Mimarlık ve Temsiliyet

Paylaş:

SanatHafıza program dizisinin Bülent Tanju ile düzenlenen son oturumunda, mimarlıkta temsiliyet meselesini Taksim’in son yüz-yüz elli yılda geçirdiği değişimler örneğinde ele alan etraflı bir okuma gerçekleştirildi.

Bülent Tanju, temsiliyet meselesinin ve konuya ilişkin eleştirilerin anlaşılabilmesi için ön şart saydığı iki kavramı masaya yatırarak konuşmasına başladı; Karl Marks’ın “kullanım değeri” ve “değişim değeri” kavramlarını. Hem mimarinin hem kapitalizmin eleştirisinde sıkça kullanılmalarına rağmen aslında anlaşılamayan, dolayısıyla eleştiri argümanı olmaktan öteye gidemeyen bu iki kavram, mimaride temsiliyet meselesi etrafında tarif edildi.

Öncelikle Marks’ın “kullanım değeri” kavramına açıklık getiren şu önermesi gündeme geldi: “Kullanım değeri verili bir değer değildir”, der ve “Kullanım değerini önceden bilmeyiz; kullanıldıktan sonra nesnelerin değeri ortaya çıkar” diye devam eder bu önerme. Mimarlar ve tasarımcılar ise Marks’ın kullanım değerine ilişkin olarak söylediğinin tersini yaparlar. Yani hiç de ihtiyaç yokken çeşitlilik olsun diye nesneyi başka bir şeye dönüştürürler; nesneye “yeni kullanım değerleri” biçerler.

Tanju’nun ders niteliğindeki izahını özetlemeyi deneyecek olursak kavramlar arasındaki bağlantıyı yahut geçişi şöyle sıralayabiliriz: Mimari çalışmalarda tanımlı bir işlev vardır (örneğin mutfağın işlevi) ve mimarlar ilke olarak kullanım ve mekânın çakışmasını hayal eder. Bildiğimiz bir kullanıma kılıf biçmeye çalışırlar. Yani işleve ilişkin bir değişim yokken –örneğin sandalye hep aynı şey için kullanılırken– sürekli yeni sandalyeler tasarlarlar. Mimar yahut tasarımcı bir sandalyeniz varken bir başkasının ortaya çıkmasına imkân tanır. Dolayısıyla “mal” dediğimiz şey ortaya çıkar. Yani “meta”. Nesne nitel olarak değişmeden nicel olarak çoğalır. “Değişim değeri” de metanın, dolayısıyla modanın gündeme gelmesiyle birlikte tam bu noktada devreye girer. Bu aşamada ortaya çıkan yeni bir kavramı vardır Marks’ın: Meta fetişizmi. Temsiliyet meselesiyle doğrudan ilişkilendirilebilecek kavram da işte bu “meta fetişizmi”dir.

Bülent Tanju gündelik dilde sık kullanılmayan fetiş kavramının daha yaygın kullanılan akrabalarını çağırarak sözlerini sürdürdü: sembol ve simge. Bu noktada da konumuz olan “temsiliyet” ve “kullanım değerinin kapatılması” meseleleri devreye giriyor.

Bir nesne yahut metin, kullanma/okunma biçiminin sınırlandırılması, önceden belirlenmesi ve anlamının kapatılması sonucu fetiş halini alır. Halbuki nesne, durum yahut metinler üzerinden zaman geçtikçe yeni anlamlar ve başka kullanımlarla karşımıza çıkacaktır. Temsiliyet meselesi bir nesnenin olası tek anlamının/kullanımının olabileceği, bu anlamın üzerinde herkesin uzlaşabileceği yanılsamasıdır. Kimlik de bunun yaygınlaşmasının üzerine oturur.

Tanju, kavramsal altyapıyı kurduktan sonra mimaride temsiliyeti örneklendirmek üzere Taksim Meydanı’nın yeniden yapılanmasına odaklandı. Taksim erken Cumhuriyet döneminden bu yana sosyolojik, kültürel ve siyasi bağlamlarda çeşitli temsiliyet biçimlerine sahne olmuş bir meydan. Bu temsiliyet çoğunlukla ilkokul müsamerelerine adını verdiği haliyle basit anlamda “temsiller” olagelmişlerdir. Bir dönem kravat ve şapkayla gerçekleşen temsiliyet, sonraları siyasal ve kültürel eylemlere ve eğlence mekânlarına ev sahipliği etmesiyle değişik kılıklara bürünür. Görünen köy odur ki bugün Taksim’de yapılan yeni düzenlemeler ve yapılaşma buranın sermaye merkezli, popüler kültüre hizmet eden yeni bir temsiliyet biçimine ev sahipliği yapacağı anlamına geliyor.

Yeni bir gösteri/müsamere alanına dönüştürülmek üzere neden Taksim’in seçildiği hakkındaki görüşleriyle sözlerine devam eden Tanju, izleyicilerin soru ve görüşlerini dinleyip cevaplandırarak oturumu sonlandırdı.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir