek çok filmin görüntü yönetmeni olan Çakmakçı, “Sinemanın Gücü: Işık ve Gölge” başlıklı söyleşide, kendi deneyimlerinden hareketle, sinemada hikâye anlatmanın ayrıntılarını paylaştı. Kriton İlyadis gibi bir görüntü yönetmeni ile sinema dünyasında kendini yetiştiren Çakmakçı; Şerif Gören, Yavuz Turgul, Ertem Eğilmez gibi önemli yönetmenlerle çalışır. Üniversitede bir süre dersler verir. Memleketi Trabzon’a taşınan ve şimdilerde ücretsiz sinema dersleri veren Çakmakçı, söyleşi sırasında hem bu tür hayat tecrübelerini hem de sinemada iyi işler yapmak isteyenler için gerekenleri samimi bir dille paylaştı. Barış Saydam’ın moderatörlüğünde gerçekleşen programda, Çakmakçı söyleşiyi kendi çektiği filmler ve fotoğraflardan oluşan bir kolaj eşliğinde yürüttü.

“Sinemada sadece bir saniye, sayfalar dolusu hikâye anlatabilir. Sinema bu yüzden mucizevidir ve onu görüntüyle, görüntüyü ise ışık ve gölge ile anlatırsınız.” diyen Çakmakçı’ya göre bir görüntü yönetmeninin temel görevi, dramaturjiyi en iyi ifade eden doğru görüntüyü bulmaktır: “Güzel yoktur, doğru vardır. Doğru olan güzeldir, sadece güzelden doğru iş çıkmaz. Fakir bir kahramana Porsche araba verseniz, görüntü güzel olabilir ancak doğru değildir; o fakirliği ifade edecek elementler seçilmelidir.”

Çakmakçı iyi bir karede gölge olmasının gerekliliğine değindi, gölgelerin bilinçaltına etki eden ve anlatımı güçlendiren hususların altını çizdi. Gölge bir filmde hüznü, sevinci en doğrudan yolla ifade eden ve seyircide yoğun etki bırakan bir unsur olarak Dr. FaustDr. Caligari’nin Muayenehanesi gibi ilk dönem filmlerden beri kullanılmaktadır. Bir karakteri gölgeyi az tutarak iyi, bir diğerini gölgesini yoğun tutarak kötü yansıtmak mümkündür. Bu subliminal bir tekniktir ve sinemada doğru anlatımın temelini oluşturur. Gölgeyi doğru kullanmayan bir yapım ise seyircinin algısında tökezlemeler yaratır ve onun hikâye boyunca serüvenini engeller. Örneğin Muhsin Bey’de Ali Nazik karakterinin, artık ünlü olduğu ve kötülüğünün belirginleştiği sahnede, arkadan verilen bir ışıkla bu ruh hali desteklenir ve dışa vurum gerçekleşir. Bu şekilde algılarda kalıcı bir iz bırakılarak hikâye yaratılır.

“İyi bir film doğru görüntülerin toplamıdır ve iyi bir filmde senaryo, ışık-gölge, müzik ve objektif; orkestradaki gibi uyumlu olmalıdır” vurgusu yapan Çakmakçı, kendi görüntü yönetmenliğiyle ilgili de dikkat çeken ifadelerde bulundu. Sovyet bir yönetmenin de ifade ettiği gibi: “Kendini hissettiren organ hastadır.” Dolayısıyla bir filmde sadece görüntü ön plana çıkıyorsa orada bir problem vardır. Aytekin Çakmakçı, bu sebeple kendisi için esas olanın filmi destekleyen görüntüler çekebilmek olduğunu vurguladı.

Söyleşiye katılanların dinlemekten zevk aldığı program, soru-cevap bölümüyle devam etti. Burada negatiften dijitale geçişte ne tür zorluklarla karşılaştığına dair sorulan bir soruya, bu sektörde barınmak için teknolojiyi takip ettiğini ve en ince detaylarına kadar dijital teknolojiyi öğrendiğini belirten Çakmakçı, ancak negatifin sağladığı yumuşak görüntünün bu yeni teknolojide hâlâ yakalanamadığını da sözlerine ekledi. Mesleğinin günlük hayatında bir deformosyan yaratıp yaratmadığı sorusuna ise esprili bir dille cevap verdi; bazı mekânlarda görüş açısını daha iyileştirmek için açısını ya da konumunu değiştirdiğini belirten Çakmakçı, “İnsanları kahraman yapan sonuçları değil, seçimleridir.” sözüyle akıllarda kaldı.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir