Osmanlı Modernleşmesi Sürecinde Vaazların Meşrûiyet Aracına Dönüşmesi ve Manastırlı İsmail Hakkı’dan Bir Vaaz Örneği

Paylaş:

I. Vaazların Meşrûiyet Aracına Dönüşmesi

Vaazlar ve Cuma hutbeleri, İslâm tarihinin hemen her döneminde, dinî hükümlerin anlatılması yanında, doğrudan veya dolaylı olarak siyasî muhteva da taşımıştır. Fakat iktidar ve muhalefetin vaaz ve hutbelerde ya da bu adı taşıyan kitap ve yazılarda mücadele vermeleri, bu yolla meşrûiyet aramaları yakın zamanların ürünüdür ve “halka gitme” ve “dil”le de alakalıdır:

Bir cerîdeyle hemen başlayıverdim vaaza,
Zaten en başlıca yol halkı budur ikâza
Medeniyetteki insanlar için matbuât,
Şimdi kürsîlerin en yükseği, lakin heyhât.

Mehmed Akif’in şiirindeki bu dörtlük, “cerîde”nin (gazete ve dergi) vaaz yerine geçmesi, matbuatın en yüksek vaaz kürsüsü olarak algılanması ve bunun değişik amaçlar için kullanılması açısından din-siyaset ilişkilerini anlamada önem arz etmektedir. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra vaaz ve hutbelerin hem siyasî kullanım alanında hem de kullanım tarzında büyük bir genişleme olmuştur. Okuma-yazmanın sınırlı olduğu ve gazetelerin halk katında itibarlı olmadığı bir ortamda, özellikle hutbelere özel bir önem atfedilmektedir. Bu bağlamda vaaz ve hutbeler aracılığıyla ulaşılmak istenen hedefler birbiriyle bağlantılı olarak üç şekilde ele alınabilir:

1. Medeniyet ve terakkînin önündeki dinî muhtevaların kaldırılması.

2. Meşrûtiyetin meşrû bir yönetim tarzı olduğunu halka anlatmak ve muhalif düşünceleri etkisiz hale getirmek.

3. İttihat ve Terakki Cemiyeti (Fırkası) başta olmak üzere siyasî partilerin bir faaliyet alanı olarak ders, konuşma veya kitap şeklindeki vaaz, hutbe ve irşadlar.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir