Türkiye’de Ticaret Odalarının KOBİ’ler Merkezinde Yeniden Yapılandırılması

Paylaş:

Küresel Araştırmalar Merkezi’nin Kalkınmayı Yeniden Düşünmek başlıklı dizisinin beşinci toplantısının konuğu İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı ve Genel Sekreterlik Koordinatörü Selim Süleyman’dı. Sunumunda Süleyman, “Türkiye kalkınmayı nasıl düşünüyor?” ve “Türkiye’nin en iyi şekilde kalkınması ve gelişmesi için neler yapılabilir?” sorularına cevap aradı ve Türkiye’deki ticaret odalarının problemleri üzerinde durdu.

Sunumuna İstanbul Ticaret Odası (İTO)’nın tarihsel süreciyle başlayan Süleyman, İstanbul Ticaret Odası’nın Dersaadet Ticaret Odası ismiyle 1882 yılında Sultan Abdülhamit Han’ın fermanıyla açıldığını belirtti. Ancak daha öncesinde ahilik-fütüvvet teşkilatı vardır ve bu teşkilat İstanbul Ticaret Odası’nın şekil almasında etkili olmuştur. Dersaadet Ticaret Odası’nda, günümüzden farklı olarak zorunlu üyelik değil, gönüllülük ilkesi geçerlidir. Osmanlı iktisadi yapısı göz önüne alındığında bu durumun normal olduğu açıktır. Çünkü Dersaadet Ticaret Odası yönetiminin ve üyelerinin büyük çoğunluğu yabancılardan oluşuyordu. Fakat bu karakteristik ikinci meşrutiyet devrinde değişmeye başladı. Dönemin havasına hâkim olan iktisadın millileştirilmesi anlayışı çerçevesinde ticaret odaları da yeniden yapılanmıştır. Bu dönemde ticaret odalarına ilişkin birtakım kanunlar çıkartılmaya çalışılmış ancak bu .çaba, yetersiz kalmıştır. 1925 yılında Ahmet Hamdi Paşa (Mustafa Kemal Atatürk’ün ekonomi danışmanı) nezaretinde Milli Türk Cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyetin kurulmasındaki ana neden İstanbul’daki burjuva sınıfını millileştirmektir. Ahmet Hamdi Paşa aynı zamanda İstanbul Ticaret Odası’nın danışmanlığı görevini yürütmüştür. İzmir İktisat Kongresi’nde Milli Türk Cemiyeti bir rapor hazırlamıştır. Bu raporun sonucunda “üyelik sorunu”, “görev ve yetki sorunu” ve “bilgi birikimi ve deneyim” başlıklarına yer vermiştir.

İzmir İktisat Kongresi’nde Milli Türk Cemiyeti’nin oluşturduğu bu raporun ciddi anlamda yönlendirici etkisi olmuştur. Kongreden sonra ise İstanbul Ticaret Odası’nın millileştirilmesini öngören kanun tasarısı hazırlanmıştır. Süleyman, bu kanun tasarısının iktidarın istekleri doğrultusunda ideolojik saiklerle çıkarıldığını, o nedenle raporun nesnel olmaktan ziyade, öznel bir nitelik sergilediğini ileri sürdü. Rapor, örneğin, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı olumsuz bir yaklaşımla kaleme alınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bu kanun tasarısı onaylanarak yürürlülüğe girmiştir. 1943 yılında, İsmet İnönü döneminde, odalar hakkında daha devletçi bir kanun tasarlanmıştır. Bu devletçi anlayış, odanın yönetim kurulunun Ticaret Bakanlığı tarafından atanmasında kendisini net olarak göstermektedir. 1950’lerde Demokrat Parti zamanında ise devletçi bakış açısından sıyrılarak daha liberal, piyasanın taleplerine uygun 5590 sayılı kanun çıkarılmıştır. İstanbul Ticaret Odası’nın hükümetle iyi ilişkiler kurması sonucunda 1958 yılında yetkisi artırılarak Oda’ya ithalat yapabilecek kişileri belirleme yetkisi verilmiştir. 1971 muhtırası ve 1980 darbesinde yönetim kurulları feshedilen Ticaret Odası’nın, Turgut Özal ve Süleyman Demirel dönemlerinde ise siyasetle ilişkisi daha da kuvvetli hâle gelmiştir. Ak Parti döneminde genel sekreterin yetkileri azaltılmıştır. 

Türkiye’nin çoğu şehrinde ticaret odalarının bulunduğunu belirten Süleyman, odanın örgüt yapısını değerlendirdi. Süleyman’a göre odalarla ilgili temel problem, siyasi yapı ile üyelerin dengesini sağlayabilmektir. Ticaret odalarının problemlerinden bir diğeri ise üyeliğin gönüllü mü yoksa zorunlu mu olacağına karar verilmesidir. Niceliksel kaygılardan dolayı Oda’da hâkim olan anlayış, gönüllülük esasının yanlış olduğu yönünde. Bu teze göre gönüllülük, var olan yapıyı bozmak anlamına geliyor. Şayet İTO, gönüllü üye esasına dayalı yapılanırsa mevcut üye sayısı düşecek ve örgütlenmenin getirdiği gücü kaybedecek. Şu an İstanbul Ticaret Odası’nın 380.000 üyesi bulunmaktadır. Gönüllü üyelik olduğunda ise bu sayı 10.000’lere hatta 5.000’lere düşebilir. Süleyman, Ticaret Odası başkan adayları için seçimlerde belirli kriterler getirilmesi gerektiğini, mesela adayların 4 yıllık seçim beyannamesiyle seçime katılmasını ve bu beyannamenin bakanlığın denetiminde olması gerektiğini belirtti. Bunun yanısıra, ticaret odalarının devletin bir organı gibi çalışmaması, oda yöneticilerinin rant sağlama kaygılarının, asil- vekil sorunu problemlerinin önüne geçilmeye çalışılmasının da gerekliliğine işaret etti. Büyük ve orta ölçekli işletmelerin ömürlerinin uzaması amacıyla ticaret odalarına da sorumluluklar verilmesi gerektiğini ifade eden Süleyman, son olarak ticaret odalarından hareket ederek alternatif bir iktisadi anlayışın hâkim kılınması gerektiğinin altını çizdi. Dolayısıyla “küçük güzeldir” ilkesi etrafında büyük ölçekli işletmelerden ziyade, küçük işletmelere dayalı yapılar oluşturulması gerekiyor.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir