Osmanlı’da Denizcilik
Bilim ve Sanat Vakfı Türkiye Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen Tez-Makale Sunumları programına Şubat ayında, İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nde “Osmanlı’da Deniz” başlığıyla tamamladığı doktora tezi ile Yusuf Alperen Aydın konuk oldu.Tez başlığı oldukça geniş bir şekilde düşünülmeye müsait ise de, esas itibariyle Aydın’ın tezi, kalyon özelinde 18. asırda Osmanlı denizciliğinin geçirdiği dönüşümü incelemekte ve kalyonun inşa sürecini de ele alarak, kereste kesiminden kalyonun denize indirilip içerisine asker yerleştirilene değin geçen sürecin hikâyesini vermektedir.Aydın’ın tezine göre 1701 tarihli Bahriye Kanunnamesi, Osmanlı denizciliği için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu dönemde Osmanlı’nın denizcilik alanında yaptığı düzenlemelerin bir devlet politikası olarak sürdürüldüğünü ifade eden Aydın, birbirini takip eden padişahların uygulamalarının bu durumu destekler mahiyette olduğunu belirtti. II. Mustafa ve III. Ahmed dönemlerinde de birtakım düzenlemeler yapılmasından hareketle, bahriyenin Osmanlı tarafından önemli görülen bir alan olduğuna ve kadırgadan kalyona geçen Osmanlı’nın donanması üzerinde önemle durmuş olduğuna dikkat çekti.Başta arşiv belgeleri olmak üzere çalışması boyunca kullandığı kaynaklarda rastladığı kalyonları ismen teker teker ortaya çıkarmaya çalıştığını ifade eden Aydın, her bir kalyonun yaklaşık on beş-yirmi sene boyunca kullanımda kaldığını belirtti. Kalyonların, önceleri kaptanlarının isimleriyle, bir süre sonra taşıdıkları figürlerle, daha sonraları ise müstakil olarak isimlendirildiklerini ifade etti.1701 tarihli Bahriye Kanunnamesiyle birlikte yapılan düzenlemeler ile Osmanlı donanmasında görülen yeniliklere temas eden Aydın, kalyon türleri ve nitelikleri hakkında bilgiler verdi. Kalyonun, Osmanlı donanmasında bir tür üst başlığı ifade ettiğini ve neredeyse bütün yelkenli gemiler için kullanıldığını belirtti ve üç direkli bir gemi türü olan “karavele”nin belgelerde “karavele kalyon” olarak isimlendirildiğini bu duruma örnek olarak gösterdi.Kalyonların inşa edildikleri mekânların başında İstanbul’daki Tersane-i Âmire gelmekteyken, Midilli ve Sinop gibi liman şehirlerinde de kalyon inşa edilmekteydi. Kalyon yapım maliyet ve süreleri, kalyonun ölçülerine göre değişmekteydi. Kalyon sayılarıyla ilgili bazı bilgiler de veren Aydın, bu sayıların deniz gücünün belirlenmesi için kesin bir fikir veremeyeceği kanaatinde olduğunu ifade etti. Kalyonda en önemli vurucu kuvvet olan top sayısı ve kalyon mürettebatı, kalyonun büyüklüğüne göre değişiklik göstermekteydi. Kalyonlara, kalyondaki top sayısıyla orantılı olarak barut verilmekteydi; bu ise kalyon isimlerine göre gerçekleştirilmekteydi. Kalyon, sadece savaş için değil, aynı zamanda mühimmat taşımak amacıyla da kullanılmaktaydı. Bu dönemde, devletin bizzat kendisi tarafından inşa edilen kalyonların yanı sıra kalyon tüccarları tarafından yapılan kalyonlar da devlet tarafından satın alınmaktaydı. Ayrıca Ruslardan da dört kalyon alınmıştır.Kalyona geçişle birlikte yelken bezi ve lengere duyulan ihtiyacın arttığına işaret eden Aydın, önceleri bu malzemelerin Fransız ve İngilizlerden satın alınarak ihtiyacın karşılandığını belirtti. Bir süre sonra kurulan bir bezhane ile yelken bezi ihtiyacının, Dökümcü Ali Usta adında bir dökümcü ustası tarafından yaklaşık seksen kantarlık bir lenger dökülmesi ile de lenger ihtiyacının Osmanlı’nın kendisi tarafından karşılanmaya başlandığını ifade etti.Çalışmasını dayandırdığı kaynaklar hakkında bilgiler veren Aydın, başta arşiv belgeleri ve kronikler olmak üzere çalışmasında kullandığı malzeme hakkında bilgiler verirken, söz konusu alanda araştırma yapan/yapacak araştırmacılar için de çalışması boyunca edindiği birikimi aktardı.Aydın, çalışmasında kadırga ile kalyon arasındaki farklılıkları inceleme konusu etmemekle birlikte, sunum sonrasında kendisine yöneltilen sorularla Osmanlı denizciliğinin kalyona geçiş öncesindeki durumu hakkında birtakım bilgiler de verdi. Program, katılımcıların soru ve katkılarıyla sona erdi.