Türkiye’de İslâmî İlimler

Paylaş:

TAM Sohbet programı çerçevesinde Otobiyografik Bir Anlatı serisinin on birinci programında, 1982-1994 yılları arasında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kurucu dekanlığı görevinde bulunan ve İslâm araştırmaları konularına giren çalışmaların öncülüğünü yapan isimlerden Prof. Dr. Salih Tuğ misafir edildi. Kendisi İstanbul’da geçen çocukluğundan, eğitim ve üniversite hayatından, mesleki tercihlerinin nasıl şekil aldığından, hocalarından ve özellikle Muhammed Hamidullah ile olan teşrik-i mesaisinden bahisle Türkiye’de ilahiyat fakültelerinin kuruluş sürecine ve bunun arkasındaki toplumsal ihtiyaçlara değindi.

1905’lerde İstanbul’a gelen baba tarafı Bolu-Geredeli olan Salih Tuğ, Aksaray’da Horhor Caddesindeki evlerinde dünyaya gelir. İlk tahsilini mahallede; örgün eğitimin dışında herkesin içinden geçtiği mahalle hayatıyla alır.  Herkesin, evindeki dinî hayat ve eğitimle bir hüviyet kazandığı o yıllarda; Laleli bürokratların, memurların yerleştiği bir muhitken Aksaray daha Anadolu kokar ve tam anlamıyla mahalle hayatı yaşanırdı. Aksaray’ın mahallelerinde, mahalle hayatının en önemli unsurlarından olan, ancak şimdi pek çoğu bulunmayan camiler vardı. İlk dinî terbiye de, evde ve mahalledeki bu tabii yaşantı içinde alınırdı. Salih Tuğ’un ilkokulu da Gureba Hüseyin Ağa Mahallesidir. İlk örgün eğitimi ise Yusuf Paşa Anaokulu’nda alır. Buradaki kazanımlarını “Biraz disiplini, insan içine çıkmayı, şarkı söylemeyi öğrendim” şeklinde ifade eden Tuğ, Aksaray İlkokulu ve daha sonra aynı binada kurulan Yenikapı Ortaokulu’nda ve Pertevniyal Lisesi’nde eğitimine devam eder.

Pratik şeylere merakı olduğu için; evdeki bütün saatleri bozduğunu, annesinin dikiş makinesini açtığını, Aksaray’da ve daha sonra taşındıkları Ahırkapı’da camilerin rakkaslı duvar saatlerini tamir ettiğini anlatan Salih Tuğ, pratiğe olan bu temayülü sayesinde lisede biyoloji dersinde laboratuar şefi olur ve tıbbiyeye gitmeye karar verir. O günkü şartlarda lisedeki başarı seviyesine göre üniversite ve bölümlere başvurulduğu için normal süreçte tıbbiyeye giremez ve dekandan Şubat’taki ara dönemde tıbbiyeye alınmak üzere söz alır. O süreçte de hukuk derslerini takip etmek için Hukuk Fakültesi’ne kaydolur. Bu hayatının dönüm noktası olur ve Şükrü Baban, Hıfzı Veldet, Ali Fuad Başgil, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Sadri Maksudi Arsal, Recai Galip Okan gibi hocaların ders anlatışlarından çok etkilenerek sosyal bilimlerde devam etmeye karar verir. Tuğ’un ifadesiyle Hukuk Fakültesi’nden ilahiyata kayma da başka bir kırılmadır kendisi için. İslâm hukuk tarihi çalışmak üzere Ezher’e gitmeye karar verir, ancak harp çıktığı için bunu gerçekleştiremez. Fuad Sezgin, Zeki Velidi Togan hocalarının uygun görmesiyle ve imtihanlarını vererek o sırada Edebiyat Fakültesi’nde yeni açılmış olan İslâmî Araştırmalar Enstitüsü’nde (İslâm Tetkikleri Enstitüsü) göreve başlar. Böyle bir enstitünün bu yıllarda açılmasını dinler tarihi çalışmaları için bir dönüm noktası olarak değerlendiren Tuğ, Zeki Velidi Togan’ın daha enstitü kurulmadan; 1951 yılındaki dünya müsteşrikler toplantısında kendisine hayran kalarak davet ettiği ve önce tarih bölümünde, kurulduktan sonra da İslâmî Araştırmalar Enstitüsü’nde dersler vermesini sağladığı Muhammed Hamidullah’ın danışmanlığında, “İslâm Vergi Hukukunun Ortaya Çıkışı” başlıklı doktora çalışmasını 1963 yılında tamamlar.

Gençliğinde sporla ilgilenir; kültürel muhitlere pek ilgi göstermez. Doktora sırasında da yabancı dillerle uğraşır; insanlarla, akademi camiasıyla ilişkiler kurmaya ve vasıflı bir şekilde tezi bitirmeye gayret eder ve bu süreçte kırk kadar kongreye tebliğci ya da gözlemci olarak katılır.

Tuğ’a göre, Türkiye’de 1933’ten itibaren din eğitimi alanında örgün eğitim yapan okul kalmamıştır. 1949 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kurulana kadar da bu durum devam eder. Türkiye’de kültür değişiminde devlet desteği önemli bir fonksiyon icra eder.

Sorular çerçevesinde devam eden sohbette ilahiyat fakültelerindeki müfredat değişikliği tartışmalarına ve faizsiz bankacılık sistemine dair yürüttüğü telif ve tercüme çalışmalarına de değinen Salih Tuğ, “Can bu tende oldukça boş durmamak lazım” diyerek sözlerine nihayet verdi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir