Mensur Bir Medhiye Örneği: Şâzî’nin Güzelce Ali Paşa Medhiyesi

Paylaş:

Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Tez-Makale sunumlarının Şubat ayı misafiri Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladığı yüksek lisans tezi çerçevesinde Meryem Babacan Bursalı oldu. Programda Şâzî adlı bir müellifin 1719’da Sultan II. Osman’ın sadrazamlarından Güzelce Ali Paşa’nın vezarete getirilmesi üzerine kaleme aldığı Medhiye-i Ali Paşa ve Gencîne-i Pür-Temâşâ isimli nazım-nesir eserin analizi yapıldı.

Bursalı, konuşmasının başında Şâzî hakkında tezkirelerde ve temel biyografi kaynakları üzerinde yaptığı araştırma neticesinde bu isimde iki şair tespit ettiğini, bunlardan birinin 14. yüzyılda yaşayan Kastamonulu Şâzî, diğerinin ise Sultan II. Mahmud zamanında yaşamış bir halk şairi olduğu bilgisine ulaştığını belirtti. Eserin iki bölümden oluştuğunu söyleyen Bursalı, bu bölümlerin birinin bitip diğerinin başladığı bir sıralamadan ziyade methiyenin arasına sıkıştırılmış bir hikâye ve ardından yine methiyenin devam ettiği bir düzen takip ettiğini ifade etti.  

Eserin konusunu şöyle özetleyebiliriz: Başta yazar, eseri yazma gerekçesini anlatarak Ali Paşa’nın cesaretini ve başarılarını övmüştür. Eserin ikinci bölümü olan “Gencîne-i Pür-Temaşâ” kısmında adaleti ve cömertliğiyle meşhur bir padişah ve onun veziri Ali Paşa anlatılmakta, ancak Ali Paşa’nın adı geçtikten hemen sonra yazar hikâyeye başlamadan tekrar Güzelce Ali Paşa’yı medhe geçmektedir. Mezkûr paşayı medheden müellif daha sonra anlatacağı hikâyeye başlar. Bu kısımda üç gece üst üste aynı rüyayı gören bir padişahın bu rüyayı vezirine anlatması hikâye edilmektedir. Şâzî hikâyeyi bir yerde keserek padişahların vezirleri ve musahipleriyle nasıl ilişkiler kurması gerektiğinden bahseder.  Bu bahisten sonra tekrar Ali Paşa’yı methe başlayan Şâzî, Paşa’ya zor durumda olduğunu anlatarak kendisini kurtarmasını ister. Eser Şâzî’nin talepleri ve Ali Paşa’ya yazdığı övgü dolu şiirlerle son bulur.

Eserin hem nesir hem de nazım kısmında edebî sanatlardan yararlanıldığını söyleyen Bursalı, eserin bir bölümünde yer alan bir manzumedeki beyitlerde hem o beyitte yapılan sanatların not edildiğini hem de bu sanatların nasıl yapıldığının öğretici bir tarzda okuyucuya gösterildiğini belirtmiştir.

Yazarın nazım-nesir karışık bir üslupla kaleme aldığı eserin tür bakımından ilginç bir özellik taşıdığını söyleyen Bursalı, eserde Ali Paşa vasfında iki kaside ve bir gazel bulunduğunu, bunun dışında bir sebeb-i telif başlığı, bir de “Gencîne-i Pür-Temaşâ” adını verdiği bir hikâye bulunduğunu belirtmiştir. Bu başlıkların dışında kalan kısımdaysa yazar hem nazım, hem de nesir olarak Ali Paşa’yı medhe devam etmektedir, zira eserin devamındaki “Gencîne-i Pür-Temaşâ” bölümü de farklı bir hikâye değil, yine Ali Paşa’yı övmek için yazılmış bir araç konumundadır. Çünkü burada da padişahın akıllı ve yol gösterici veziri Ali Paşa’dan bahsedilmektedir. Eserin amacı Ali Paşa’yı methetmektir ve eserde başından sonuna kadar gözetilen de budur. Bursalı’ya göre Şâzî eserine isim verirken türsel bir sınıflandırmayı değil işlevsel bir adlandırmayı uygun görmüştür.

Meryem Babacan Bursalı’nın sunumunun en ilgi çekici yönü eserdeki manzum parçalara dair yaptığı analizlerdir. Şâzî’nin eserini kaleme alırken hemen her sayfada bazen kendisinin bazen de Lâmiî, Âhî ve Molla Câmî’nin şiirlerine yer verdiğini söyledi Bursalı. Şairin bazen bu manzum parçaları “dedi”, “eyitdi”, “cevap verdüm ki” gibi ibarelerle kendilerinden önce veya sonraki mensur kısma bağladığını, bazense uzun bir mensur kısmın arasına anlatıya katkı sağlamayan bazı manzum parçalara eklediğini belirtti. Bursalı, konuşmasında verdiği örneklerde Lâmi‘î ve Âhî’nin Hüsn ü Dil’lerinden yapılan alıntıların hacminin oldukça fazla olduğunu, dahası bu alıntıların iktibas terimiyle açıklanamayacak seviyede olduğunu göstermiştir.

Peki Şâzî bu şekilde ne yapmak istemiştir? Şâzî’nin çoğunu “Gencîne-i Pür-Temâşâ” hikâyesinde kullandığı bu alıntıların yeni bir Hüsn ü Dil yazma denemesi olmadığını, çünkü hem hikâyedeki karakterlerin hem de kurgunun bütünüyle farklı olduğunu söyleyen Bursalı, şairin eserin hemen her sayfasında Hüsn ü Dil’den  alıntılar yaparak beyitleri, iktibasları ve pasajları eserine dâhil ettiğini, bu şekilde yeni bir eser vücuda getirdiğini belirtmiştir. Kimi alıntıların başında o beyit ya da mısraın sahibini bildiren Şâzî, bazen de yaptığı alıntıların kime ait olduğunu göstermemiştir. Şâzî’nin Hüsn ü Dil’den yaptığı ve göstermediği alıntıları tespit eden Bursalı, Şâzî’nin bu alıntıları kendi kurgusuna yerleştirmesini ve ortaya bambaşka bir eser çıkarmasının son derece ilginç bir durum olduğunu belirmiştir. Sonuç olarak Şâzî, eserinde büyük ölçüde Lâmi‘î ve Âhî’nin mesnevilerindeki edebî malzemeyi kullanıp farklı bir şekilde kurgulayarak kendi  eserini oluşturmuştur.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir