Sâmiha Ayverdi’nin “İbrahim Efendi Konağı”

Paylaş:

Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi “Toplum, Mekân, Estetik” program serisinin dördüncü oturumunda konuşmacı olarak Esra Almas’ı misafir etti. Osmanlı İstanbul’unda köşk ve konak hayatının modern Türk edebiyatındaki yansımalarına odaklanan serinin bu oturumunda “hafıza, tahayyül ve mekân” bağlamında Sâmiha Ayverdi’nin İbrahim Efendi Konağı adlı eseri işlendi.

Sâmiha Ayverdi’nin geçmişe nasıl bakıp nasıl hatırladığı ve onun hatırlamalarının bize ne söylediğinin önemine dikkat çeken Almas, Pierre Nora’nın Hafıza Mekânları kavramına atıf yaparak hafıza üzerindeki vurgunun bir kayıp duygusundan ve o kaybedileni kaydederek muhafaza etme isteğinden kaynaklandığını belirtti. İnsanların bir şarkı, bir anı, bir kitap ile ve hatta müzeler inşa ederek hafızayı somutlaştırdığını ifade eden Almas, İbrahim Efendi Konağı’nın içinde barındırdığı nostalji duygusu ile aslında eve duyulan özlem imgesini kuvvetlendirdiğinin altını çizdi. Artık var olmayan veya hiç var olmamış bir eve duyulan bu özlemin güncellenen geçmiş anlamına gelen hafızada koruma altına alındığını söyleyen Almas, nostalji kavramı 18. yüzyılda patolojik bir sorunsal olarak ortaya çıksa da nostaljinin şiirselliğine bakıldığında hasretin sanata dönüştüğünü ve aynı zamanda hayatta kalma stratejisi içerdiğini vurguladı.

İnsani değerleri yalnızca düşünce ve deneyimlerin değil aynı zamanda mekânların da koruyup aktardığını belirten Almas mekânın düşleme ve tahayyüle etkileri bağlamında Gaston Bachelard’a atıfta bulunarak şöyle dedi: “Mekânın Poetikası’nda yazar daha çok iç ve dış diyalektikle evi sorgular, ruhu konut olarak görür. Evin en önemli özelliği onun düşlemeyi koruması ve barındırmasıdır. Ev, düş görmemizi sağlayan mekândır. Evleri, odaları hatırlayarak kendi içimizde konaklamayı öğreniriz. Ne tür mekânlar düş gördürür, şiiri hatırlatır?”

İbrahim Efendi Konağı’nda Ayverdi, çok farklı geleneklerden gelen binaların arasında suya ve ağaca odaklanır. Ağaçların dostluğu, insanlara kucak açması ve şehri şehir yapması Almas’ın sorusuna bazı cevapları da içermektedir. Ayverdi’nin konak, köşk, yalı anlatılarında vurgu tezyinattan ziyade daha çok bahçeleredir.

Romana adını veren konak yirmi beş odalı, haremlikli selâmlıklı küçük ölçekli bir yapıdır. İbrahim Efendi maliyede görevli bir devlet erkânı olduğu için konak da bir devlet dairesi gibi çalışır. Ölçeklerdeki değişikliğe rağmen dönemin konakları minyatür devlet işlevindedir.

Sâmiha Ayverdi konaktaki kahve ritüelinden bahsederken fincan dolabını açıp da şahıslara mahsus rengârenk fincanlarla karşılaşmasını bir çocuk bahçesiyle karşılaşma neşvesine benzetir. Sadece mekânın değil eşyanın da poetikasını yapar, eşyayı muhafaza eder.

Almas’a göre konak mikrokozmostur. Görünürde en gündelik işlerin bile bir usule ve ahenge bağlı olduğu bu konakta gelmekte olan çöküş hissedilmekte ve güzelin ardındaki kofluk kendini ele vermektedir. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu’nun tükenişi gibi.  Kaybolan bir aile kadar aynı zamanda bir devlettir de. Ayverdi’de aile de devlet de öne çıkan bir vahdet anlayışının ayrılmaz unsurlarıdır.

Eskinin kaybolmuş güzelliğine vurgu yapan Almas, bir şeyi severek yapmanın, bir yerde sevgiyle bulunmanın mekânları değiştireceğini belirterek ‘dış görünüşteki orkestrasyona rağmen’ konaktaki sevgi eksikliğinin ailenin ve aslında bir imparatorluğun da çöküşünün temelini hazırladığını ifade etti.

Ayverdi’nin “Mühim olduğu kadar hazin de olan konağın ölüm tarihiyle bir medeniyetin ölüm tarihinin de aynı zamana tesadüf etmiş olmasıydı. Evet, İbrahim Efendi Konağı’nda rengiyle şekliyle kokusuyla sayısız ve hesapsız çiçeklerinden bir çiçek açmış olan İstanbul medeniyeti de bu arada son nefesini vermiş ve tarihin hafızasına mâl olmuştu. İşte asıl zeval bulan, asıl inkıraz eden buydu.” sözlerine dikkat çeken Almas tüm bu kayıplara rağmen Ayverdi’nin çiçek benzetmesi yaparak bize bir tohum ektiğinin altını çizdi.  Eski yok olsa da geçmişin güzelliğinden neşet eden yeni temeller, yeni birlikteliklere dair umutların daima yeşermeye devam edeceğini belirtti. Almas, Ayverdi’nin ne kadar konağa ve geçmişe özlem duysa da artık İbrahim Efendi Konağı’nın devam edemeyeceğinin farkında olduğunu ancak geçmişi sevgiyle temellendirerek yeni bir gelecek inşa edebilme umudu ve imkânına da dikkatleri çektiğini ifade ederek bu umuda atıfla konuşmasını tamamladı.

 

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir