Hatıralarla Yakın Tarih-1: İttihatçı Bir Arap Aydınının Hatıraları
Cebel-i Lübnan mıntıkasında nüfuzlu bir Dürzi ailesine mensup olan Şekip Arslan, Osmanlı birliğinin devamı idealine gönül vermiş ve 1923’e kadar Osmanlı birliğinin devamına yönelik çalışmalarına devam etmiştir. Bu tarihten sonra bu idealin sürdürülemeyeceğini görerek Arap dünyasının birliğini sağlamak ve Batılı devletlerin Araplara yönelik sömürgeci politikalarına engel olmak için mücadele etmiştir. Söylemi ideolojik anlamda daralmakla birlikte İslâmcı ton ve vurgu, her zaman Şekib Arslan’ın düşüncesinde ön planda olmuştur.Arslan, Osmanlı Devleti unsurları arasında cinsiyet asabiyesini reddetmiş, İslâm asabiyesini savunmuştur.Vilayetlerde merkezî yönetimin güçlü olmasının özellikle sömürgeci güçlerin Arap topraklarına yönelik planlarının gerçekleşmesini engelleyeceğini belirten Şekib Arslan, Suriye ve Lübnan’da II. Meşrutiyet sonrası ortaya çıkan adem-i merkeziyetçi hareketleri, merkezî yönetimin zayıflamasına yol açacağı ve yabancı nüfuzunu artıracağı gerekçesi ile eleştirmektedir. I. Dünya Savaşı sonrası yazdığı bir kitapta, Arap topraklarında kurulan manda yönetimlerinin sebebi olarak bu dernekleri göstermekte ve bunların faaliyetlerini eleştirmektedir. Bu anlamda kendisi sıkı bir merkeziyetçidir.“Hatıralarla Yakın Tarih” programı çerçevesinde okuyup tartıştığımız Şekib Arslan’ın hatıraları yakın dönem Osmanlı tarihi açısından büyük önem arzeden bir kaynak niteliğindedir. Özellikle I. Dünya Savaşı dönemi Osmanlı Arap vilayetleri üzerine önemli bilgiler içermektedir. Döneme tanıklık eden birçok Arap aydınının tersine entegrasyonculuğu savunması ve döneminde gerçekleşen olaylara dönemin aydınlarından farklı bir bakış açısıyla yaklaşması bakımından farklı bir yerde durmaktadır.Arslan’ın I. Dünya Savaşı sırasındaki en tartışmalı olaylardan olan Şerif Hüseyin İsyanı’na ilişkin değerlendirmeleri, onun entegrasyoncu-ittihatçı çizgisini göstermesi açısından dikkate değerdir. Arslan’a göre, Cemal Paşa’nın icraatları ile Şerif Hüseyin isyanı arasında herhangi bir bağlantı yoktur. Zira Şerif Hüseyin zaten önceden İngilizlerle anlaşmıştı ve fırsatını bulduğu anda Osmanlı Devleti’ne isyan edecekti. Arap sorununun Cemal Paşa yüzünden çıktığı, Paşa ileri gelen Suriyelileri ve edebiyatçıları öldürmese Şerif Hüseyin’in devlete isyan etmeyeceği söylentilerinin aslı yoktur. Ona göre Şerif Hüseyin’in İngilizlerle bağlantısı ve devlete isyan düşüncesi Sultan Abdülhamit dönemine kadar gider (Arslan, 192). Cemal Paşa da bu isyan konusunda neredeyse aynı değerlendirmeleri yapmaktadır. Cemal Paşa’nın makamında bulunduğu bir sırada Şerif Hüseyin isyanına yönelik olarak şu değerlendirmeleri yaptığını belirtmektedir:“Bir gün Cemal Paşa’nın makamında bulunuyordum. O sırada Şerif Hüseyin devlete isyan etmişti. Cemal Paşa bana dönerek: ‘Görüyorum ki Araplar kâfir korumasına girmeye razı olmuşlar’ dedi ve Arapların ihanet ettiklerinden dem vurup buna karşılık verilmesi gerektiğini söyledi. Karşımdakinin Cemal Paşa gibi meşhur bir zorba olduğunu ve kılıcı elinde tuttuğunu unutarak, daha sözünü bitirmeden itiraz ettim ve: ‘Niye böyle söylüyorsunuz? Şerif Hüseyin bütün Arapları temsil etmez ki! Suriye ve Irak’taki yüz binlerce Arap’ın sizinle aynı safta çarpıştığını görmüyor musunuz?’ dedim.” (Arslan, 140)Şerif Hüseyin isyanını bu şekilde eleştiren Şekib Arslan İttihatçıların önde gelenlerinden ve dönemin Suriye genel valisi olan Cemal Paşa’yı da zorbalık ve Suriye’yi Türkleştirmeye çalışmakla suçlamaktan geri durmamıştır. Özellikle Cemal Paşa’nın yaptığı idamlar ve sürgünler Şekip Arslan’ın en çok eleştirdiği konulardır. Bunu da yine entegrasyoncu bakış açısıyla bağdaştırarak anlamlandırabiliriz. Zira kendisi Cemal Paşa’nın icraatlarının Araplar ile Türkler arasındaki bağları zayıflatacağını ve Arapları Türk idaresinden soğutacağını, dolayısıyla entegrasyonu imkânsız hale getireceğini düşünmektedir.Son tahlilde Şekip Arslan’ın hatıraları hem entegrasyonu-İttihatçı düşünceyi anlamak hem de o dönemde birçok tartışmalı olaya tanıklık etmesinden dolayı birinci el bir tarih kaynağı olarak büyük bir önem arz etmektedir.