Modern Döneme Geçişte İslâmî İlimler Tasavvuru-5:İhya ile Modernizm Arasında Fıkıh / Fıkıhtan İslâm Hukukuna: Osmanlı Hukuk Düşüncesinde Dönüşüm
MAM’ın düzenlediği “Modern Döneme Geçişte İslâmî İlimler Tasavvuru” tartışmalı toplantılar serisinin beşincisinde Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi araştırmacılarından Dr. Eyyüp Sait Kaya ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Araştırma Görevlisi Dr. Sami Erdem, modern döneme geçişte fıkıh ilminin durumunu konu alan sunumlar yaptılar.İlk konuşmayı yapan Kaya, “İhya ile Modernizm Arasında Fıkıh” başlıklı sunumunda önce 18. asırda ortaya çıkan ihya hareketlerinin özelliklerini anlattı, sonra da modernist yaklaşımların görüşlerini sıraladı. Modernizmden önce karanlık çağın hakim olduğu şeklindeki görüşü eleştiren Kaya, bilakis bu dönemde tüm İslâm coğrafyasında yoğun bir hareketlilik bulunduğunu söyledi. Bu hareketlere öncülük edenler arasında Dihlevi, Şevkani, Osman dan Fodio ve İbn Abdülvehhab sayılabilir. Toplumu fıkıh düzenlediği için İslâm toplumlarının o günkü haline fıkıh üzerinden tepki gösteren bu hareketler, “bidatları ve taklid tavrını ortadan kaldırma, sünneti ve ictihadı ihya etme” şeklinde bir ortak görüşe sahiptir. Bu hareketler İslâm dünyasının Hindistan, Hicaz, Yemen ve Nijerya gibi çevre bölgelerinde ortaya çıkarken, İstanbul ve Kahire gibi merkezlerde bu ictihad ve ihya söylemine çok rastlanmadıysa da “selefe dönüş ve müteahhirini zemmetme” tavrı buralarda da görülmüştür. Bu çerçevede Ebu Yusuf’un Kitâbu’l-Harâc ve es-Siyerü’l-Kebîr isimli eserlerinin Türkçeye çevrilmesine, el-Harâc’ın şerhedilmesine ve Kudurî’nin klasik metni el-Kitâb’ın Abdülgani el-Guneymî el-Meydanî tarafından el-Lübâb adıyla ve hadislerle irtibatı kurularak şerhedilmesine işaret edilebilir.Bu bağlamda “selefe, mütekaddimîne dönüş”ün, modernizm öncesi dönemin ortak temayülü olduğu söylenebilir. Batı’ya gidip okumuş bir münevver takımı ortada yokken, doğan bu hareketlerin içeriden bir eleştiri ve cevap çabası teşkil ettiğini ve bu hareketler arasında yakın ve kuvvetli ilişkiler bulunmadığını da belirtmek gerekir.Modernizmin İslâm dünyasına gelişi, aklî ve fıkhî istidlalleri etkilemiş ve modernizmle gelen banka, anayasa, şura, kadın vb. meseleler de fıkhın meseleleri haline gelmiştir. 19. asırda ortaya çıkan modernist hareketler ise kendilerini nevzuhur teşebbüsler olarak göstermekten ziyade 18. asrın ıslah, tecdit isteyen, taklid karşıtı, ictihad taraftarı ve ihyacı alimlerine ve hareketlerine atıfla meşruiyet kazanmaya çalışmışlardır. İslâmî ilimlerin, özellikle de fıkıh ve fıkıh usulünün nasların anlaşılmasının önünde bir engel teşkil ettiğini öne süren Afgani – Abduh – Reşit Rıza çizgisi, amacını “taklid zincirinden kurtulmak ve dini, ihtilafların olmadığı selef dönemine döndürmek” olarak ortaya koymuştur.Tarihi, özellikle de İslâmî ilimler tarihini yeniden yazan ve bu amaçla kendi kanunlarını tespit etmeye yönelen modernist hareket, ortak özellikleri (1) İslâm medeniyetinin esas gelişim çizgisine temelden itirazlar getirmek (İbn Hazm’ın el-İhkâm ve el-Muhallâ’sı gibi) ve (2) maslahata yoğun vurguda bulunmak (Şâtıbî’nin el-Muvâfakât’ı gibi) olan bir kütüphane inşa etmiştir. Böylece yeni bir kaynak ve otorite silsilesi belirlenmiştir. Modernist hareketin bir diğer özelliği de fıkıh kavramlarına Batı’dan karşılık bulma çabasıdır. Mesela şuranın ‘demokrasi’ ile, mudarebenin ‘sigorta’ ile ilintilendirilmesi bu çabanın bir sonucudur. Kaya, sözlerini, modernist hareketin İslâmcı toplumsal hareketlere bıraktığı mirasa işaret ederek bitirdi.“Fıkıhtan İslâm Hukukuna: Osmanlı Hukuk Düşüncesinde Dönüşüm” başlıklı sunumuyla ikinci konuşmayı yapan Sami Erdem ise, Mecelle’nin modern döneme geçişteki anahtar rolüne işaret etti. Bu bağlamda Mecelle, fıkıh kitabından kanun kitabına geçişin dönüm noktasını teşkil etmektedir. İctihad kavramına yeni bir açılım getiren İslâm modernizminin, aynı zamanda yeni bir fıkıh tarihi, yeni bir usul ve yeni bir ictihad peşinde olduğunu söyleyen Erdem, yeni ictihad telakkisinin modernistlerle sınırlı kalmadığına, muhafazakârlarda da görüldüğüne işaret etti. İctimaî fıkıh tartışmalarından da bahseden Erdem, Mecelle’de çok baskın olmayan ama zamanla artan örf vurgusunun, fıkhın kaynak hiyerarşisini alt üst ettiğini, nasların yerine örf ve adetin konulmaya çalışıldığını dile getirdi.Toplantı, soru cevap faslıyla sona erdi.