Fıkhî Mezheplerin Mahiyeti Üzerine: Kâfiyeci’nin el-Ferâh ve’s-Surûr’u

Paylaş:

Osmanlı dönemi risaleleri çerçevesinde Bilim ve Sanat Vakfı Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği program serisinin Şubat ayı konuğu Eyüp Said Kaya idi. “Fıkhî Mezheplerin Mahiyeti Üzerine” odaklanan bu oturumda Muhyiddin Muhammed b. Süleyman el-Kâfiyeci’nin (1386-1474) el-Ferâh ve’s-surûr adlı risalesi tartışıldı.

Risalenin yazarı hakkında Kaya’nın verdiği bilgiye göre, İzmir Bergama’da doğan Kâfiyeci, ilk olarak Saruhan beyliğinin çok yakınında bulunan Kütahya’da eğitim görür. Daha sonra eğitimini Osmanlı topraklarında ve Horasan’da devam ettirir. Horasan’ı müteakip Suriye ve Şam’a ve akabinde üç sene kaldığı Kudüs’e; ondan sonra da Mısır’a gider. Burada Berkûkiye Medreseleri ve Şeyhûniye Hankâhı’nda ilmî çalışmalarını sürdürür ve bu kurumlarda uzun süre çalışarak çok sayıda öğrenci yetiştirir. Suyûtî ve Sehâvî, Kâfiyeci’nin önde gelen talebelerindedir. Pek çok ilk dönem Osmanlı âliminde olduğu gibi, Kâfiyeci’nin ilim kariyeri, Osmanlı klasik dönemindeki ulema ağlarını göstermesi bakımından dikkate değer bir örnektir.

Kaya’nın dile getirdiği üzere, el-Ferâh ve’s-surûr adlı risalesinde Kâfiyeci, mezhep kavramını ele alarak, konuyu üç bölüm hâlinde tartışmaktadır. Bu eser, dört mezhebin asırlar boyunca devam eden anlamı üzerine yazılmıştır. “Mezhep ilmi” diye bir ilme ihtiyaç duyulduğunu ileri süren Kâfiyeci’nin çalışmasında bu inanca yönelik bir çabanın izleri görülmektedir. Nitekim eserde mezhep ilmi, fıkıh ve fıkıh usulü ilminin dışında yeni bir ilim olarak tasvir edilmektedir. Birinci bölümde mezhebin tanımı yapılarak, mezhebe dair temel kavramlar ortaya konmaktadır. İkinci bölümde mezhebe dair temel problemlere yer verilerek, özellikle âlim olmayan mukallitlerin mezhep karşısındaki durumu konu edinilmektedir. Üçüncü ve son bölümde ise dört mezhep imamlarının hayatlarına dair kısa bilgiler verilmektedir. Bu bölüm diğer bölümlere nispetle daha kısadır. Daha sonra Osmanlı ilim dünyası ile İslâm dünyasının diğer coğrafyalarını mukayese eden Kaya, Osmanlı dönemini fıkıh ilmi açısından ikinci klasik dönem olarak değerlendirmektedir. Kâfiyeci’nin eserini de ikinci klasik dönemdeki yeniden tasnif çalışmaları bağlamına oturtmaktadır. Kaya, II. Klasik dönem tartışmalarını anlatırken Osmanlı döneminde ilim çalışmalarının durgunlaştığı iddialarının da gerçeği yansıtmadığını ifade etmiş, Osmanlı ilim mirasının ancak bu dönemin anlaşılmasıyla tam manasıyla açığa çıkarılabileceğine dikkat çekmiştir.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir