Merkez-Çevre Teorisine Eleştirel Bir Bakış: Eleştirel Teori & Antonio Gramsci
Giriş
Türk siyasasını açıklayabilme konusundaki teorik tartışmalar inişli çıkışlı bir grafik göstermekte ve siyaset alanında gerçekleşen bazı gelişmelere göre tartışma bazen yeniden alevlenmekte, bazen de sönmeye yüz tutmaktadır. 2002 genel seçimlerinin sonuçları da bu tartışmaların yeniden alevlenmesine vesile olan bir etki yaptı. Birçok akademisyen, köşe yazarı vs. siyaset sahnesinde yaşanan bu değişimi anlayabilmek ve açıklayabilmek için yoğun bir çaba ortaya koydu. Son olarak da, 2007 seçimleriyle birlikte ortaya çıkan yeni siyasî konjonktürden ve yaşanan bazı gelişmelerden sonra,[1] siyaset alanında yaşanan bu değişimlere ve Türkiye’de siyasal alanda yaşanan mücadelelerin doğasına ilişkin tartışmalar yeniden alevlendi.
Bu noktada, bu yeni dönemin ve siyaset alanında yaşanan mücadelenin doğasının analiziyle ilgili olarak üç farklı grubun ortaya çıktığı söylenilebilir:
Birinci grup, Türk siyasasını analiz etmeye, alandaki “dominant” teori diyebileceğimiz bir teoriyi, yani Şerif Mardin’in merkez-çevre teorisini[2] kullanarak devam etmekte. Bu gruptakilere[3] göre, merkez-çevre teorisininTürk siyasasında yaşanan gelişmelerin anlamlı bir resmini sunma noktasında herhangi bir eksiği yoktur; yani bu teori geçmiş dönemlerde yaşanan birçok olayda Türk siyasasını anlamlandırabilmek noktasında başarılı bir şekilde işlev gördüğü gibi, şimdi de aynı işlevi görmeye devam edecektir.
İkinci gruptakilerin[4] düşüncesi ise biraz daha farklı: Bunlar, merkez-çevre teorisinin, Türk siyasasının analizindeki en önemli ve belki de en güçlü teorik çerçeve olduğuna inansalar da, yaşanan yeni gelişmeler çerçevesinde küçük bazı eklemeler yapılarak, teorinin yenileştirilmesi gerektiğini iddia ediyorlar.
Bu iki gruba ek olarak, bir de üçüncü bir grubun varlığından söz edilebilir. Bu gruptakiler[5] meseleye karşı daha “radikal” bir tutum alıyorlar ve merkez-çevre teorisinin yerine başka teorilerin kullanılması gerektiğine inanıyorlar. Bu tutum, tabii ki, merkez-çevre teorisinin literatürden tamamen kaldırılması gerektiğini düşündükleri anlamına gelmiyor. Bunun dışında, Türk siyasasını analiz etmede kullanılabilecek yeni ve tutarlı teorik modellerin ortaya konulmasını amaçlıyorlar.
Bu girişi müteakiben şu iddia edilebilir ki, Türk siyasasının analiz edilebilmesine yönelik yeni teorik modellerin tartışılması noktasında, akademisyenler cephesinden yoğun bir ilgi görünmektedir. Bu nedenle, Türk siyasasının işleyişine ve siyasal mücadelenin doğasına ilişkin yeni teorik çerçevelerle çalışmalar yapılması için şu an belki de en uygun zamanlardan biridir. Bu bağlamda, çalışmamızda sunacağımız Gramscian siyaset teorisinin, teorik çerçeve seçimi konusunda yaşanan mevcut tartışmaya bir katkı sağlayabileceğini düşünüyoruz. Başlığıyla Şerif Mardin’in makalesine bir atıfta bulunan makalemizin asıl hedefi ise, merkez-çevre teorisini teorik düzlemden hareketle eleştirmek ve ardından da ona alternatif olarak Gramscian siyaset teorisini sunmaya çalışmaktır.
Bu çalışmanın temel sorunsalı, Türk siyasasının işleyişini ve siyasal mücadelenin doğasını anlayabilmekle ilgilidir. Bu soru özü itibariyle tabii ki çok geniş bir sorudur. Bu yüzden, bu sorunsal daha ziyade teorik düzeyde tartışılacak, fakat bununla birlikte çok nadiren güncel meselelere de değinilerek konunun pratik yönleri ve teorinin pratik meseleleri açıklayabilme gücü de ortaya konmaya çalışılacaktır. Güncel meseleler bağlamında, çalışmamızı 2002-2008 yılları arasındaki dönemde yaşanan gelişmelerle sınırlandıramaya çalışacağız. Daha özel olarak ise, bu makalenin araştırma sorusu şudur: “Şerif Mardin’in merkez-çevre teorisi, teorik olarak ne tür sorunlar barındırmaktadır?”
Yazının tamamını okumak için tıklayınız.
[1] AK Parti için açılan kapatma davası, Ergenekon soruşturması.
[2] Şerif Mardin, “Türk Siyasasını Açıklayabilecek Bir Anahtar: Merkez-Çevre İlişkileri”, Türkiye’de Toplum ve Siyaset içinde,İletişim Yayınları, İstanbul 2003, ss. 35-77.
[3] Bu gruptakiler için bir akademisyenin, Davut Dursun’un ve iki önemli köşe yazarının, Taha Akyol ve İsmet Berkan’ın isimlerini zikredebiliriz.
[4] Örneğin Kazım Ateş, “Ulusal Kimlik İçinde Alevi-Yurttaş ve Merkez-Çevre Eksenini Yeniden Düşünmek”, Toplum ve Bilim, sy. 105, ss. 259-275; Meltem Ahıska, “Hayal Edilemeyen Toplum: Türkiye’de ‘Çevresiz Merkez’ ve Garbiyatçılık”, Toplum ve Bilim, sy. 105, ss. 11-29; Levent Gönenç, “2000’li Yıllarda Merkez-Çevre İlişkilerini Yeniden Düşünmek”, Toplum ve Bilim, sy. 105, ss. 129-151; Alim Arlı, “Devletin Sürekliliği, Devrimin Muhafazası, Toplumun Denetimi Sorunu: Merkez-Çevre Paradigmasının Sınırlılıkları Üzerine Notlar”, Toplum ve Bilim, sy. 105, ss. 97-127; Fethi Açıkel, “Entegratif Toplum ve Muarızları: ‘Merkez-Çevre’ Paradigması Üzerine Eleştirel Notlar”, Toplum ve Bilim, sy.105, ss. 31-69. Bunlara ilave olarak Şu kişiler de sayılabilir: Hasan Bülent Kahraman, İbrahim Kalın, Fuat E. Keyman, Eser Karakaş, Mümtazer Türköne
[5] Örneğin Suavi Aydın, “Paradigmada Tarihsel Yorumun Sınırlar›: Merkez-Çevre Temellendirmeleri Üzerinden Düşünceler”, Toplum ve Bilim, sy. 105, ss. 71-95; Menderes Çınar, “Kültürel Yabancılaşma Tezi Üzerine”, Toplum ve Bilim, sy. 105, ss. 153-165. Bunlara ilave olarak da Şu kişilersayılabilir: Ahmet İnsel, Ayşe Kadıoğlu, Atilla Yayla, Nuray Mert, Mehmet Altan, Ali Bulaç, Ömer Laçiner