Çok Yönlü Bir Âlim: Molla Câmî ve Entelektüel Etkisi (1414-1492)

Paylaş:

Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Tez-Makale Sunumlarının 70. konuğu “Jami (817-898/1414-1492): His biography and Intellectual Influence in Herat” adlı doktora tezini Chicago Üniversitesi’nde tamamlayan Ertuğrul Ökten idi. Sunumuna Molla Câmî’nin biyografisine, Herat, Horasan ve Maveraünnehir bölgesindeki etkilerine ve bölgenin siyasî ve kültürel özelliklerine değinerek başlayan Ökten’e göre, 1414-1492 yılları arasında yaşayan ve daha çok şairliği ve edebi karakteriyle bilinen Câmî, aslında mühim bir düşünürdür.Tezinin ilk üç bölümünde Câmî’nin biyografisini detaylı bir şekilde işleyen Ökten, son üç bölümde de entelektüel yönünü mercek altına almaktadır. Timur döneminin iki ayrı ilmî geleneğine dikkat çeken Ökten, Cürcânî ve Taftazânî okulları arasındaki problemli tartışma konularının henüz anlaşılamadığını ve araştırmacıların bu yönde yapılacak çalışmalara şiddetle ihtiyaç duyduğunu dile getirdi.Bu iki gelenekten beslenen ve kendine has bir felsefî duruş sergileyen Molla Câmî’nin yaşadığı yıllar Herat bölgesinin zirveye çıktığı yıllardır. Kadızâde-i Rûmî, Ali Kuşçu, Kâşî gibi düşünürlerin yetiştiği en önemli ilim merkezlerinden Uluğ Bey Medresesinde yıllarca kalan Câmî, ilk eserini Herat’ta 1444 yılında Muhammed Parsa’ya ait Kur’an tefsirinin tercümesini yaparak ortaya koymuştur. Icî’nin Mevâkıf’ı üzerinden Ali Kuşçu ile yaptığı tartışma sonucunda Kuşçu’nun takdirini de kazanmıştır. Dönemin yöneticilerine çok yakın durmayan Câmî’nin ömrünü sürdüğü yıllarda Uzun Hasan, Sultan Ebu Said ve Hüseyin Baykara gibi yöneticiler de bu tartışmaların aktif birer üyesiydi. Ancak kırklı yaşlarında Nakşibendî tarikatına intisap eden Câmî, bu tarîkin gereği olarak kendi maişetini kendi karşılıyor ve hükümdarlara yakın durmuyordu. Şeyhi Sadeddîn-i Kâşgarî’nin vefatından sonra Hâce Ubeyullah Ahrâr’a intisap eden Câmî’nin, Lâmiî Çelebi tarafından tercüme edilen ve Osmanlı menakıbnâme literatürü içerisinde merkezi bir yeri olan Nefahâtü’l-Üns adlı eseri zamanla halkın el kitabı haline gelmiştir. Câmî, bu eserle İbn Arabî’nin tasavvufî doktrindeki yerini ve Ekberî Okulun takipçilerini belirgin hale getirmişti. Bu durumun önemini vurgulayan Ökten’e göre, Câmî bu eserle tasavvuf tarihinin kurgusunu değiştirmiştir.Bu minvalde sorulması gereken ve araştırmacıların himmetini bekleyen bir diğer problematik de Horasan ve Maveraünnehir Nakşiliği arasındaki temel sorunların ve tartışmaların vuzuha kavuşturulmasıdır. Herat ve Semerkant bölgelerine yönelik mikro tarih çalışmaları bu meselelerin anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Câmî Nakşibendî tarikatının günümüze ulaşmasında kilit rolü üstlenmiştir. Nefahâtü’l-Üns adlı eseri kadar olmasa da Şevâhidü’n-Nübüvve adlı eseri Nefahât’inmütemmimi sayılabilecek mühim bir eserdir.Herat’taki edebi faaliyetlerden de bahseden Ökten, bu bağlamda muammanın, yaniiçerisinde müphem ifadeler taşıyan ve şairlerin bilmecemsi tarzda yazdığı manzum eserlerin bu bölgede geliştiğini belirterek Hâfız’ın gazel yazmada son noktayı koyduğunun herkes tarafından kabul edildiğini vurguladı. Ayrıca, Çağatayca’nın kültür dili olması için de bu dönemde yoğun bir gayret gösterilmiştir. Büyük Türk Şairi Ali Şîr Nevâî (ö. 906/1501) de Muhâkemetü’l-Lugateyn adlı eserini bu minvalde kaleme almıştır.Ökten, Câmî’nin bugün de bölge halkının gönlünde büyük bir veli olarak yaşadığına ve kabrinin hâlâ insanların şifa için ziyaret ettikleri bir ziyaretgâh olduğuna işaret ederek sunumunu bitirdi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir