Robert Nozick ve Adalet Teorisi
Çağdaş Kuramcılar başlıklı toplantı serisinin dokuzuncu ve son konuğu Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi araştırma görevlisi Rabia Sağlam’dı. Sağlam “Robert Nozick ve Adalet Teorisi” başlıklı sunumunda, öncelikle liberal kuramları genel olarak iki başlık altında tasnif ederek başladı. Buna göre liberal kuram klasik ve çağdaş olmak üzere iki şekilde ele alınabilir. Bu ikinci ayak yani çağdaş liberalizm ise neoliberalizm, sosyal liberalizm ve liberteryenler olmak üzere üç ana kola ayrılmaktadır. Nozick bu üç gruptan sonuncusuna dahilken, von Hayek birinci gruba, J. Rawls ise ikinci gruba dahil edilebilir. Sağlam’a göre, Nozick kuramını liberteryenizm üzerine kurmuştur. Liberteryenizm, neo-liberalizmin en önemli kavramı olan kapitalizme yani piyasa ekonomisine dayanmaktadır. Bu anlamda diğer çağdaş liberal kuramlara nazaran, bireysel özgürlüğü (bireysel özerklik) kendisine temel referans noktası olarak almaktadır. Örneğin sosyal liberalizm dağıtıcı bir adaletten başka bir deyişle daha eşitlikçi bir adaletten yanayken, liberteryenler daha fazla birey vurgusu yapan bir pozisyonda durmaktalar. Bu anlamda liberteryenlerın en önemli ilkesi kendi kendine sahip olmadır. Bu hem bedensel hem zihinsel anlamda bireyin sahip olduğu şeyler hakkında hak iddia edebilmesi demektir. Ve bu hak iddiası bu anlamda hem adildir hem de ahlâkîdir.Sağlam’a göre, genel olarak dört adalet türü mevcuttur: Bunlardan ilki, denkleştirici yani bir kuralın herkese hiçbir ayrım gözetmeksizin aynen uygulandığı adalet türüdür. İkincisi dağıtıcı; yani farklı durumdaki bireylerin farklı özellikleri, sahip oldukları yetenekleri ve içinde bulundukları mevcut durumu göz önünde bulundurarak hareket eden adalet anlayışıdır. Üçüncü olarak usulî (prosedürel) adalet türünde ise, denkleştirici adalet anlayışında olduğu gibi, var olan piyasa koşulların herkese eşit olarak uygulandığı bir anlayış söz konusudur. (Bize daha önceden bildirilen ve bizim zımnî olarak kabul ettiğimiz bütün piyasa koşulları adildir). Dördüncü ve son olarak sosyal adalet ise, piyasada yapılan işlemler neticesinde bundan avantajsız bir şekilde etkilenenlerin durumlarının telafi edilmesini öngören adalet anlayışıdır.Nozick, bütün bu adalet anlayışlarını göz önüne alarak ve liberteryen anlayışın temel ilkesinden yola çıkarak, anarşist ahlâk anlayışlarının önüne geçmek istemektedir. Marksist ve sağcı olan bu anarşist kuramların aksine o, temel olarak bireysel hakları almaktadır. Buna göre adil olan bir durum ancak bu bireysel haklar sağlandığında ortaya çıkar ve bu durum ise minimal bir devlet ile mümkün olabilir ancak. Devlet sadece bireylerin bu temel haklarını korumakla görevlidir. Bunun dışında bütün haklar serbest olmalıdır. Bu temel haklar, bir yandan Locke’un doğa durumuna bir yandan da Kant’ın kategorik buyruklarına dayanmaktadır. Ona göre bu minimal devletten daha kapsamlı bir devlet, dağıtıcı bir adaleti gerçekleştiren bir devlet demektir ve bu her halükârda adaletsiz ve ahlâkî olarak uygun olmayan bir durum yaratacaktır.Nozick, yetkilendirme teorisi olarak adlandırdığı teorisini, elde etme, transfer etme (aktarma) ve adaletsizliğin düzeltilmesi olarak üç temel ilke üzerine kurmaktadır. Elde etme ilkesinin amacı, nasıl oluyor da önceden sahipsiz olan mülkler üzerinde insanlar özel mülkiyet tesis ediyorlar, sorusuna cevap verir. Transfer ilkesi, özel mülkiyetin hangi koşullarda başkalarının mülkiyetine geçtiğini; düzeltme ilkesi ise, insanların sahip olduğu mülklerin sondan başa doğru elde etme ve transfer etme ilkesine uygun yapılıp yapılmadığı üzerine temellendiriliyor. Bu anlamda onun adalet teorisi mülkiyet teorisidir ve o bu mülkiyetin insanların eline nasıl geçtiğiyle ilgilenmektedir. Bu mülkiyet edinmenin ise iki temel dayanağı olmak zorundadır. Birincisi (ki bu Locke’un görüşüdür) bir mülkiyetin oluşabilmesi için insanın sahipsiz bir nesneye kendini emeğini ve çabasını karıştırması ve buradan yeni bir değer üretmesi; ikinci olarak ise, sahipsiz nesnenin özel mülkiyete geçtikten sonra, diğer kişilerin durumunun özel mülkiyet öncesine göre daha da kötüleşmemesi gerekmektedir. Ancak bu iki koşulun yerine geldiği durumlar mülkiyete sahip olunma durumunun meşru bir zeminde gerçekleştiğini kanıtlamaktadır.Sağlam’a göre, Nozick’in adalet teorisi, eşitlikçiliğe ve faydacılığa karşıt olmasıdır. Bu anlamda o, fırsat eşitliği gibi kavramları teorisinin dışında bırakmıştır ve daha da önemlisi zaten böylesi bir mutlak eşitlik durumu ona göre hiçbir zaman mümkün de değildir. Bu eşitlik sürekli olarak bir sonraki anda ortadan kalkacaktır. Sağlam’a göre Nozick bu eşitlik arayışlarının ise temelde “Eğer bir şey benim değilse başkasının da olmasın” şeklinde özetlenecek haset duygusunun sonucu olduğu düşüncesinden yola çıkmaktadır. Nozick’e göre, asıl önemli olan minimal bir devletin azamî derecede kişilerin özgürlüklerini kısıtlamaması ve bireylerin mülk edinirken yukarıdaki iki temel ilkeyi ihlal etmemeleridir. Bunun dışındaki herhangi bir eşitlik arayışı bizleri bir tür ütopya arayışına götüreceği kadar, aslında bizlere uygulanamayacak bir model oluşturmaktan başka bir şey de sağlamayacaktır. Bu nedenle de Nozick’e göre kuramının en önemli özelliği, hem gerçek dünyada bireylerin birbirlerinin haklarını ihlal ettiği gerçeğini göz önünde bulundurması hem de bireylerin farklı hayat tarzlarının var olması düşüncesine dayandığı için ütopik özellikler barındırmamasıdır.Sağlam, Nozick’in kuramının iç tutarlılık anlamında yeterince liberteryen olmadığından dolayı eleştirildiğini (yani yeterince bireysel hakları koruma altına almadığını) belirtti. Ama bundan daha da önemlisi, onun kuramının tamamen ekonomik olan üzerinden gittiği için kişilerin sahip olduğu diğer hakları göz ardı ettiği eleştirisidir. Sağlam’ın Dworkin’den aktardığı gibi, bu durum Kantçı temel ilke olan araçsallaştırılmama ilkesine de ters düşmektedir.Adaletin ne olduğuna dair tartışma hiç şüphesiz bütün kuramlar için belki de en temel tartışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Ve çağdaş liberal ekolde oldukça önemli bir yerde duran Nozick’e ilişkin Sağlam’ın doyurucu sunumu herkes için ufuk açıcı bir mahiyetteydi.