Vefatının 100. Yılı Münasebeti ile Mehmet Süreyya Bey ve Sicill-i Osmânî
Osmanlı tarihi üzerine çeşitli kitapları ve çalışmalarıyla bilinen Nuri Akbayar, Mehmet Süreyya Bey’in de son halkası olduğunu vurguladığı Türk-İslâm biyografi geleneğinin tarihçesini özetleyerek başladığı konuşmasını, Sicill-i Osmânî’yi ve yazarını tanıtarak sürdürdü.İslâm dünyasında biyografi geleneğinin önemine dikkat çeken Akbayar’a göre, bunun başlıca sebebi hadislerin derlenmesi meselesidir. Hadis ilmindeki isnad silsilesi bağlamında muhaddislerin nerede yaşadıkları, ne zaman yaşadıkları, ne iş yaptıkları gibi sorular önem kazanmış ve bu durum biyografi geleneğinin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Hadis ilminin bu boyutu, İslâm tarihçiliğinin hemen hemen ilk dört yüzyılının muhaddislerin tekelinde kalmasına yol açmış; edebiyatçıların biyografi yazıcılığında “kalem oynatmaları” ise Memlûklularla birlikte gerçekleşmiştir.Osmanlı dönemine bakıldığında, kendisinden önceki İslâm kültür mirasını tevârüs eden bir devletle karşı karşıya kalırız. Devletin kendisini ifade edebilecek seviyeye gelebilmesi için ise 15. yüzyılın ikinci yarısını, hatta 16. yüzyılı beklememiz gerekmiştir.Osmanlı biyografi geleneğine baktığımızda, devletin merkezî yapısı dolayısıyla en zengin biyografik kitapların devlet ricali eksenli olduğu görülmektedir. Bürokratların, ilmiye mensuplarının, şeyhülislâmların, kaptan-ı deryaların vb. biyografileri ile şehir tarihleri bu alanın diğer önemli eserleridir. Mehmet Süreyya Bey de eserini yazarken bu kaynaklardan yararlanmıştır.Tanzimat dönemine bakıldığında, önceki biyografi geleneği kendi çizgisinde sürerken bir takım yenilikler de göze çarpmaktadır. Zira bu dönemde, biyografik eser sahasında değerlendirilebilecek yeni eserler ortaya çıkmıştır. Mehmet Süreyya Bey ve Sicill-i Osmânî adlı eserinin başı çektiği bu eserler arasında, Bursalı Mehmet Tahir’in Osmanlı Müellifleri ve Şemseddin Sami’nin Kâmusu’l-Alâm adlı çalışmaları zikredilmelidir.1845 yılında İstanbul’da doğan ve Tanzimat Dönemi şahsiyetlerinden biri olan Mehmet Süreyya Bey, eğitim sisteminin tam olarak oturmadığı bu dönemde Dârülmaarif Rüşdiyesi’nde eğitim hayatına başlamış; mezuniyetinin ardından belli başlı Tanzimat aydınlarının da yetiştiği Tercüme Odası’nda görev almış; bu kurumdan sonra da basın hayatına intisap etmiştir. Daha sonra, 20 yıl süreyle faaliyet göstereceği Meclisi-i Kebir-i Maarif üyeliğine getirilmiştir. 1909 yılında yine İstanbul’da vefat eden Mehmet Süreyya Bey, Karacaahmet Mezarlığı’nda metfundur.Mehmet Süreyya Bey’in en önemli eseri olarak Sicill-i Osmânî’yigösteren Akbayar, bu eser dışında müellifin basılmış tek eserinin Nuhbetü’l-Vekâyi olduğunu; basılmamış eserleri hakkındaki bilgiye ise Bursalı Mehmet Tahir üzerinden ulaşılabileceğini belirtmektedir.Sicill-i Osmânî İstanbul merkezli bir eserdir. Sarayın Enderûn ve Bîrûn erkânı ile merkez ve taşradaki ilmiye, kalemiye, mülkiye ve seyfiye erkânı Sicill-i Osmanî’de en çok yer alan kesimlerdir. Bunlardan sonra şairler, hattatlar ve tarikat şeyhleri gelir. Eserin içerisindeki şahısların büyük bir kısmının tespiti, bugün birçoğu bulunmayan hazirelerdeki mezar taşlarından derlenmiştir. Eser bu yönüyle birinci ve ikinci sınıf bürokratların dışında kalan insanlar hakkındaki malumat için tek müracaat kaynağı olmakla beraber şu an yerlerinde olmayan hazireler dolayısıyla, başka hiçbir yerde bulunmayan bilgiler ihtiva etmektedir.