Mevlevîhânelerde Sanat Eğitimi

Paylaş:

Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi Kırkambar Sohbet etkinliği kapsamında Ekim ayında Doç. Dr. Safi Arpaguş ile “Mevlevîhânelerde Sanat Eğitimi” üzerine keyifli ve verimli bir sohbet gerçekleştirdik. Marmara Üniversitesi, Temel İslâm Bilimleri Bölümü, Tasavvuf Anabilim Dalı öğretim üyesi olan Arpaguş 1994 yılında Aziz Mahmud Hüdâyî’nin Nasâyıh ve Mevâizisimli eseri üzerine yaptığı çalışma ile yüksek lisansını; 2001 yılında “Mevlana’nın Dinî Anlatım Metodu” isimli tezi ile de doktorasını tamamladı. 2002-2003 yıllan arasında bir yıl İngiltere’de alanıyla ilgili araştırmalarda, 2010 yılında ise kısa bir süre Suriye’de (Şam) bulundu. Hâlen Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı olan Doç. Dr. Safi Arpaguş’un tasavvuf, Mevlânâ ve Mevlevîlik üzerine akademik çalışmaları devam etmektedir.

Oldukça verimli geçen toplantıda Arpaguş öncelikle sanat eğitiminin tasavvuf eğitiminin bir parçası olarak okunması gerektiğini, tasavvuf eğitiminin, insan merkezli ve insanı maddî ve manevî olgunlaştırma amacında olduğunu vurguladı. Bu minvalde mevlevîhânelerde derviş yetiştirmek  bir sanat olarak görülmekteydi. Balçıktan yapılan seramik metaforunda da billurlaşan bu şiar Hz. Mevlana’nın Mesnevî’sinde de genişçe yer bulmaktadır. Arpaguş’a göre mutlak güzelliğin bir tecellisi meyanında sanat, sufiler için ekmel bir mürebbi konumundadır. Bu mânâda aşk, iman ve edebin bir yansıması olarak şiir, musiki, hat, ebru ve diğer klasik sanatların yanı sıra Mevlevîlikte tekkelerde müridana verilen mutfaktan meydancılığa 18 ayrı görev inanç ve amel bağını da sağlamaktadır. Özelde Mevlevîlikte genelde ise hemen hemen tüm tasavvuf ekollerinde İslâm’ın çalışmaya verdiği önemin bir yansıması olarak müridan geçimini sağlayacak bir işle meşgul olmalı idi. Bu sayede inanç ve amel, mânâ ve madde birlikteliği sağlanmaktaydı. İncelmiş olan estetik algılar kuyumculuk, hattatlık, çilingirlik, marangozluk, kalemtraşçılık, oymacılık, tesbihçilik gibi birçok zanaat branşına aksetmekteydi. Arpaguş’un vurguladığı üzere  sanat ve zanaat, duygu, düşünce ve amel birliğini sağlayarak ruhlara sekinet, safa ve beka hissi verir; güzeli öğretir; bedii zevkleri geliştirir; iç dünyayı incelterek hayata güzellikle örülü bir kıvam verir. Bu yönüyle dinî hayatı canlı tutup ruhun madde üzerinde hakimiyetini sağlar, nefsanî meyilleri tasfiye ederek nefs ve irade terbiyesinde mühim bir rol oynar.

Mevlevîhânelerde her müridin yeteneğine, meşrebine ve muhabbetine uygun bir sanata yöneltilmesi, şiir ve musiki ile nefsin terbiye edilmesi gelenekselleşmişti. Bu minvalde maddeten ve manen boş ve atıl kalınması kat‘i surette men edildiğinden mevlevîhâneler bir ocak hüviyeti  kazanmışlar; pek çok zanaatkarın yanı sıra büyük şairler, musiki üstadları, hattatlar çıkarmışlardır. Şiirde Şeyh Galib, Esrar Dede, III. Selim, Mustafa Sakıb Dede, Hasan Nazif  Dede, Konyalı Şem’i, Leyla Hanım, Veled Çelebi İzbudak, Ahmed Remzi Akyürek, Tahirü’l Mevlevî ve Ahmed Avni Konuk… Musikide Hammamizade İsmail Dede Efendi, Zekai Dede, Itri, Nayi Osman Dede, Köçek Mustafa Dede ve daha pek çok ismi saymak mümkündür. Yine Mehmed Sadık, M. Zekai Dede, Hasan Leylek Dede, Said Dede, Hasib Dede ve Hüsnü Yusuf Bey gibi hattat ve kalem ehli de Mevlevî sanatkarlardandır. Örneğin sadece Galata Mevlevîhânesi, dörtyüz otuz yıllık hizmeti süresinde yetmiş kadar divan sahibi şair yetiştirmiştir. Arpagaş’un da son olarak vurguladığı gibi, Mevlevîlik 700 yıldır saraylardan en ücra kasaba köşelerine kadar toplumun pek çok kesimiyle sıkı bir ilişki içinde olmuş, ciddi bir disiplin içinde verilen din, dil, edebiyat, musiki, kültür ve sanat eğitimiyle birer kültür merkezi; ilim, irfan ve terbiye mektebi; birer akademi ve konservatuar niteliği taşımış; büyük edip, şair, mesnevihan, mütefekkir, musikişinas, ressam, hattat, nakkaş ve el sanatkarları yetiştirmiştir.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir