Müşterek Ravi Teorisi ve Tenkidi

Paylaş:

Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Tezgâhtakiler toplantı serisinin Haziran ayındaki son konuğu, Yalova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Fatma Kızıl’dı. Toplantıda “Hukuki İçerikli Merfû Hadisler Bağlamında Müşterek Ravi Teorisi ve Tenkidi” başlıklı tezinin birinci ve üçüncü bölümleri üzerinde duran Kızıl, tespit ettiği kurucu ilkeler üzerinden oryantalist paradigma ile klasik İslâmî paradigmanın bir değerlendirmesini yaparak konuşmasına başladı. Bu ilkeler Hz. Peygamber’in nübüvvetini kabul, Hz. Peygamber’in dindeki konumunu takdir etme ve bununla irtibatlı olarak sahabenin ayrıcalıklı konumu ve adâletini kabul etme, selefe ve ulemaya umumen itimat etme, literatürle irtibatın varoluşsal olup olmaması bağlamında i‘mâl veya ihmâlin takdimi, aksi ispat edilene kadar hadisleri sahih kabul etme, isnadlara itimat etme, ricâl literatürünü belirleyici kabul etme hususlarını içermektedir. İki paradigmanın bu hususlarda birbirinden ayrıldıkları noktalara değinen Kızıl, çalışmasının üçüncü bölümünde uyguladığı müşterek ravi merkezli isnad-metin analizinin işleyiş tarzını, isnad ve metin şemaları üzerinden gösterdi.

Müşterek ravi teorisinin oryantalistler tarafından geliştirilen bir teori olduğunu belirten Kızıl, oryantalizmden ve oryantalistlerden bahsederken, On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan süreci kastettiğini tasrih etti. Oryantalistlerin bu süreçteki ilmî faaliyetlerini hadis ilmi üzerinden okumaya çalışan Kızıl, yaklaşımları ve tutumları bakımından oryantalist çizgiyi şüphecilermutavassıtlarve revizyonistlerolmak üzere üç gruba ayırdığını söyledi. Oryantalist gelenekte hadis çalışmaları açısından Ignác Goldziher’in merkezde durduğunu ifade eden Kızıl, Goldziher’in öncülleri olarak Reinhart Dozy, Aloys Sprenger, Alfred von Kremer ve Sir William Muir’in sayılabileceğini zikretti. Goldziher’le birlikte Batı’da artık hadis literatürünün ne kadar uydurma materyal içerdiğiyle değil, ne kadar otantik materyal içerdiği sorusuyla ilgilenmeye başlanıldığını ifade eden Kızıl, sürecin ilerleyişini görmek adına Goldziher’den yirmi yıl sonra ölen David Margoliouth’un bir hadisle karşılaşınca “Bu hadis hangi muhtemel amaçla uyduruldu?” sorusunun yöneltilmesinin gerektiği şeklindeki sözünün önem arzettiğini vurguladı.

“Oryantalist şüpheciler” olarak tanımladığı Goldziher’den sonra gelen Joseph Schacht ve Gautier H.A. Juynboll’un ise hadisleri sırasıyla hicri ikinci yüzyıldan ve ilk yüzyılın son çeyreğinden itibaren tarihlendirdiklerini hatırlatan Kızıl, söz konusu oryantalistlerin hadis literatüründeki müşterek ravileri yorumlayışlarının da bu önkabulleriyle/genel tarihlendirmeleriyle bağlantılı olduğunu belirtti. “Mutavassıt oryantalistler” olarak adlandırdığı Harald Motzki, Gregor Schoeler, Andreas Görke, Fred M. Donner’ın ise müşterek ravi teorisinin şüpheciler tarafından yorumlanış şekline getirdikleri itirazlara kısmen değindi. Ardından, “revizyonist oryantalistler” olarak nitelendirdiği Michael Cook ve Herbert Berg’in hicri birinci yüzyılı hakkında hiçbir şey söylenemez bir asra indirgediklerine dikkat çeken Kızıl, Christopher Melchert’in “ilk iki asırdaki iki ayrı rivayetten hangisi ortodoksiye aykırıysa o daha makbuldür” yaklaşımından hareketle oryantalist paradigmanın klasik İslâmî paradigmadan farkını bir kez daha vurguladı.

Çalışmasının pratik ayağını teşkil eden tezinin üçüncü kısmında oryantalist tutumun farklılıklarını ortaya çıkarmak için “Uranîler hadisi” olarak da meşhur olan rivayet üzerindeki uygulamaları gösteren Kızıl, bu hadisin kırk altı musannif tarafından kaydedildiğini belirtti. Altmış iki esere dağılan ve toplamda dört yüz altmış ravi tarafından nakledilen rivayetin Hz. Peygamber’den sonra gelen on beş ravisinden yedisinin sahabeden, sekizinin ise tabiinden aktarıldığını tespit ettiğini söyleyen Kızıl, aynı raviden gelen rivayetteki metin veya isnaddan birisinde uydurma olup olmadığının ancak isnad-metin analizi ile anlaşılabileceğini ifade etti. İsnad uydurup bu isnada sahte bir metin iliştirmenin yahut metin uydurup bu metne sahte bir isnad eklemenin oryantalistlerin iddia ettiği kadar kolay olmadığını ve bu tür bir uydurma faaliyetinin isnadda ya da metinde iz bırakacağını vurguladı.

Son olarak, bu araştırmalarının neticesinde tek ravili tariklerin çoğunun sahih olduğunu belirten Kızıl, bir metinde veya isnadda izaha muhtaç hemen her düzensizliğe ricâl literatüründen bir açıklama bulma imkânının mevcut olduğuna işaret etti. Muhtasar rivayetlerde ve tahvillerde ise isnad ve metin analizinin tıkandığını dile getiren Kızıl, çok sayıda hadis için gerçekleştirilecek isnad-metin analizlerinin bir yekun tutması halinde bunlardan hareketle yeniden bir hadis tarihi yazmanın imkân dahilinde olduğunu da sözlerine ekledi. Toplantı soru-cevap faslının ardından sona erdi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir