Ortadoğu’da Cadı Kazanı

Paylaş:

11 Eylül’ün ardından Ortadoğu’yu kendisi için bir tehdit unsuru olmaktan çıkarmayı hedefleyen ABD, izlediği politikalarla bölgenin kaderini değiştirmeye çalışıyor. Afganistan ve Irak’a askerî müdahalelerinin ardından, Suriye ve İran’ı tehdit etmekte. Lübnan eski başbakanı Hariri’ye yönelik suikastı bir bahane olarak kullanıp Suriye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. BM’nin 1559 sayılı kararına dayanarak bir yandan Lübnan’dan askerlerini çekme konusunda Suriye’ye baskı yaparken, diğer yandan bölgedeki silahlı güçlerin tasfiye sürecini başlatmış bulunuyor. Öte yandan Arafat’ın ölümünün ardından ılımlı olarak nitelendirilen Mahmud Abbas’ın Filistin lideri olmasıyla yeni bir süreç başlıyor. Bölge ülkelerine demokratikleşmeleri yolunda baskılar artarken, özellikle Mısır ve Suudi Arabistan’da artık seçimlerden bahsediliyor. Irak’ta yeni hükümet kurulurken, ABD’ye karşı direniş de devam ediyor.Büyük Ortadoğu Projesi ile bölgeye yönelen ve kendi siyasetine karşı duran hiçbir gücü istemeyen ABD’nin bölgeyi belirsizliğe doğru sürüklediği bu dönemde, KAM’ın düzenlediği Tercüman-ı Ahval toplantılarının konuğu, hepimizin yakından tanıdığı Kanal-7 Dış Haberler Müdürü Sefer Turan idi. Bölge ülkelerine bizzat giderek liderlerle görüşen ve halkların nabzını tutan Turan, “Ortadoğu’da Cadı Kazanı: ABD’nin Yeni Ortadoğu Politikası” başlıklı konuşmasıyla sadece yaşananlara ışık tutmakla kalmadı, geleceğe yönelik projeksiyonları ile oldukça önemli ve ilginç değerlendirmelerde bulundu.Turan’ın başta Filistin, Suriye, Lübnan, Irak ve İran olmak üzere bölgede yaşanan sıcak gelişmelere değindiği konuşmasının önemli noktaları ve geleceğe yönelik projeksiyonları şöyleydi:Filistin halkı Arafat’ın şaibeli ölümünün ardından iç ve dış dinamiklerin dayatmasıyla Mahmud Abbas’ı seçti; zira dünyaya kendi kendilerini yönetebilecek siyasî ve entelektüel birikime sahip oldukları mesajını vermek istiyorlardı. Bu yüzden en karşıt gruplar dahi Abbas’ın seçimine itiraz etmediler. Son dönemde FKÖ yeniden yapılanma sürecine girdi, bu bağlamda Hamas ve İslamî Cihad’ın da bu örgüte dahil olması bekleniyor. Hamas, önümüzdeki dönemde genel ve yerel seçimlere katılacağını açıklayarak siyasallaşacağı mesajını verdi. Geçtiğimiz günlerde Filistinliler ilan ettikleri tek taraflı ateşkes ile topu İsrail’e atmış oldular; önümüzdeki dönemde ABD bu ülkeye ciddi baskılar yapacağa benziyor.Hariri suikastının ardından derhal Lübnan’dan çekilmesi konusunda Suriye’ye baskılar artarken, kimse İsrail’in Filistin’den ve hatta Lübnan’ın Şabaa Çiftliklerinden çekilmesi gerektiğinden bahsetmiyor. Halbuki Suriye, 15 yıl süren iç savaşı durdurmak amacıyla Taif Anlaşması sonucu Arap ülkelerinin isteği ve Lübnan’ın davetiyle bu ülkeye girmişti. Suikasttan 15 gün sonra Hizbullah’ın çağrısıyla Lübnan tarihinin en büyük mitingi yapıldı. İsrail’in hedefi olmaktan çekinen Hizbullah lideri Nasrallah ilk kez bu açık hava mitinginde konuşma yaptı. Verdiği oldukça önemli mesajların ardından muhalefet de söylemini değiştirdi. Zira Lübnan’da hiçbir grup Hizbullah’ı göz ardı ederek bir duruş ortaya koyamaz. Öte yandan, silahlı grupların tasfiye sürecinin başladığı şu dönemde, siyasallaşacağının sinyallerini veren Hizbullah’ın silahlarını bırakması en önemli tartışma konularından biri. Ancak toplumun tüm kesimleri dışarıdan gelen bu dayatmaya karşı çıkıyor.ABD’nin İran’a saldırı ihtimali çok düşük. Zira Irak’taki Şiilerin tamamı Amerikan karşıtı ve hepsinin İran ile maddî-manevî bağlantıları var. Yeni başbakan İbrahim Caferi en İslamcı gruplardan birinin lideri. Bugün çıkarlar uyuşsa da, yarın çatışmayacağını kimse garanti edemez. İran’a yönelik bir saldırı ABD’nin Irak’taki ve tüm dünyadaki Şiileri karşısına alması anlamına geliyor.Irak’ta bir iç savaş tehlikesi her zaman oldu; ancak şimdiye kadar taraflar bu yöndeki provokasyonlara karşı oldukça sağduyulu davrandılar. Irak’ın geleceğini Kürtlerin tavrı belirleyecek. Zira Kürt bakanların sözü tüm eyaletlerde geçerli olurken, diğer bakanların sözlerinin üç Kürt eyaletinde geçerli olmaması problem yaratabilir. Öte yandan yarısı Şii olan Türkmenler, önümüzdeki günlerde Kürtlere karşı Şiilerle hareket etme eğilimindeler.Ortadoğu’da Türkiye’nin konumuna gelince, ABD ile dış politikamız örtüşmüyor. Ancak bölgenin kaderini, Türkiye’nin davranışları ve onun öncülüğünde başlatılan Irak’a Komşu Ülkeler İnisiyatifi belirleyecek. Zira bu inisiyatif bölge ülkelerini ilk kez kendi problemlerini çözmek üzere aynı masa etrafında toplaması bakımından oldukça önemli. Öte yandan ABD şu anda Irak’ta dört büyük üs kurma çabasında; bu, ileride İncirlik’in önemi kalmayacak demektir. Bu üsler sayesinde bölgede daha kalıcı hale gelecek ve hareket serbestisi artacak olan ABD’nin bölgeye yönelik baskılarını artıracağı ise kesin.Soros’un desteğiyle Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’da yaşananlara benzer bir darbenin Mısır’da yaşanma ihtimali oldukça düşük. Zira İslamcılardan başka herhangi bir güçlü iktidar alternatifinin bulunmadığı Mısır’da benzer bir darbe istenmeyecektir. Öte yandan, bölgede siyasî alanda yaşanan bu gelişmeler ABD’nin beklediği gibi İslam’ın liberalleşmesini beraberinde getirmeyecek; aksine Amerikan karşıtlığının bölgede giderek artmasına ve dinî anlamda bilinçlenmeye vesile olacaktır.Bu önemli bilgilerin ardından, El-Kaide ve Usame bin Ladin’in gerçekte ne olduğuna dair bir soruya Turan’ın verdiği cevap oldukça ilginçti: Sovyet işgaline karşı dünyanın çeşitli bölgelerinden gelip, Pakistan sınırından geçerek Afganistan’a savaşmaya giden Müslüman grupların kayıtlarının tutulduğu tutanaklara “el-Kaide” denildiğini, bunları tutan Abdullah Azzam’ın öldürülmesi üzerine Usame bin Ladin’in bu görevi icra ettiğini, yıllar sonra bu isimlerin bambaşka bir şekilde dünya gündemine geldiğini belirtti. El-Kaide ve Ladin sırlarının çözümünün Azzam suikastının ardındaki gerçeklerin ortaya çıkarılmasına bağlı olduğunu da sözlerine ekledi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir