Selim İleri ile Yeşilçam Üzerine

Paylaş:

Selim İleri: “Yeşilçam aslında melodramatik bir romandır”

Bilim ve Sanat Vakfı Türk Sineması Araştırmaları (TSA), 3. Eskimeyen Film Günleri kapsamında, 19 Ekim 2019 tarihinde senarist ve yazar Selim İleri’yi ağırladı. Tuba Deniz moderatörlüğünde, Selim İleri’nin sinemaya olan ilgisinin nasıl başladığından, star aurasına olan bağlılığıyla ürettiği senaryolara kadar Yeşilçam ve Selim İleri’ye dair oldukça istifade edilesi bir söyleşi gerçekleştirildi.

Selim İleri, sinema aşkının çocukken Beyoğlu, Lale Sineması’nda, Disney’in bir çizgi filminden etkilenmesi sonucu başladığını, günümüzde de sinema alanında üretim yapmasa da tutkusunun devam ettiğini söylüyor. İleri’nin çocukluğunda başlayan sinema sevgisinin etkilerini eserlerinde de görmek mümkün. Örneğin Cumartesi Yalnızlığı (1968) kitabı… Bu kitapta Metin Erksan’ın Acı Hayat (1962) filminden izler var. Yazarın diğer birçok kitabı için de sinema ile bağ kuran örnekler verilebilir.

Söyleşi öncesinde, yine etkinlik kapsamında gösterimi yapılan, Lütfi Ö. Akad’ın Yaralı Kurt (1972) filminin jenerikte senaryo kısmında Selim İleri’nin ismi geçmesine rağmen kendisinin büyük bir emeğinin olmadığını, aksine tüm senaryonun Lütfi Ö. Akad’a ait olduğunu söylüyor. Buna rağmen kendi isminin yazılmasını da büyük bir incelik olarak değerlendiriyor. Filmde geçen “kır yılanı” motifi ve sadece bazı kısa diyalogların ona ait olduğunu öğreniyoruz. İleri’nin konuşmasından Lütfi Ö. Akad’a büyük bir hürmeti olduğu anlaşılıyor. Atıf Yılmaz, Lütfi Bey’e Selim İleri’nin olağanüstü bir yeteneği olduğundan bahseder. Selim İleri o dönem senaryo ve tekniği üzerine hiçbir şey bilmediğini söylese de edebiyatta yer edinmiştir. Kendi tabiriyle hiç onur kırıcı olmadan, incitmeden senaryoya dair tüm ayrıntıları, bilgileri ona öğretir Akad. Yaralı Kurt’ta, dönemin diğer kitap uyarlaması filmlerinden farklı olarak, Graham Greene’nin Satılmış Adam (1955) kitabının sadece ana motifi alınır ve bu hikâyenin yerli versiyonu nasıl olabilir üzerine kafa yorulur. İleri, Lütfi Bey’in kitabı okumadığını söylüyor ve onun bir cümlesini aktarıyor: “Yazamadığım romanların filmini yapıyorum.” Lütfi Ö. Akad’ın filmlerinde teknik açıdan en büyük korkusu, oyuncuya güvenemediği için, yakın plan çekimlerdir. “Ne halt edeceğini bilemem oyuncunun” der.

Ev ve Mimari serisi kapsamında, 19 Ekim 2019 tarihinde gerçekleşen bu söyleşi BİSAV TV’de yayınlandı. Etkinliğin kaydına ayrıca Bilim ve Sanat Vakfı Spotify, Apple Podcast ve Google Podcast kanallarından da ulaşabilirsiniz.

Selim İleri’nin Behçet Necatigil’den fısıldadığı bir şiir, yönetmenliğini Zeki Ökten’in yaptığı Bir Demet Menekşe (1973) filminin senaryosuna ilham olur. İleri, hikâyeyi bize şöyle anlatıyor: “Behçet Necatigil’in bir şiirini okumuştum. Şiirin sonunda yalnız kızın küçücük dünyasına ait bir bölüm vardı. Herkesin giyinmek, süslenmek için gittiği büyük terzihaneden o küçücük dikişçi kızın çıkışı başlı başına bir filmdir.” Bir Demet Menekşe, Selim İleri’ye ait ilk senaryo. Senaristin senaryoyu yazdığı duygu ile izleyiciye aktarılan duygu arasında ara ara farklılıklar olabileceğini söylüyor İleri: “Bir Demet Menekşe’de acıklı olacağını düşünerek yazdığım bazı sahnelere izleyici kahkaha attı. Bana gülenlerin haline ben de gülmüştüm. İntikam böylece alınmış oldu.”

Sinema yolculuğundaki hemen bütün hikâyelerin Anna Karenina romanındaki ilişkiler ağından ibaret olduğunu söyleyen senariste bugün niçin senaryo yazmadığını sorduğumuzda aldığımız cevaplardan biri, günümüzde kaliteli yıldız olmaması. Bu sözü onun starlara olan ilgisini özetliyor. Sinemaya girişinin önemli etkenlerinden biri de o yıldızlar ile ahbaplık kurmak isteğidir. İleri, Tokat’a askere gittiği dönem yaşadığı bir anısını hiç unutamamış. Tokat’a o dönem uçak yok ve buna rağmen arabayla Selim İleri’yi ziyarete gelen iki kişi var: Hülya Koçyiğit ile Selim Soydan. O dönem halkın starlara olan hayranlığı malum, söz konusu Hülya Koçyiğit olunca şehirde nasıl bir heyecan dalgasına sebep olduğunu tahmin etmek zor değil. Hülya Koçyiğit için Tokat durmuştu, diyor İleri ve unutamadığı hikâyesini anlatıyor: “Otuz yedi, otuz sekiz yaşlarımda askerlik yaptım. Yüzbaşım benden gençti. Herkes gibi o da Hülya Hanım’ın hayranıydı. Beni onların önünde çekiştirdi; bu kadar imkânı var, hayatımda hiç bu kadar pısırık, tutuk, çekingen, korkak bir insan tanımadım diye… Hülya Hanım da tebessüm ederek cevaben, ‘Onun için Selim İleri demişti.” Cüneyt Arkın ile de çalışan İleri, çok başarılı bir oyuncu olmasına rağmen onun ve sinemamızın dünyada tanınmayışını kültür politikalarının gerektiğince önemsenmemesine bağlıyor. “Devlet tarafından daha fazla yatırım yapıldığı takdirde dünyaya açılabiliriz” diyor. Sinemanın yanı sıra müthiş bir şiir kültürümüz olduğunu ve bunun da dünyaya tanıtılması gerektiğini düşünüyor.

“Yeşilçam aslında melodramatik bir romandır” diyor Selim İleri. Yeşilçam seyircisinin iyiliğe, şefkate, güzelliğe yatkın olduğunu ve buna ihtiyaç duyduğunu düşünüyor. Yeşilçam’ın en çok izlendiği dönemde sokak kavgalarının durduğu tespitini paylaşıyor. Sinemamız melodram üzerine kuruluyken toplumsal konuları ele alan filmlere geçisin hızlı olmasını eleştirerek bunun bir kopuş olduğunu söylüyor: “Toplumumuz masalı sever, yani sinemamızda toplumsal dünyaya ve realiteye bu hızlı geçiş beklenen bir şey olmadı. Eski Türk sinemasının insana ait gerçeği anlatma açısından o melodram yapısının, aslında Holywood’dan da esinlenen, seyirciyle buluştuğuna, seyirci üzerinde bir egemenlik kurabildiğine inanmış eski bir senaristim.”

Söyleşide Yeşilçam’a girişi, senaryo yazmayı öğreniş süreci, starlarla olan bağı ve hatıralarını paylaşan Selim İleri, yönetmenliğini yaptığı tek film olan Hiçbir Gece (1989) için de şunları söyledi: “Yönetmenlik hiç bana göre değil. Set ekibi, özellikle de oyuncular yönetmen ne derse onun tersini yapmak üzere kurulmuş gibi. Bir kez denedim ve daha sonra hiç yapmadım.”

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir