Fatih’te İki Evin Hikâyesi

Paylaş:

“Geçmişini bilmeyen geleceği yabancı lisanla yazar.”

Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi ve İstanbul Şehir Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi’nin iş birliği ile düzenlenen Ev ve Mimari başlıklı program dizisinin on ikinci konuğu “Fatih’te İki Evin Hikâyesi” isimli sunumuyla mimar İhsan Sarı oldu. İhsan Sarı doğduğu tarihi evde yaşamını sürdürmekte olan bir İstanbullu olarak, hem kişisel hem de mesleki tecrübeleri ışığında, ahşap konut örneği üzerinden İstanbul’un tarihi ve kültürel mirasının koruması problemleri hakkında ufuk açıcı bir konuşma yaptı.

Sarı oturduğu Cerrahpaşa semtindeki tarihi ahşap evde yaşamanın nasıl bir tecrübe olduğu, kitaplarını koruyabilmek için karşı sokağında rekonstrüksiyon (yeniden yapım) olarak inşa ettirdiği tescilli yapının inşa sürecinde yaşadığı zorlukları ve kendisi de İstanbul’un koruma ve restorasyon süreçlerinde önemli yetki ve görevler almış birisi olarak İstanbulluluk, İstanbul kültürü ve İstanbul’un koruma sorunları bağlamında görüş ve düşüncelerini dile getirdi.

Tarihi Cerrahpaşa Camii’nin bulunduğu sokağın köşesindeki ahşap bir evde doğan Sarı’nın yaşamını aynı evde sürdürmesi İstanbul’da çok nadir görülen bir tecrübedir. Babasının 1950’li yıllarda satın aldığı, öncesinde içinde “Saraylı Hanım” olarak bilinen birisinin oturduğu ev İstanbul’un 19. yüzyıl ahşap konut mimarisinin güzel bir örneğidir. 1985 yılında tarihi eser olarak tescillenen bu ahşap ev iki katlı, yedi odalı, kendisine ait küçük bir bahçesi olan ve bulunduğu sokağın içinde diğer ahşap evlerle birlikte döneminin tipik bir örneğidir. Muazzam bir kültür birikiminin parçası olan yüz yirmi beş yaşındaki bu evde yaşama serüveni, aslında İhsan Sarı açısından nostaljik bir anlatının ötesinde birçok yaşam zorluğunu da barındırmaktadır. Yangın tehlikesinden dolayı doğalgazın bağlanmadığı, ısınmanın, temizlik ve bakımının çok zahmetli olduğu bu ahşap ev, sıradan apartman yaşamının konforundan çok uzaktadır.  Evin üzerinde yuva yapmış güvercinler, çevrede dolaşan fare ve sansarlar evin doğan bir parçasıdır. Bütün güçlüklerine rağmen bilinçli bir şekilde yaşamının burada sürdürmeye devam eden Sarı, “Geçmişini bilmeyen geleceği yabancı lisanla yazar” düsturu ile İstanbul’un kaybolan kültürel mirasına sahip çıkmak adına bir direniş örneği sergilemektedir.

Ev ve Mimari serisi kapsamında, 2 Mart 2019 tarihinde gerçekleşen bu söyleşi BİSAV TV’de yayınlandı. Etkinliğin kaydına ayrıca Bilim ve Sanat Vakfı Spotify, Apple Podcast ve Google Podcast kanallarından da ulaşabilirsiniz.

İhsan Sarı, yaşadığı tarihi evde kitaplarını korumakta zorlandığı için karşı sokağında harabe halindeki küçük tescilli evi satın alarak kütüphanesini muhafaza edebileceği yeni bir ev inşa etme girişiminde bulunur. Rekonstrüksiyon olarak inşa edilecek tescilli evin plan ve projelerini hazırlayan Sarı, evin teknik anlamda müteahhitliğini de üstlenir. Yıldırıcı birçok bürokratik sürecin sonucunda 45 m² taban alanına sahip iki katlı bu küçük ev, dört yılın sonunda tamamlanır.

Sarı’nın İstanbul Tarihi Alanları Alan Başkanlığında kurucu alan başkanlığı, Anıtlar Yüksek Kurulu’nda on üç yıl kurul üyeliği, o dönemde Fatih belediyesi başkan danışmanlığı gibi İstanbul’un koruma ve restorasyon süreçlerinde mühim vazife ve inisiyatif almış uygulamacı bir mimar olarak bu yapının rekonstrüksiyon sürecinde bu kadar güçlükle karşılaşması hatta kendisine kaçak kazı yaptığı gerekçesi ile suç duyurusunda bulunulması trajikomik bir durumdur. Sarı’nın inşa sürecinde karşılaştığı bazı bürokratik engelleri sadece mesleki konumuyla aşabilmesi kurumlardaki çarpıklığı yansıtırken aynı zamanda kendi onayladığı koruma kararlarına ilişkin pürüzlerin karşısına çıkması durumun ironisidir. Sonuçta bodrum katını inşa ettiremediği için kitaplarına yeterli mekânı oluşturamayan Sarı, kitaplarını eski evinde tutmaya devam ettiğini ifade etti. Bu örnek İstanbul tarihi kent dokusu içindeki sivil mimariyi koruma ve yaşatma pratiğinde ortaya çıkan engeller açısından Türkiye’deki koruma düşüncesinin gerçeklikle ne kadar bağdaştığını da sorgulatır niteliktedir.

Sarı, konuşmasına bu süreçte hissettiklerini kaleme aldığı “Fatih’te İki Ev Bir İnsan” başlıklı yazısını okuyarak devam etti. Yazısında evin ne olduğu ve nasıl olması gerektiği sorularına cevap ararken ihtiyaçlarını karşılamayan bu evi değiştirmemekle mutlu olup olmadığını da sordu kendine. Sarı, “kültürü korumak içinde insanı yaşatmakla olur” inancı ile hareket ettiğini, kurul üyeliği yaptığı dönemde de verdiği kararlarda önceliğin kültür varlığını değil, insanı korumak olduğu düşüncesine inandığını ifade etti. Çünkü tarihi bir ahşap evde yaşamını sürdüren birisi olarak içindeki insanın korunmadan yapının da korunamayacağına vurgusunu yaptı. Bütün zorluklarına ve başka yerde yaşama imkânı olmasına rağmen doğduğu evde yaşamayı tercih eden Sarı, kültürel mirasın korunması için gerçekçi sözler söyleyebilmek adına evinde oturmayı sürdürdüğünü ifade etti.

Akademisyenleri de eleştiren Sarı, tarihi eserleri korumak adına verilen katı kararların, yapıları yaşatmak yerine terk etmeye zorladığını belirterek terk edilen yapıların İstanbul örneğinde olduğu gibi hızla yok olduğu tespitinde bulundu. Yok olan yapılarla birlikte kültürel değerler de yitirilmektedir. İstanbul beyefendisi ve hanımefendisi olarak tabir edilen, İstanbul kültürüne ait üst tavrın nasıl bir şey olduğunu çocukluk dönemindeki komşularından örnekler vererek anlatan Sarı, bu tavrın nasıl değiştiği ve günümüz İstanbullusuna ne kadar uzak olduğuna dikkat çekti.

İstanbul’un tarih mirasının korunmasında en önemli noktanın toplumda aidiyet hissi oluşturmakla olacağını belirten Sarı, aidiyetin geçmişi bilmekle kurulacağına dikkat çekti.  Karşılıklı soru cevap şeklinde devam eden sunumda İstanbul’un restorasyon uygulamalarına ilişkin problemler konuşuldu.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir