Paul Ricoeur’de Sembol ve Metafor

Paylaş:

Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen Sanat ve Felsefe İhtisas Seminerleri’nin ilk konuğu İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi’nden Selami Varlık idi. Paul Ricoeur’de Sembol ve Metafor başlıklı üç haftalık seminer dizisinde Varlık, Ricoeur’ün sembol ve metafor kavramları arasındaki ilişkiselliği anlatmanın yanı sıra, bu iki kavramın öykü (anlatı) veya daha genel anlamda metin hermenötiği ile sonuçlandığı Ricoeur’ün ikinci dönemine de değindi.

Varlık’a göre sembol, Ricoeur için şu temel soru ile ele alınabilecek bir olgudur: “Sembollerle nasıl felsefe yapabiliriz ve bu “sembollerle felsefe yapmayı” nasıl kavramsallaştırma (conceptualization) tuzağına düşmeden yapabiliriz?” Bu soruda iki vurgu içkindir; ilki, felsefe yapmaya sembol dolayımının getirilişi ve ilki ile ilişkili olarak ikincisi ise arka planında felsefe tarihi eleştirisi içeren kavramsallaştırmaya konulan mesafedir. Ricoeur’ün felsefe yapma tarzı sembolü düşünmek değil, sembolden yola çıkarak düşünmedir. Ricoeur’e göre kötülük sembolleri genel olarak sembolleri anlamamız için bize bir paradigma sunar çünkü kötülüğün anlaşılamaz, kavranılamaz ve ifade edilemez boyutu onu kavramsallaştırmamıza engel teşkil eder. Fakat sembolü kavrama indirgememek için onu kendinde temaşa etme/anlama, olgusallaştırma çabamıza içkin olan kavramsallaştırma tehlikesi sürekli bir gerilim olarak karşımıza çıkar. Varlık’a göre, söz konusu bu gerilim taraflardan birinin lehine çözülmez, aksine felsefe yapmanın zemini olarak Ricoeur felsefesine eşlik eder.

Kötülük sembollerinden yola çıkan Ricoeur için leke, sapma ve yük kötülüğün birincil sembolleri iken diğer semboller de bunların kompozisyonlarıdır. Leke, kalbin üzerindeki bir leke yani kirlenmedir; sapma, yoldan sapmak yani günahtır; yük ise günahın, yoldan sapmanın verdiği suçluluk duygusu olmakla birlikte fiziksel bir ağırlığı da içerir. Ricoeur, sembollerin kendiliğinden fenomenolojik olduğunu söyler; örneğin su basit/sıradan anlamıyla bir içecek iken aynı anda namaz kılmak isteyen birisi için bir arınma imkanıdır ve suyun bu ikincil (sembolik, metaforik, ezoterik) anlamına ancak birincil anlamı üzerinden gidilebilir.

Ricoeur, kötülüğün yanı sıra genel sembolleri de üçlü ayrıma tabi tutar: Güneş, ay, gök, yer, yıldız gibi kutsal olan ile bağlantı içerisindeki kozmik semboller; rüya ve bilinçaltı gibi düşsel semboller ve şiir gibi tüm imgelem faaliyetlerini içeren poetik semboller. Ricoeur’e göre poetik semboller temsil-imgeden ziyade söz-imgedir ve imgelem aracılığıyla kozmik ile düşsel semboller arasında bağlantı kurmamızı, ayrıca bunu dilde ifade edebilmemizi sağlar.

Ricoeur, sembol yorumlamalarımızda karşımıza iki güçlük çıkacağını belirtir. İlki sembolü kabuk olarak düşünüp onu soyunca kavramı bulacağını düşünen, sembolü rasyonalize ederek demitolojizasyona dönüştüren alegorik düşünmedir; ikincisi ise sembolü ontolojik zorunluluğa dönüştürüp, trajikliğini yok ederek onu dogmalaştıran gnostik düşünmedir. Ricoeur’e göre iki tür düşünmeye de mesafeli olunmalı zira sembol yorumlamalarında amaç muammayı çözmekten ziyade onu korumak olmalıdır. Dolayısıyla izlenmesi gereken metot da fenomenolojik hermenötiktir. Metafor’un işlevi bu sembol yorumlamalarımızda karşımıza çıkar. Ricoeur’e göre metafor, sembol ile kavram arasında aracıdır. Metafor, semboldeki içkin semantiği dile taşıyarak onda çekirdek halinde bulunan yoğun ve karmaşık zenginliği dile getirerek düzenler. Ricoeur’ün deyimiyle “Mitos, öyküselleşmiş bir semboldür”.

Bu noktada Ricoeur’ün metafor kavramı ile Aristoteles’ten gelen klasik metafor kavramı arasındaki farka değinen Varlık, bu farkın ikame ve gerilim olarak iki metafor tarzı şeklinde olgusallaştığını ifade etti. Buna göre “Mehmet aslandır” dediğimizde Aritotelesçi metafor anlayışında onun cesur ve güçlü olduğuna dair cognitive (kavramsal) bir mesaj veririz dolayısıyla metafor kavramsal olana çevrilebilirdir. Fakat bunun karşısında Ricoeurcü gerilim tarzı metaforda ise cesurluk ve güçlülük “Mehmet aslandır”ı tam olarak karşılamaz, dolayısıyla metafor kavramsal olana basit anlamda çevrilemezdir. Bu çevrilemezliğin nedeni “Mehmet aslandır” ile “Mehmet aslan değildir” (yani “Mehmet insandır”) arasında sadece dilsel değil ontolojik bir gerilimin mevcudiyetidir. Gerilim Mehmet ile aslan, aslan ile güçlü/cesur arasında değil; aslan ile insan arasındaki gerilimdir yani copula’daki “–dır” (Fransızca est, İngilizce is) ile “değildir” arasındadır. Metaforu mümkün kılan da bu gerilimdeki ontolojik boyuttur.

Dolayısıyla burada Aristotelesçi klasik metafor anlayışındaki kelime semantiğinden söylem semantiğine geçmemiz gerekmektedir. Klasik görüşte metafor, kelime kullanımına indirgenmiş ve bu kullanım dekoratif, ikincil bir değerdedir. Fakat Ricoeur’ün önerdiği söylem semantiğinde metafor, önermenin tamamında ve bu önermedeki kavramları birbirine bağlayan”-dır”da ve tersi “değildir”dedir. Anlam da, bu bağlamda, söz konusu metaforik söylemdeki farklı semantik ağlar, kümeler arasındaki kesişme ve gerilimdedir. Bu noktanın daha iyi anlaşılabilmesi için Nietzsche’nin Ecce Homo’daki “insan değilim ben, dinamitim” önermesini örnek veren Varlık, bu önermedeki insan değilim, insanım, dinamitim, dinamit değilim şeklinde insan ile dinamit kümeleri/semantik ağları arasındaki kesişim ve gerilim noktalarının tamamının metaforik olduğunu ve bu çok anlamlılığın metaforu kelime semantiğinden söylem semantiğine geçişe izin verdiğini ifade etti.

Metaforun söz konusu yapısı onu söylem meselesi olarak ele almamızı sağlar ki bu da bizi metafor yorumundan metin yorumuna götürür. Ricoeur’ün deyimiyle: “Metafor kısa (mikro) bir metindir, metin uzun (makro) bir metafordur”. Varlık’a göre metafor ile metin arasındaki ilişkiselliği anlamamızı sağlayan kavram “olay örgüsü”dür. Ricoeur’ün metin hermenötiğine çıkan metafor yorumu ikinci dönem olarak adlandırılır. Ricoeur’e göre bir olayı meydana getiren birçok etkenin varlığı ve bu etkenlerin hepsinin olay anlatımında aktarılmasının imkânsız olması nedeniyle, anlatım sırasında oluşan boşluklar hayalgücü (imgelem) ile doldurulur bu da kurgusallığı sağlar. Kurgusallığın temelinde dilin kurgusallığı ve bilincimizin öyküselleştirme faktörü vardır. Ricoeur’ün öykü kuramın bağlamında düşündüğümüzde mitos öyküselleştirilmiş semboldür; tarih öyküselleştirilmiş hikâyelerdir; rüyalar öyküselleştirilmiş bilinçaltı sembolleridir dolayısıyla psikanaliz de öyküselleştirdiğimiz sembolleri analiz eder. Ricoeur’e göre öykü (metafor gibi) heterojen öğeler arasında bağıntılar kurar ve bu öğeler arasındaki tutarsızlık dil aracılığıyla düzen kazanır. Metafor da öyküde de gerilimseldir, ikisi de kavramsal değil dilsel yapıdadır, ikisinde de gerilim iki kavram değil, iki söylem arasındadır. Bu çerçevede, Ricouer için “metafor mikro bir öyküdür (metindir), öykü makro bir metafordur”.

Ricoeur’ün sembol ve metafor kavramlarını ele alıp bunların öykü ile ilişkiselliğini göstermeye çalışan Varlık, Ricoeur’ün ikinci dönemi diye adlandırılan metin hermenötiği ile ilk dönemindeki sembol hermenötiği arasında bağ kurulmamasını eleştirerek söz konusu ikinci döneminin zemininde aslında sembol hermenötiğinin olduğunu söyledi. Varlık’a göre Ricoeurcü metin hermenötiği, sembol hermenötiğinden bağımsız düşünülemez. Tam da bu sebeple Varlık’ın “Ricoeur’de Sembol ve Metafor” seminer dizisinin katılımcılar için Ricoeur’ün, sadece sembol hermenötiği değil aynı zamanda metin hermenötiği olmak üzere, genel olarak felsefesi hakkında yol gösterici izleri sürmelerine katkıda bulunulduğu düşünülmektedir.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir