Sanatta Doğu İmgesi

Paylaş:

1974-2011 yılları arasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde bölüm başkanı ve öğretim üyesi olarak görev yapan, 2011 Ocak ayında emekli olan Prof. Dr. Semra Germaner uzmanlık alanı “sanatta oryantalizm” üzerine bizleri bilgilendiren bir sunum yaptı. Özellikle Sanat tarihinde cazip bir konu teşkil eden “Doğu”nun resimlerde nasıl yansıtıldığı, bunun zaman içinde ve farklı ellerde nasıl yorumlandığı üzerinde duruldu. Konuşmasının en başından oryantalizmin sanat tarihinde sadece bir konu olduğunun altını çizen, bir üslup veya okul olarak değerlendirilmesinin yanlışlığına vurgu yapan Semra Germaner’e göre 18. yüzyıla damgasını vuran Doğu egzotizmi yerini 19. yüzyılda oryantalizme bırakır. Bu iki yüzyıl arasındaki fark, önceden tamamen hayal mahsulü konuları ele alan sanatçıların yerine artık karşısındakini merak eden ve tanımak isteyen (ama gene önyargılarını da yanlarında taşıyan), bunun için de değişik vesilelerle yollara düşen sanatçıların gelmesidir. Oryantalizmin atlanmaması gereken diğer bir boyutunu ise Batılı sanatçının, kendi burjuva toplumu üzerinden ele almasının uygun olmayacağını bildiği konuları, hayal gücüne sınır koymadan yansıtabilmek için ötekileştirdiklerini araçsallaştırması oluşturur.

Savaş, av, hamam, harem, gündelik hayat görüntüleri, portreler, İslâm mimarisi odaklı manzaralar ağırlıklı konulardır. Tüm bu resimlerde amaçlanan gizem, sefahat, erotizm ve zenginliğin sunumudur. Savaş sahnelerinde vahşet ve işkence doruk noktasındadır. Zamanla Osmanlı’nın Batı topraklarında gerilemesi ile bu tip konuların yerini daha yumuşak konular alır. Diplomatik ilişkilerin yoğunlaştığı, Fransa ile yakınlaşıldığı, karşılıklı elçilerin gidip geldiği bir dönem olan 18. yüzyıl başlarında Turqueriemodası hız kazanır. Daha 14. Louis döneminde başlayan bu moda resim, müzik, edebiyat, küçük ev eşyaları, tiyatro ve hatta giyim kuşamı etkiler. Öyle ki Türk kıyafetleri giymek, bu şekilde resmedilmek çok revaçtadır. İşin ilginç yanı bu hayranlık ve merak tek taraflı değildir. 28 Çelebi Mehmet’in hatıraları malumumuzdur. Bir anlamda oryantalizmin başladığı tarihler ile biz de Batılılaşmanın tarihleri aynıdır.

Birbirini tanımanın en önemli araçlarından biri de uluslararası sergilerdir. Osmanlı’nın katıldığı ilk sergi 1851 Londra Sergisidir. Diğer sergiler 1855 Paris Evrensel Sergisi, 1862 Londra Sergisi, 1867 Paris Sergisi, 1873 Viyana Sergisi, 1893 Chicago Sergisi ve 1900 Paris Sergisi diye devam eder. 1867 Paris Sergisi’ne bizzat Sultan Abdülaziz de iştirak eder. Yanında Şehzade Abdülhamid de vardır. Bu sergide bir heykeltıraşa at üstünde heykelini ısmarlar, sipariş Beylerbeyi Sarayı’na ulaştığında Pertevniyal Valide Sultan heykelin derhal denize atılmasını emir buyurur. Heykel denize atılmaz, meydana da konulmaz, gözden ırak saklanması uygun görülür. Yaşanan bu hadise Osmanlı modernleşmesine güzel bir örnek teşkil eder.

19. yüzyıl oryantalistleri için İstanbul önemli bir merkezdir ve o dönem pek çok sanatçının ziyaretini görürüz. Gelip yerinde gördüklerini resmetme dönemi başlamış olsa da sanatçılar Avrupa’ya görmek istediklerini verme hususunu öncelemektedirler. Bu sebeple, ele alış şekillerine göre tek bir oryantalizmden değil oryantalizmlerden söz edebiliriz.

İstanbul’a gelen Batılı ressamları üçe ayırabiliriz: Saray tarafından davet edilenler, kente kendi imkânlarıyla gelen gezgin ressamlar, ünlü olup kısa süreliğine gelip geri dönenler. Van Mour, Lyotard, Melling, Guillemet, Zonaro bu ressamların en meşhurlarıdır. Bizim ressamlarımız arasında oryantalist konulu resimler yapanlar ise Osman Hamdi Bey ile Halife Abdülmecid Efendi’dir.

Sanat Tarihi yazımında gerekli yeri bulamayan Osman Hamdi ile yok sayılan Halife Abdülmecid Efendi’nin iade-i itibarları yakın zamanlarda olmuştur. Bu iki ressamımızın oryantalist ressamlardan bir farkları bulunmadığı söylemlerine Germaner, “Evet, oryantalist konulu resim yapmışlardır ama doğru ve gerçeğe önem vermişler, bir anlamda oryantalist resim nasıl olurun peşine düşmüşlerdir. Ama bu, geçerli olan Doğu algısını değiştirmede hiç de anlamlı olmamıştır” diyerek karşılık verir.

Doğru resmetmeyi önemseyen Batılı bir ressamın, Henriette Browne’un Ziyaretisimli eseri ise Salon’da sergilenmiş, Fransızlar tarafından şaşkınlıkla karşılanmıştır. Sultan Abdülmecid’in kızı Fatma Sultan’ın ev sahibeliği yaptığı, son derece mütevazı bir ortamda, son derece sade giyimli hanımların ve yanlarında çocuklarının görüldüğü resmin karşısında izleyenler hayallerinin nasıl yıkıldığını itiraf etmek durumunda kalmışlardır.

Örnekler üzerinden giden oturumun sonunda bu birkaç doğru örnek Batılı ve Batıcı zihinlere kazınan Doğu imajı için ne kadar anlamlı olabilirdi diye düşünmeden edemedik. Batı’nın oryantalizmi kullanarak yaratmak ve görmek istediği Doğu’yu inşasında sanattan aldığı güç öyle yadsınamaz ki artık oryantalist resimlerin yerinde yeller esse de imajlar sapasağlam hafızalardaki yerini koruyor. Bu durumun verdiği rahatsızlığı dillendirmesi açısından Sultan Abdülmecid’in kızı Seniha Sultan’ın 30 Aralık 1910’da Madame de La Cherte’ye yazdığı mektup güzel bir örnektir:

Sevgili iki gözüm, biz Türk kadınları Avrupa’da hiç tanınmayız. Hatta diyebilirim ki Çin ve Japon kadınları kadar bile tanınmayız. […]

Bizim hakkımızda akla hayale gelmeyecek şeyler uyduruyorlar. Ne ehemmiyeti var? Bizim esir olduğumuzu, diri diri odalara kapatıldığımızı, kafes içinde yaşadığımızı,

Neredeyse zincirlere bağlı olduğumuzu ve tepeden tırnağa kadar silahlı, vahşi köleler tarafından gözaltında tutulduğumuzu, bunların zaman zaman bizleri torbalara koyup denize attığını sanıyorlar. Yine bizlerin, kafeslerimizde pembe yahut açık yeşil atlastan elbiseler içinde, şairâne bir şekilde, danslar, şarkılar, sigaralar, gül reçelleri, nargileler, hatta afyon çubukları arasında yaşadığımızı sanıyorlar.[…]

Siz. Bizim aslında ne olduğumuzu pekala bilirsiniz: Maaşallah, aşağı yukarı, diğer bütün kadınlara benzeyen kadınlarız […] Aşağı yukarı size benzeyen […] belki biraz daha saf, biraz daha basit, biraz daha çocuksu[…]. ( Claude Farrere, “Prenses Seniha’nın Yedi Mektubu”, Hayat Tarih Mecmuası, Eylül 1971, s. 55- 56.) 

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir