Aynı Adamın Öyküsü: İsmet Özel ve Partizan

Paylaş:

Küresel Araştırmalar Merkezi Tezat toplantılarının Şubat ayı konuğu Hüseyin Etil’di. Etil, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde hazırladığı “Carl Schmitt’in Partizan Teorisi Çerçevesinde İsmet Özel Şiiri’nin Sosyo-Politik Analizi” isimli yüksek lisans tezi ekseninde bir sunum gerçekleştirdi. Etil, sunumunda, Türk düşünce ve politik hayatında konumu son derece tartışmalı bir isim olan İsmet Özel’in tutarlı bir portresini savundu. Ona göre İsmet Özel hayatının belli dönemlerinde politik tutumu değişmiş tutarsız bir kişi değil, en başından itibaren belli endişeler ve gayeler doğrultusunda mücadelede vermiş partizan bir kişiliktir.

Etil öncelikle Türkiye’deki entelektüel ortamın İsmet Özel konusunda suskunluğunun dikkat çekici olduğunu belirtti. İlgili akademik ve entelektüel literatürün kısırlığından dem vurduktan sonra pek çok şiir antolojilerinde ve Türk şiiri eleştiri yazınında İsmet Özel’e hiçbir suretle yer verilmemiş olmasını vahim olarak nitelendirdi. Bu kritiğinin ardından ise tezinin genel çerçevesini ortaya koydu. Buna göre tez üç bölümden oluşmaktadır; i) teorik bağlamın inşa edildiği birinci bölüm, ii) pratik bağlamın inşa edildiği ikinci bölüm ve iii) poetik bağlamın inşa edildiği üçüncü bölüm. Bu üç bağlama yaslanarak Özel’in ürettiği metinlerin analizini gerçekleştirdi. Etil’e göre Carl Schmitt ile İsmet Özel’i birlikte analiz etmenin meşru gerekçelerinden önemli biri Almanya’nın modernleşme süreci ile Türkiye’nin hikâyesinin benzer problemler etrafında şekillenmiş olmasıdır. Feodalizmden kapitalizme; imparatorluktan ulus-devlete geçiş, kültür savaşları, kırın tasfiye edilmesi, kimlik ile yerin özdeşleştirilmesi, seferberlik kültürü, tinin hâlâ kana ve toprağa bağlı oluşu gibi temalar ekseninde benzer problematikler her iki ülkenin entelektüel politik konularını belirlemiştir. Etil tezin birinci bölümünde Schmitt’in politik teorisini bu sorunsallar içerisinden örmüştür. Schmitt partizan teorisini I. Dünya Savaşı’nın açtığı yeni bir çağ altında şekillendirmiştir. Bu savaş sonunda Schmitt’e göre savaşın doğası değişmiştir. Savaş “gerçek savaş” olmaktan çıkarak “mutlak savaş” biçimine bürünmüştür. Savaş kamu hukuku konusu olmaktan çıkarak özel hukuk haline gelmiştir. Modern Avrupa’yı tesis eden Avrupa Kamu Hukuku parçalanmıştır. Karasal egemenlik anlayışı deniz ve hava lehine genişletilerek yok edilmiştir. Kamu hukuku öznesi “düşman”ın yerini özel hukukun öznesi “suçlu” almıştır. Düşmanın moral değerlerle yaftalandığı yeni bir siyasal kültür oluşmuştur. Yeni oluşan siyasal kültür içinde artık siyaset ile devletin özdeşliğinin bir anlamı kalmamıştır. Dolayısıyla siyaset teorisinin “devlet” nosyonundan “siyasal olan”a doğru genişletilmesi elzem hale gelmiştir. Siyaset topraksızlaşmış, siyaset ile mekân arasındaki konvansiyonel ilişkiler iptal edilmiştir. Schmitt bu radikal dönüşümleri teorik sonucuna ulaştırır: Siyasal kavramı devletten önce gelir. Siyasalın kendinde formlarını araştıran Schmitt siyasalın kurucu kategorilerinin “dost” ve “düşman” olduğunu, siyasal soruşturmanın ise dost ve düşman soruşturmasından başka bir anlam ifade etmediğini belirtir. Bu formların işaret ettiği ise siyasetin asli sorunu olan “siyasal birlik” problemidir. Bir kollektivite içerisi (dost) ile dışarısı (düşman) arasında sınır çizgisini çekerek siyasal birliğini tesis etmektedir. Ona göre siyasal birliğin egemen formu “devlet” değildir. Devlet siyasallığın tarihsel biçiminin modern formundan öte bir şey değildir. Schmitt partizan teorisini de bu genel siyaset düşüncesi içine yerleştirir. Ona göre partizan “nomos”u dağılmış bir dünyanın öznesidir. Toprağa dayalı egemenlik anlayışına bağlı yegâne aktörüdür. Partizanın dört özelliği bulunur; politik angajman, toprağa bağlılık, düzensizlik ve hareketlilik. Schmitt partizan figürünü devrimci savaşçı ile karşıtlık içinde tanımlar. Devrimci savaşçı (Leninist partizanlar) bir ideal program ve evrensel fikir ekseninde mücadele ederken partizan kendi yaşam tarzını savunan bir savaşçı modelidir. Partizan belli bir toprak parçası üzerinde cisimleşmiş kolektif varlığın yaşam kurallarını ve hayat tarzını savunur. Mekânla politik bağını yitirmiş devrimci savaşçı ise evrensel değerler (insan hakları, eşitlik, özgürlük vb.) adına mücadele yürütür. Partizan teorisinde en önemli husus partizanın post-devlet dönemine ait bir figür olarak ideolojik karşısında nomotetik bir savaş pratiğini gündemleştirmiş olmasıdır.

 

https://www.youtube.com/watch?v=d1pX1VVB2aQ
Hüseyin Etil’in, 16 Şubat 2019 tarihinde gerçekleştirdiği sunum BİSAV TV’de yayınlandı. Etkinliğin kaydına ayrıca Bilim ve Sanat Vakfı Spotify, Apple Podcast ve Google Podcast kanallarından da ulaşabilirsiniz.

Etil ikinci bölümde Schmitt’in fikirleri çerçevesinde İsmet Özel’in tarihsel okumasına yöneldi. Schmitt’in analizini yaptığı dünyanın problemleri ve tavırları ekseninde İsmet Özel’in öyküsünü İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşmuş dünyanın durumu içine yerleştirdi. Ona göre İsmet Özel’i kuran çerçevenin ekonomi-politik iki koşulu vardır: Yeni sömürgecilik olgusuyla birlikte sosyalist devrimler ve ulusal kurtuluş mücadeleleri. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’nin kapitalistleşme ve Batıya entegrasyonu asli sorun olarak görülmelidir. 1947’de Truman Doktrini, 1948’de Marshall Yardımı, 1949 Avrupa Konseyi, 1951 NATO üyeliği ile politik; Dünya Bankası, OECD ve IMF gibi uluslararası kuruluşlar ile ekonomik bağımlılık ilişkileri derinleşmiştir. 1960’larda emperyalizme karşı girişilen ulusal kurtuluş mücadeleleri ve sosyalist devrimler dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de derinden sarsmıştır. Etil’e göre İsmet Özel için 1965 ile 1969 arasındaki bu konjonktür oldukça belirleyici olmuştur. Özel’in Evet, İsyan şiir kitabına damgasını vuran partizanlığın doğum koşulları bu genel iklimdir. Dönemin politik sosyalleşmesinin temel motivasyonu ulusal kurtuluşçuluğu hedefleyen anti-emperyalist mücadelelerdir. Ancak bu tablo 1960’la birlikte FKF’nin Dev-Genç’e dönüştüğü bir dönemeçte farklılaşacaktır. 1968 Prag Baharı’ndan sonra Türkiye’de emperyalizme karşı mücadeleden sosyalist topluma doğru ideolojik bir kayma gerçekleşir. Etil’e göre İsmet Özel’in Türkiye solu ile yol ayrımı bu süreçte gerçekleşir. Bu yol ayrımı partizanlar ile devrimci savaşçıların ayrımıdır. Bir yanda toprağının nomosu için savaşan partizan figür durur, diğer yanda ise evrenselci ideolojinin etkisi altındaki kozmopolitan devrimci savaşçılar. Etil benzer bir yol ayrımını Özel’in sonraları İslamcılarla da yaşadığını belirtti. Hayatının farklı dönemlerinde Özel’in tutarlı bir siyasal pratik ortaya koyduğunu ileri sürdü. Bu tutarlı konumu da nomos’u savunan partizanlık faaliyeti olarak çerçeveledi.

Üçüncü bölümde ise İsmet Özel’in şiirini Türk şiir çizgisi içerisinde değerlendirdi. Modern Türk şiirinin gelişim çizgisinin gelenekselden moderne, mazmunlardan somut insanın keşfine doğru olduğunu belirttikten sonra sonra bu çizgiyi üç evreye ayırdı; i) küçük insanın ironisi olarak Garipçiler, ii) küçük adamın trajedisi olarak İkinci Yeni ve iii) küçük adamın epiği olarak Halkın Dostları. Bu üç momentin sonuncusu içine yerleştirdiği İsmet Özel şiirinin partizanlığa hasredilmiş olduğunu ortaya koydu. Hatta şiirinin poetikasının da “ethos” ile “pathos” arasındaki ayrıma dayalı olarak partizanlaştığını kaydetti.

Hüseyin Etil sonuçta İsmet Özel’in çalkantılı politik ve entelektüel biyografisinin partizan kavramı etrafında tutarlı bir portresi çıkarılabileceğini ileri sürdü. Onun düşünce stilinin de cepheleşmeye dayalı olduğunu söyledi. Etil, İsmet Özel’in ideal değil nomos’a, pathos değil ethos’a, devlet değil millete, saray değil halka, birey değil topluluğa, roman değil şiire, zevk değil kavgaya, Che değil Fidel’e, ütopya değil topos’a, devrimci savaşçıya değil partizana yaslandığını ileri sürdü.

 

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir