İhvan-ı Müslim’in Geleceği*

Paylaş:

Küresel Araştırmalar Merkezi “Ortadoğu Konuşmaları” toplantı dizisinin yirmincisinde Exeter Üniversitesi İslam Araştırmaları Enstitüsü’nden Dr. Omar Ashour’u konuk etti. Ashour, Mısır’da darbe sonrası dönemde İhvan-ı Müslimin’in (Müslüman Kardeşler) pozisyonunu ve hareketin geleceğini geçmişine referanslarla değerlendirdi.

Ömer Ashour 2011’de yaşanan protestoların sivil-asker ilişkileri açısından önemli bir olay olduğunu vurgulayarak konuşmasını üç eksende şekillendirdi. Ashur konuşmasına iki temel soru ile başladı. İhvan-ı Müslimin’in 2013’te yaşanan darbeye kadarki süreçte yükselişinin temelindeki etmenler nelerdir? 1950’lerde ve 60’larda birçok “felaketle” karşılaşmasına rağmen 2013’ün Müslüman Kardeşler açısından en ağır yıkım olmasının sebebi nedir? Neden bu kadar keskin olmuştur bu darbe?

Sunumunun ilk kısmında belirli sorunsallara yer veren Ashour, Ortadoğu’da İslami hareketlerle otoriter rejimlerin ilişkilerindeki temel dinamiklere dair tespitlerini paylaştı. Otoriter rejimlerde  İhvan-ı Müslimin gibi bir İslami oluşuma karşı algı, rejimin varlığı için bir tehdit unsuru oluşturduğu yönünde şekillendirilir; bunun sonucu olarak da rejim hareketi tamamen ortadan kaldırmak yahut baskı kurarak yok etmek gibi bir amaçla hareket eder veyahut kontrolü sağlamak için hareketle ortaklık yapar. Buradan hareketle üzerine düşünebilecek çeşitli sorun alanları var. Bunlardan biri İhvan-ı Müslimin’in meşruiyetinin bölgede bulduğu desteğin rejim ve uluslararası kamuoyu üzerindeki etkisi. Bir diğeri ise, İhvan-ı Müslimîn’in 1970’lerden 2011’e dek yükseliş eğilimli bir desteğe sahipken bir anda varlığıyla siyasal bir sorun haline gelişi.

Ashour’a göre tarihsel olarak bakıldığında 1952-54 arasında İhvan-ı Müslimin azimle çalışmasına rağmen Cemal Abdülnasır ve dolayısıyla ordu bu oluşuma tehdit olarak bakıyordu. Bu da onların siyasal bir parti olarak yükselişini engelledi. Halbuki Nasır döneminde bireysel olarak İhvan-ı Müslimin’de yer alan kişilerden siyasi pozisyonlara atananlar olmuştu. Örneğin İhvan liderlerinden Ahmed Hassan El Bakhouri bakan olarak atanmıştı ancak İhvan bir organizasyon olarak kabul görmüyordu ve önü kesiliyordu. Organizasyon olarak yok edilmesi gereken bir unsur olarak görülüyordu. Enver Sedat dönemi ise daha farklıydı. Herhangi bir İhvan üyesinin hükümette yer alması söz konusu değildi ancak İhvan’ın örgütlenmesi konusunda anlaşma sağlanmış ve hükümetle ortaklığına izin verilmişti. Hüsnü Mübarek döneminde de siyasal alana girmeleri konusundaki tutum devam etti.

Diğer yandan Libya’da 1949’dan beri var olan İhvan 1968’de Tripoli ve Bingazi’de bazı organizasyonlar kurdu. Libya’da Kaddafi döneminde başka hiçbir oluşuma böyle bir hak tanınmamıştı. Suriye’de de 1940’larda başladı İhvan’ın yükselişi. İhvan parlamentoda bazı entelektüel ve siyasi figürler tarafından temsil ediliyordu. 1976-80 arası ise İhvan üyeleri Esad’a karşı savaştı. 1980 sonrası İhvan’a karşı baskı arttı ve 1982’de Hama’da ayırt edilmeksizin bir katliama maruz kaldılar.

2011 Mısır parlamento seçimlerine dönecek olursak; Ashour’a göre İhvan’ın bir darbe beklentisi yoktu ve darbe olduğunda buna hazırlıksız yakalandı. Ayrıca bu açıdan tecrübesiz de bir hareketti. Darbe sonrası Batı tarafından desteklenen bir arabulucuk girişimi oldu. Bunlardan en üst düzeyde olanı ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı William Burns tarafından yapıldı. Ashur’a göre darbe sonrası İhvan Cumhurbaşkanlığı pozisyonunu kaybetti, ve meclis dağıldı ancak daha yumuşak bir şekilde bu geçiş sağlanabilirdi. 

Omar Ashur darbe konusunda eski rejimin kimi hassasiyetlerinin etkili olduğundan bahsediyor. Bunlar arasında ABD ve İsrail’le ilgili dış politika konularında stabil durumu gözetmenin önemli bir yeri olduğuna değinen Ashour, bir diğer temel meselenin de üst düzey askerlerin ve askeriye çalışanlarının imtiyazlı konumunun korunması olduğuna dikkat çekti. Bu çerçevede askerin endüstrideki varlığının korunması önemli bir nokta. Zira askerin kontrolündeki endüstriyel üretimden vergi alınmaması sessizce norm halini almış durumda. Ancak Ashour, İhvan dahil siyasi aktörlerin çoğunun bu konularda yeterince hassas davranmadığını belirtti.

Meselenin diğer bir boyutu da bölgesel destek meselesi. İhvan çoğunluk tarafından tehdit olarak görüldü. Liberal kesimden bazıları İhvan’ın siyaset tarzını Vahabi tarzı siyasetle karşılaştırdı. Bölgesel anlamda anti-İhvancı bir söylem oluştu ve bu söylem darbe ve darbe yönetiminin uluslararası meşruiyet sağlamasında gözardı edilemeyecek bir etki yaptı.

Konuşmasının son kısmında, İhvan’ın orta ve üst düzey yöneticilerinin hapis yahut sürgün edilmesine rağmen, İhvan liderliğinin rejimin adaletle hareket ettiğine inandığında uzlaşmaya yanaşabileceğini belirten Ashour, Mısır’ın siyasi düzleminde parti politikası yürütmek için eski rejimin güvenlik hassasiyetlerinin ve asker-sivil ilişkilerinin gözetilmesinin siyasi açıdan doğru bir yöntem olacağını sözlerine ekleyerek konuşmasını sonlandırdı.

________

* Programın orjinal başlığı “The Future of Muslim Brotherhood”dur.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir