İslâmî İlimler 10 İhvan’dan Cüheyman’a Suudi Arabistan ve Vehhabilik
İhvan’dan Cüheyman’a: Suûdi Arabistan ve Vehhabilik, İmamet Mücadelesi ve Haşimoğulları ve Geçmişten Günümüze Kâbe’nin İşgal Tarihi adlı eserleri kaleme alan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Mezhepleri Tarihi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara, özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından uzun süre gündemden düşmeyen, ancak hakkında çok fazla şey bilinmediği için ekseriyetle Batı’dan tercüme ve çarpıtılmış malumatlarla yorumlar yapılan Suudi Arabistan, bu ülkenin resmî ideolojisi Vehhabilik ve el-Kaide benzeri yapılanmalarla ilgili oldukça önemli ve kapsamlı bir sunum gerçekleştirdi.Büyükkara konuşmasında, gerek ilk iki Suudi devletini (1744-1818 ve 1822-1891), gerekse yirminci yüzyılda kurulan Suudi Arabistan’ı din-devlet (yani Vehhabi-Suudi) ilişkileri temelinde ele aldı. Bu çerçevede Büyükkara özetle şunları söyledi:Muhammed b. Abdulvehhab ile Muhammed b. Suud arasındaki Dir’iye İttifakı (1744), bugünkü Suudi devletinin ve din-devlet (ulema-ümera) ittifakının temellerinin atıldığı ilk olaydır. 1700’lerde ortaya çıkan Vehhabilik, “zâlim ve günahkâr da olsa yönetime itaat” gibi kuvvetli bir geleneğe sahip olan Ehl-i Hadis/Hanbelî/Selefî düşünce ve pratik içinde, “iyiliği emredip kötülükten nehyetme” ilkesinin abartılmasından kaynaklanan, aşırılıklarıyla öne çıkmış ekol içi fikrî ve amelî bir kırılmadır. Vehhabi-Suudi ittifakı ile birlikte Ehl-i Hadis’in klasik “devlete itaat” duyarlılığı tekrar rayına otururken, Vehhabilik Suudi devletlerinin kuruluş aşamalarına ciddi katkılar sağlar.Bu noktada, üçüncü Suudi devleti yolunda ilk adım olarak 1902’de Riyad’ı (Necd bölgesini) alan Abdülaziz b. Suud, 1913-25 arasında çevre bölgeleri topraklarına katarak bugünkü Suudi Arabistan sınırlarına ulaşırken; ona en büyük katkıyı, 1912-13’te kurulmaya başlayan “hicre”lere yerleştirilen dinî ve militer bir güç olan “İhvan-ı Necd” sağlar. Fakat bugünkü sınırlara ulaşılmasının ardından (ki daha ötesi İngiliz ve Fransız idaresi altındaki Arap toprakları idi) aşırılıkları ile rahatsızlık uyandırmakta olan ve cihadın devamı için bastıran İhvan, her ihtilalin kendi çocuklarını yemesi misali, İngilizlerin de yardımıyla İbn Suud tarafından 1929-30’da tasfiye edilir. Nitekim İhvan’ın hiç hoşlanmadığı Şiileri ve Hicazlıları vatandaş yapan ve İngiltere ile ittifak kuran Suudi yönetiminin böyle bir tasfiyeye gitmesi kaçınılmazdır.“Sahih akidenin yerküreye yerleşmesi” noktasında Suudi Arabistan’ı bir merkez olarak gören Selefi-Vehhabi çevrelerde İhvan’ın tasfiyesi tam bir hayal kırıklığı yaratır. 1700’lerden beri varolan ve o dönemde İhvan-ı Necd ile temsil edilen din-devlet ittifakı bozulur (bunun önemli bir misali, 1979’da İhvan’ın yeni versiyonu olan Cüheyman hareketinin Suudi rejimine karşı iki hafta boyunca Kâbe’yi işgal etmesidir). Yine de Suudi yönetimi hiçbir zaman dayandığı aslî güce sırtını dönmez; devlete bağlı ulema vasıtasıyla statükocu Vehhabilik muhafaza edilir. Bugün dahi Kraliyet’i koruyan “Milli Muhafızlar” sadece Necd kabilelerinden (sadık İhvan’dan) seçilmektedir.Öte yandan Suudi yönetimi, dışarıda önce İngiltere’nin ve 1950’lerden bu yana da ABD’nin isteklerine boyun eğme zorunluluğu ile içeride Vehhabi-dindar halkın bundan duydukları rahatsızlık arasında hep bir ikilem yaşar. Bu noktada, Usame b. Ladin’in 1990’larda verdiği cihad fetvasında da zikrettiği üzere, baba Abdülaziz b. Suud İngilizleri devreye sokarak ilk Filistin direnişini kırdırıp birinci kıbleyi (Kudüs’ü) işgalcilere teslim etmekle, oğul Fahd ise 1990’da ikinci kıbleyi işgalcilere (ABD’ye) açmakla suçlanır.İhvan’ın düşünce ve pratiğinin yeniden canlandırılması ve ona yapılan ihanetin hesabının sorulması gerektiği kanaati, cihadî-selefî yapılanmalarla günümüze kadar taşınır. Buna karşılık devlete entegre edilen statükocu Vehhabilik/Suudi Selefiye ise, İhvan’ı ve el-Kaide gibi cihadî grupları, devlete itaatkâr geleneksel Ehl-i Hadis/Selef çizgisinden ciddi bir sapma gösterdikleri için fırka-i nâriye yani cehennemlik fırka olarak görür. İhvan geleneğinin temsil ettiği cihadî-selefî muhalefet ile devleti meşru gören geleneksel Suudi-Selefi gruplar arasındaki çekişme, bugün sadece Suudi Arabistan’ın dış politikasında gözetilen bir denge unsuru değil, dünyadaki selefî yapılanmaların rotalarını da belirleyen bir faktördür. Dünyanın her yerinde selefî akımlar iki kampa bölünmüş durumdadır ve her biri bir diğerini bidatçilikle suçlamaktadır.Bu konuşmayı merak edenler Büyükkara’nın İhvan’dan Cüheyman’a: Suûdi Arabistan ve Vehhabilik adlı kitabını okuyabilirler. Modern Ortadoğu’nun geçmişini ve bugününü, Suudi Arabistan’ın tarihini ve rejim yapısını, Vehhabi-Selefi hareketleri ve el-Kaide tarzı cihadî yapılanmaları anlamaya çalışanlar ve bu konuda kalem oynatanlar da Büyükkara’nın çalışmalarını takip etmelidir.