2018’den 2019’a Girerken Türkiye ve Dünya Ekonomisi

Paylaş:

Ege Yazgan: Siyasi iktidar ve iktisadi işletmeler doğru karar ve doğru tercihlerde bulunması durumunda ithal edilen malların bir kısmı ülkede üretilmesi sağlanabilir.”

Küresel Araştırma Merkezi, her yıl olduğu gibi Aralık ayı içinde “2018’den 2019’a Girerken Türkiye ve Dünya Ekonomisi” başlıklı bir panel düzenledi.  Panelin oturum başkanlığını İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Lokman Gündüz üstlenirken İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ege Yazgan ve Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu panelde konuşmacı olarak katıldılar.

Panelde ilk konuşmayı Asaf Savaş Akat yaptı. Akat, 2018 – 2019 tarihleri arasında Türkiye’nin ekonomisinin daraldığını ve ekonomik büyümenin yavaşladığını belirtti. Akat’a göre 2018 yılının son çeyreğinde eksi bir büyüme olacaktır. Ancak döviz kuru Ağustos ayında olduğu gibi 7 TL seviyesine çıkmayacaktır. Ağustos ayında kurun yükselmesinin sebebi Rahip Brunson gibi siyasi olaylar sonucunda ABD’nin aldığı yaptırım kararlarıdır. Bu nedenle döviz kurunun beş küsurlu olması iktisadi olaylardan kaynaklanırken yedi lira seviyesine çıkması siyasi olaylardan dolayıdır. Türkiye’de yaşanan iktisadi problemlerin nasıl çözüleceğini tahmin edilememesinin nedeninin siyasi karar merciinin ne yönde kararlar alınacağının ve bürokraside yer alan teknokratların bu kararları nasıl uygulanacağının bilinmemesini olduğunu söyledi. Ayrıca güncelde ülkenin karşı karşıya kaldığı krize büyük bir dış açıkla girmesinin mevcut durumu oldukça olumsuz etkilediğini belirtti. Döviz kurundaki belirsizlik nedeniyle de sabit kur yöntemine başvurmak mümkün görünmemektedir. Kriz tam olarak ortaya çıkmadan önce uygulanan politikalar sonucunda ortaya çıkan “dengesizlikle” kendisini belli eder ancak iktidarın bu dengesizlikler sonucunda gereken tedbirleri almaktan kaçınması döviz kuru gibi birçok değişkende meydana gelen olumsuz değişimler sonucunda piyasaları harekete geçirerek siyasi otoritenin tedbir almasını zorlar ve böylece krizin ortaya çıkacağını ifade eder.

Asaf Savaş Akat: İktisadi sorunların nasıl çözüleceğinin öngörülemesinin nedeni siyasi karar merciinin ne yönde kararlar alınacağının ve bürokraside yer alan teknokratların bu kararları nasıl uygulanacağının bilinememesidir.”

Asaf Savaş Akat’tan sonra sözü Ege Yazgan aldı. Yazgan da Akat gibi son çeyrek dönemde ekonomide negatif yönde bir büyümenin olacağını dile getirdi. Negatif yönde gerçekleşecek bir büyümenin 2019 yılının ilk çeyreğinde de devam etmesi durumunda Türkiye karamsar bir tabloyla karşı karşıya kalacaktır. Ayrıca Ağustos ayında döviz kurunun bu kadar fazla yükselmesinin nedeni her ne kadar siyasi olaylar olsa da bu ülke ekonomisine duyulan bir güvensizliğin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yazgan’a göre siyasi iktidar ve iktisadi işletmeler doğru karar ve doğru tercihlerde bulunması durumunda ithal edilen malların bir kısmının ülkede üretilmesi sağlanabilir. Mevcut krize rağmen dış sermaye girdisi eski zamanlarda olduğu gibi sıfıra düşmez. Son veriler incelendiğinde söz konusu girdinin pozitif yönde seyrettiği fark edilmektedir. Yazgan, döviz kurunda yaşanan ani yükselmelerin döviz borcu olan kurumları ve borç veren bankaları etkilediğini vurguladı ve iktidarın bu durum karşısında aldığı tedbirlerin krizin boyutunu ve ne kadar süreceğini etkileyeceğini ekledi. Yazgan, ülkenin 450 milyar dolar borcu olduğunu ve bu borcun 350 milyar dolarını 2010 yılından sonra aldığını belirtti. Alınan bu borçlarla altyapı ve hizmet sektöründe birçok yatırım yapılmasına rağmen borcun çoğunluğu gerektiği gibi kullanılmamıştır. Bu nedenle bir dönem büyüme oranında dünya sıralamasında ikinci sırada yer alan ülke daha sonra gerilemeye başlamıştır.

Krizden bahsedilmesi için bir ülkedeki veya küresel finans kurumların ve özellikle bankaların batması gerekmektedir. Bu nedenle finans kurumlarının ve bankaların verdikleri kredilerin, bono tahvillerinin belirli limitleri aşmaması gerekmektedir. Aslanoğlu, bir ülkede ekonomi büyümede sorun yaşanması durumunda kredilerin geri ödenmesinde de sorun yaşanacağından krizin kaçınılmaz olduğunu ifade eder. Enflasyon ve faizlerin artmasından kaynaklı olarak bono tahvillerinin değerlerinde bir düşme meydana gelmesi durumunda da kriz ortaya çıkar. 2015-2016 yıllarında dünyadaki toplam üretim 70 trilyon dolar civarında iken borç stoku 130 trilyon civarındaydı. Ancak günümüzde üretim 80 trilyon dolar civarında iken dünyadaki toplam borç stoku 250 trilyon civarındadır. Veriler incelendiğinde üretim ile borç stoku arasında ortaya çıkan uçurum daha net bir şekilde fark edilmektedir. Borç stoku karşısında üretimde oran bazlı yaşanan düşüş finans kurumlarını korkutmaktadır. Özellikle Çin’in borcu 30 trilyon civarında iken üretiminin 12 trilyon civarında olması korkuyu daha da artırmaktadır. Bu nedenle herhangi bir ülke küresel bir krizin ortaya çıkmasından kaçınmak için elinden geleni yapacaktır. Aslanoğlu’na göre 2019 yılında işsizlik artacak, ekonomideki daralma devam edecek ancak enflasyon düşecektir. Bunun nedeniyse şirketlerin ürettikleri ürünlerin fiyatını belirlerken döviz kurunu 7 TL olarak hesaplamalarıdır. Ancak döviz kuru 5-6 TL arasında dalgalanacağından şirketler ürünlerde ekstra bir fiyat artışına gitmemekle birlikte indirime de gidebilirler. Ülkedeki siyasi iktidarın kriz ile mücadele etmesi için iki sorunu çözmesi gerekmektedir. Bunlar ülke ekonomisinde yaşanan daralma ve döviz kurundaki artışlar nedeniyle ortaya çıkan reel ekonomi sorunlarının çözülmesi ve kredilerin geri ödenmesinde yaşanabilecek olası sorunları halletmesidir.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir