Tarih Yolunda Tanıdıklarım

Paylaş:

Bilim ve Sanat Vakfı Türkiye Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen Bir Kitap-Bir Yazar programının Mayıs ayı ayağında Ali Birinci hocayı son kitabı Tarih Yolunda Tanıdıklarım münasebeti ile misafir ettik. Kendisi ile tarihçiliğimizin önemli ve fakat önemiyle mütenasib bir yer işgal etmeyen biyografi yazıcılığını, problemlerini ve hocanın biyografi yazım ölçütleri üzerine konuştuk.

Ali Birinci’ye göre tarih bilgisi –dönem dönem oranı değişse de– esasen biyografi bilgisidir. Bütün geleneklerde var olan destanların aynı zamanda kahraman biyografileri oluşu, siyer ve tabakat geleneği bu durumun en bariz tezahürleri olarak zikredilebilir. Keza biyografi sadece tarih değil, aynı zamanda insanoğlunun yaşadığı cemiyetle bağ kurmasını sağlayan ilk araçlardan birisidir. Ali Birinci’nin bunu gerek ilkokul yıllarından itibaren almaya ve okumaya başladığı kitaplarla gerekse ilk kez 1963’te adım attığı Ankara’da tanıdığı ve dinlediği (Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Orhan Seyfi Orhon vd.) insanlarla doğrudan tecrübe ettiğini görüyoruz.

Meselenin tarihçilikle ilgili kısmına intikal edersek hocanın burada bilhassa vurguladığı husus şu oldu: Eğer tarih metinlerinde bir isim geçiyorsa bu ismin altı mutlaka doldurulmalıdır. Bu en azından o kişinin (yakın tarihten bahsediyorsak) soyadını ekleyerek veya o kişi hakkında bir biyografi kaynağını dipnot göstermek suretiyle yapılmalıdır. Bu noktada tarihçilerimizin/tarihçiliğimizin büyük bir merak eksikliği içerisinde olduğu tespitini yapan Birinci; tarih araştırmalarının, kim olduğu bilinmeyen, dolayısıyla daha zengin ve sağlıklı yorumlar yapma imkanı vermeyen isimlerle dolu olduğuna işaret etti. Tarihçilerimizin yine bu merak eksikliğinden ve meseleyi yeterince önemsememelerinden ileri gelen bir başka büyük problemi ise aynı isimli farklı kişilerin sıklıkla karıştırılmasıdır. Birinci, bunun tarihçiliğimizi hangi yanlış yorumlara sevkettiğini her iki problemle de malul olan çok sayıda örnek üzerinden ortaya koydu. Oysa basılı bazı temel biyografi ansiklopedilerine bakmak da bu problemleri önemli ölçüde ortadan kaldırabilir(di).

Bugüne kadar yüz elliye yakın kişinin biyografisini yazan Ali Birinci, kimleri, nasıl ve niçin yazar?

Ali Birinci’nin bir kişinin biyografisini yazması için;

a. O kişide mutlaka olması gereken hususiyet “yazarlık”tır: “Okuyan ve yazanları tanımayı seviyorum. Hele de haklarında bir şey yazılmamışsa. Kitabı olmayan kişilerle ilgilenmedim, ilgilenmiyorum.” (Hoca tahkir ve tazyif için asla yazmadığını, söz gelimi intihar edenlerin intiharlarını – hatıralarına hürmeten – yazmadığını da bilhassa belirtti).

b. Tarihte yeri olan ancak yeterince tanınmayan veya yanlış bilinen, hakkında az veya çok yanlış bilgilerin tedavüle girdiği bir kişi olması, bir kitabına da isim olan “meşahir-i mechule”den olması gerekiyor: “Yazdığım kişilerin büyük bir kısmı hakkında başka kaynaklarda temel bilgilerin olması çok söz konusu değil”

c. Hocanın, biyografisi bilinen bir ismi yazması için ise o kişi hakkında daha önce bilinmeyen yeni bilgiler bulması gerekiyor.

d. Hocanın ilgisine çeken hususiyetlerden birisi de, yazarın sahasında ilk esere imza atmış olması. Bu “ilk eser”in hatırına yazdığı biiyografiler var, zira kendi ifadesiyle “ilklere meraklı”dır hoca.

Ali Birinci biyografilerinde temel kaynağı arşiv evrakı teşkil ediyor. Hoca, “şayet Osmanlı Arşivi veya Emekli Sandığı Arşivi’nde dosyasına ulaşabilirsem (zira Türkiye’de yazarların pek çoğu devlet memurudurlar aynı zamanda) dergi ve gazetelerdeki bazı yazıları ihmal ederek yazıyor, kitap olarak neşredileceği sırada ikmal ediyorum” diyor.

Türkiye’de tercüme-i hal yazmayı zorlaştıran unsurların başında bürokrasinin geldiğini (bürokrasinin bu zorlaştırıcı tavrına dair inancının TTK tecrübesiyle fazlasıyla pekiştiğinin altını çizerek), bazı durumlarda sadece bir vefat tarihini tesbit edebilmek için aylarca beklemek zorunda kaldığını ifade etti Birinci. Son dönemde yapılan yeni hukuki düzenlemelerle arşivlerdeki özlük dosyalarının araştırmacı ve üçüncü kişilerin erişimine kapatılmasının da problemi çok daha çetrefilli kıldığını belirtti.

Hocaya göre Türkiye’de biyografi sahasının önemli eksiklerinden birisi de mali analizlere bazı kırıntılar dışında yer verilmiyor oluşudur. Oysa mali analizler bir yazarın yetiştiği muhiti, sahip olduğu imkanları tahmin etmemiz açısından önemli malzemeler sağlayacaktır. Bu eksikliğin kendi biyografilerinde de olduğunu, ancak bunun da veri/kaynak eksikliğinden ileri geldiğini belirten Birinci, yakın tarihin kaynak meseleleri etrafında devam eden sohbetini şu kıta ile sonlandırdı.

Erbab-ı kalem terbiyet-amuz-i ümemdir

Adab-ı ümem ma-hasal-ı feyz-i kalemdir

Erbab-ı kalemin kıymetini bilmelidir zira

Hem devlete hem millete mesûl-i ehemdir.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir