SAM Şiir Akşamları

Paylaş:

Sa­nat, mut­lak ya­rat­ma gü­cü­nün in­san elin­de­ki tak­li­di­dir. Cum­hu­ri­yet son­ra­sı şi­i­ri­miz mut­lak­la ba­ğı­nı sı­kı tut­ma­ya gay­ret edi­yor­du. Ne­cip Fa­zıl, Ah­met Ham­di gi­bi şa­ir­ler bu­nun en iyi ör­nek­le­ri. Za­man­la şi­ir ev­rim­leş­ti ve in­san mer­ke­ze otur­ma­ya baş­la­dı. Ar­tık so­yut kav­ram­lar; ölüm, aşk, Tan­rı gi­bi ebe­di so­ru­lar yer­le­ri­ni ev­ren­de in­sa­na bı­rak­tı. Şim­di okur her yö­nüy­le ya­şa­mak­tan ha­ber ala­cak­tır. Ka­ra­koç’un de­di­ği gi­bi “(Ben)in en kü­çük dav­ra­nı­şı bi­le bü­yük bir ha­ber gi­bi­dir. Ya­şa­ma var­dır ve önem­li­dir, ama bir ha­ber ola­rak. Ne­yin ha­be­ri? Bu­nu şa­ir de bil­mez.”Türk şi­i­ri­ni ay­nı dö­nem­de bir­lik­te omuz­la­yan el­li­li yıl­la­rın genç şa­ir­le­ri di­lin sun­du­ğu im­kân­la­rı aş­ma ko­nu­sun­da uyum­luy­du­lar. Ke­li­me­ler re­sim çi­zi­yor, geç­miş­ten bu­gü­ne bil­me­di­ği­miz ev­ren­ler ta­şı­yor ya­hut bir kü­çük in­sa­nın ha­ya­tı sez­di­ren, ha­yat­tan ye­ni ha­ber­ler ge­ti­ren dav­ra­nış­la­rı­nı gös­te­ri­yor­du. Bu yol­la okur ha­ya­ta do­ku­nu­yor­du. Se­zai Ka­ra­koç’un şi­i­ri­ni oku­yan bi­ri de Hı­zır’a do­ku­na­bi­li­yor. So­lu­ğu­na sa­yı bi­çil­me­yen bu kah­ra­man bu­gün hâ­lâ Türk­çe­de ya­şa­ya­bi­li­yor­sa bu Se­zai Ka­ra­koç sa­ye­sin­de­dir. Se­zai Ka­ra­koç içi­ne doğ­du­ğu kül­tü­rün söz­lü ge­le­ne­ği­ni bu­gü­ne ta­şı­ya­rak ye­ni­den ya­rat­mış­tır. Hı­zır ar­tık mo­dern bir kent­te mo­dern in­sa­nın sı­kış­mış­lık­la­rı­nı ta­nı­yor. Biz de Hı­zır’ın as­falt yol­la­rı­mız­da yü­rü­dü­ğü­nü, ba­da­na­lı ev­le­ri­miz­de ya­şa­dı­ğı­nı, bi­ze ta­ri­hi­miz­den ko­ku­lar ge­tir­di­ği­ni bi­li­yo­ruz. Hı­zır’a do­ku­na­bi­li­yo­ruz. Çün­kü Se­zai Ka­ra­koç onu di­li­miz­de ve bi­lin­çal­tı­mız­da ya­şa­dı­ğı ef­sa­ne­vi kim­li­ğiy­le ye­ni­den ya­rat­mış­tır. Mu­sa, Ta­ha hat­ta Mo­na Ro­sa da ay­nı gi­bi­dir.Ka­ra­koç uzun şi­ir­le­rin­de, bi­zi top­lum­sal kay­gı­la­ra hat­ta top­lum­da ken­di­si ola­rak var ol­ma­ya ça­lı­şan din­dar bir in­sa­nın kay­gı­la­rı­na do­kun­du­rur­ken kur­du­ğu dil­de bir ge­dik be­lir­me­ye baş­lı­yor. Bu şi­ir­ler­de dil bi­zi bil­di­ği­miz ta­nı­dı­ğı­mız bir yo­la çı­kar­ma­ya de­vam edi­yor. Di­lin sun­du­ğu im­kân­lar için­de kıv­ran­ma­ya de­vam edi­yor ve onu aş­mak için şa­i­rin kı­sa şi­ir­le­rin­de or­ta­ya koy­du­ğu çı­ta­nın al­tı­na dü­şü­yo­ruz. Saf şi­ir­den uzak­laş­tı­ğı­nı dü­şün­mek­le be­ra­ber bu­ra­da şa­i­rin Türk di­li­ne, şi­i­ri­ne ve hat­ta kül­tü­rel bü­tün­lü­ğü­ne yap­tı­ğı kat­kı­yı da an­ma­nın fay­da­sı­na ina­nı­yo­ruz. Şa­ir uzun şi­ir­le­rin­de söz­lü ge­le­ne­ği ye­ni­den ya­rat­mış ve mo­dern in­sa­nı bu ge­le­nek­le bü­tün­leş­tir­me­yi de­ne­miş­tir.Bi­ze Ka­ra­koç şi­i­ri­nin çı­ta­sı­nı gös­ter­di­ği ilk şi­ir­le­ri ise Türk­çe­nin en iyi ör­nek­le­ri ol­ma­yı hâ­lâ sür­dü­rü­yor ve ile­ri­de de sür­dü­re­cek. Ka­ra­koç’u var eden kay­gı­la­rı ve ga­ye­le­ri en iyi yol­la önü­mü­ze ko­yan şi­ir­ler­dir bun­lar. Se­zai Ka­ra­koç şi­i­rin­den bah­set­me­mi­zi sağ­la­yan bu ga­ye ve kay­gı­lar onu ay­nı za­man­da di­ğer şa­ir­ler­den ayı­rır. Bah­set­ti­ği­miz ay­rı­mı Ka­ra­koç’un Ne­cip Fa­zıl için öne sür­dü­ğü ay­rım­da an­la­ya­bi­li­riz. Ne­cip Fa­zıl’ı de­ğer­len­di­rir­ken onun dö­ne­min­de­ki yer­li ya­ban­cı di­ğer şa­ir­ler­den en önem­li far­kı­nın me­ta­fi­zik bu­na­lım­la­rı ol­du­ğu­nu söy­lü­yor. Va­ro­luş sı­kın­tı­sı­nı öte dün­ya­dan ge­len ve yi­ne o dün­ya­yı sor­gu­la­yan ba­kı­şıy­la aş­ma­ya ça­lı­şır. Sü­re­ge­len bir me­ta­fi­zik bağ­lan­tı dai­ma var­dır. İs­ter ce­vap bul­mak için is­ter kı­yı­sı­na va­rıp ayak­la­rı­mı­zı se­rin su­la­rı­na değ­dir­mek için is­ter var­lı­ğı­mı­zı o bağ­lan­tı­da ye­ni­den ta­ze­le­mek için ol­sun. (Ce­vap bul­mak şi­i­rin yo­lu ol­ma­sa da bu şe­kil­de kul­la­nı­la­bil­di­ği için zik­re­di­yo­rum.) Mut­lak’la ara­da­ki sı­nı­rı zor­la­yan bu bağ­lan­tı Se­zai Ka­ra­koç’ta da yi­ne onu di­ğer­le­rin­den ayı­ran bir özel­lik ola­rak va­ki­dir.İkin­ci Ye­ni’yi mey­da­na ge­ti­ren şa­ir­le­rin ay­nı ol­ma­sa da ben­zer şi­ir al­gı­la­rı var­dır. Ör­ne­ğin di­li aş­ma ko­nu­sun­da he­men he­men ay­nı gay­re­ti sarf eder­ler. Her bi­ri ken­di­le­ri­ne has dil­le­ri­ni ku­rar­ken di­lin gün­de­lik sı­nır­la­rı­nı aşar. Fa­kat şi­i­rin -en vu­ru­cu ve esas­lı ha­liy­le- salt ya­şa­mak­tan ha­ber ver­me­siy­le “aşk, hür­ri­yet, ya­şa­yış ve ölüm gi­bi va­rol­ma­nın di­na­mit­len­di­ği nok­ta­lar­da­ki tra­jik es­pri­yi, ir­ras­yo­ne­le ve ab­sür­de bu­lan­mış (Mut­lak)ı zap­tet­me” ara­sın­da te­ber­rüz eden bir ay­rım var­dır. Bu ay­rım ölü­mün al­tı­nı in­sa­nın ya­şa­ma­sı­nı ye­ni­den vur­gu­la­mak için çiz­mek­le, onu in­sa­nın için­de bu­lun­du­ğu sı­nır­la­rı aş­ma ama­cıy­la zik­ret­mek ara­sın­da­ki fark gi­bi­dir. Ka­ra­koç’u yu­ka­rı­da bah­set­ti­ği­miz, as­lın­da ken­di­si­nin or­ta­ya koy­du­ğu po­eti­ka­sıy­la ve el­bet­te şi­ir­le­riy­le Ma­yıs ayın­da BSV Sa­nat Araş­tır­ma­la­rı Mer­ke­zi Şi­ir Ak­şam­lar’ın­da ko­nu/k et­tik. Şa­ir­le­ri­mi­zin Türk şi­i­rin­de­ki ye­ri­ni an­la­ma­ya bir adım da­ha yak­laş­ma­yı ni­yet­len­di­ği­miz prog­ram­la­rı­mız­da bu kez Se­zai Ka­ra­koç’un mo­dern Türk şi­i­ri­ne ve Türk­çe­ye kat­kı­la­rı­nı an­dık.       

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir