Babalarını Tanıyamayan Çocuklar: Ayşecik, Sezercik, Ömercik ve diğerleri

Paylaş:

Sanat Araştırmaları Merkezi’nin Ekim ayında başlattığı “SanatHafıza” dizisinin dördüncü konuğu Ali Pulcu, Yeşilçam sinemasında hatırı sayılır bir başarı yakalayan ve “yıldız”laşan çocuk kahramanlar üzerinden günümüz sinemasıyla bir bağ kurdu.

Ayşecik, Ömercik ve Sezercik filmlerini Türkiye’de neredeyse bilmeyen yoktur. Bu filmleri izlemediyseniz bile, kolektif hafızamızda bir şekilde kendine yer edinen bu isimlere aşinayızdır. Küçük çocuk karakterlerin yıldız sistemi içerisinde ağabeylerinden ve ablalarından rol çalıp başrole geçmeleri ve dönemin Yeşilçam’ında yıldız statüsüne evrilmeleri ise sadece sinemanın değil, sosyolojinin ve psikanalizin de konusudur. Ali Pulcu da bu doğrultuda, bu filmleri analiz etmeden önce hafıza, tarih, psikoloji merkezli bir giriş konuşması yaparak, filmlerin değerlendirilmesine zemin hazırlayan temel alanlara değindi.

Hafıza ve bellek sözcüklerinin kökleri üzerinden Michael Haneke’nin Funny Gamesfilmiyle Atıf Yılmaz’ın Hıçkırıkfilmini paralel bir şekilde değerlendiren Pulcu, bu şekilde geçmişin sükunet ve rahatlığına karşın, günümüzün gürültülü ve kaotik yaşam şekli arasındaki tezatlığa atıfta bulundu. Bu atıf önemlidir; zira konuşmanın da başlığını oluşturan filmlerin neredeyse bir dönemle özdeşleştirilmesinin de nedenleri burada gizlidir. Pulcu yarattığı tezatla, Yeşilçam filmlerinin neden daha fazla sevildiğini sorgulama fırsatını da yakaladı. Nostalji duygusunun ötesinde, Yeşilçam filmlerine bir tür “tamlık” duygusu hâkimdir. Bu filmlerin içyapısını düşündüğümüzde, daire şeklinde bir tamlıkla kuşatılan bahsi geçen yapımlar, kahramanların olay örgüsü çerçevesinde yaşadıkları deneyimlerle tamlıklarını daha da güçlendirirler. Kahramanın başına ne gelirse gelsin, bütün anlatının mutlu bir sonla bağlanacağı ve kahramanın daha güçlü bir şekilde çevresindekilerle birlik oluşturacağı fikri güçlüdür. Filmlerde her zaman dışarıdan bu tamlık duygusunu tehdit eden bir dış faktör olurken, nihayetinde anlatı içinde bu tehdit uzaklaştırılarak, tamlık korunur. Yeşilçam filmlerinin heyulası bu tamlık duygusu üzerine kuruludur. Haneke filmlerinde ise, daire parçalanmıştır ve insanlar tamlık algısına sahip olmaktan uzaktır. Dairenin parçalanması, aslında “tamlık” duygusunun bir illüzyondan ibaret olduğunun ifşasına yönelik provakatif bir hamledir.

Bu minvalde değerlendirildiğinde, 60’lı ve 70’li yıllarda Yeşilçam’ın favori alt türlerinden biri olan “çocuk” kahramanlı filmler ile günümüz sineması arasında ciddi bir fark vardır. Gerek Haneke filmlerinde gerekse de günümüz Türk filmlerinde olsun, insan doğasına yönelik karamsar ve sinik bir bakış görülür. Eski filmlerde kötücül özellikler iyiliğin içinde eritilirken, günümüz filmlerinde ise tam tersi şekilde insan doğasının kötücül yanları daha baskındır. Ayşecik, Ömercik ve Sezercik’li filmler, aslolanın iyilik olduğu toplumsal bir yapıya gönderme yapmanın ötesinde, zaman içindeki değişime de atıf yaparak, psikanalitik okumalara da imkân sağlamaktadır. Pulcu’nun sunumunda kurduğu karşıtlık da bu anlamda, bu filmlerin sevilme nedenlerinin ötesinde, Türk toplumunun zaman içinde geçirdiği dönüşümü de ortaya koymaktadır.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir