Romen Ortodoks Kilisesi’nin Ulusötesi Rolü: İtalya Örneği
“Avrasya Konuşmaları Din, Kimlik, Siyaset” başlığı altında yapılan ikinci söyleşide, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyelerinden Dr. Suna Gülfer Ihlamur’la, İtalya Trento Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde 2008 yılında Gianfranco Poggi’nin danışmanlığında tamamladığı “The Romanian Orthodox Churches in Italy: The Construction of Romanian-Italian Transnational Orthodox Space” başlıklı doktora çalışması bağlamında Romen Ortodoks Kilisesi’nin ulusötesi etkisi, İtalya örneği üzerinden tartışıldı.Ihlamur çalışmasının kuramsal iskeletini oluştururken üç alanı kullanmış: Din sosyolojisi, ulusötesi göç çalışmaları ve küresel dinler sistemi.Din sosyolojisi başlığı altında dinlerin tarih boyunca kendini sürekli yeniden inşa eden yapısı içinde “kurumsallaşma” özelliğine değinilerek, kilise, cemaatler, örgütlenmeler ve dinin tarihî, dinamik ve ulusötesi bir kimliğe bürünmesi tartışıldı.Dinin ulusötesi bir kimliğe sahip olmasındaki en önemli etken ulusötesi göçlerdir. Göçmenin birden fazla bağlamda varolduğu, göçle birlikte farklı bağlamları birbirine bağladığı en önemli alan kuşkusuz dindir. Bu bağlamda, Romen göçlerinin 1993’ten sonra Almanya ve Avusturya ayağının kesilmesi, İtalya’nın onları vizesiz kabul etmesi ve ülkeye vizesiz girmiş göçmenleri affetmesiyle Ortodokslukta ulusötesi bir alan oluştu.Ihlamur, üçüncü olarak, Ortodoksluğun küresellikle olan ilişkisine değindi. Ortodoksluk, Katoliklikten farklı olarak merkez-çevre ilişkileri yerine daha karmaşık ağlar ve ilişkilere kendi jeopolitik özelliği olan ‘‘symphonia’’ (dünyevî ve ruhânî güçlerin bir arada olması) ile cevap vermiştir. Bu noktada Huntington’ın Ortodoksluğun dünyeviliğine vurgu yaptığı ünlü sözü tekrar edildi: ‘‘İslam’da Sezar Tanrıdır, Çin ve Japonya’da Tanrı Sezardır, Ortodoksluk’ta Tanrı Sezar’ın küçük yardımcısıdır.’’Romen Ortodoks Kilisesi’nin yeniden inşası 1989’dan sonra İtalya sınırları ötesine geçti. Şu anda, Paris, Almanya, Amerika merkezli metropolitler, piskoposluklar aracılığıyla İtalya’yla birebir etkileşim içindedir. Ayrıca, yerel kiliselerin kendi içlerinde bir özerkliği de var ve bu özerklik genelde kadınlar komitesi ve idârî işler konseyi olmak üzere ikiye ayrılır. Mevcut koşullar ve kanun hükümleriyle şekillenen bu özerklik sadece dinî gereklere göre değil, aynı zamanda içinde bulunulan bağlamlara göre de dengelenir.Sunumun devamında, kilise ile devlet arasında genelde ‘‘concordance’’ ile kurulan ilişki üzerinde duruldu. Osmanlı Devleti’nin gücüyle Fener Rum Patrikhanesi’nin gücü arasında tarihsel süreçte doğru orantılı bir ilişki olduğu söylendi. Moldovya’da bulunan biri Bükreş’e biri Rusya’ya bağlı iki kilise arasındaki işbirliği ve çatışmalardan bahsedildi. Romanya’daki Çavuşesku yönetiminin kiliseyi milliyetçiliği geliştirmek için kullandığı ve etnik kimliğin dil üzerinden sağlandığına vurgu yapıldı.Ihlamur, sunumunun son kısmında, İtalya’da yaptığı alan araştırmalarından bahsetti ve gözlemlerini aktardı. Bu bağlamda Ortodoksların ve Katoliklerin ayinlerini farklı günlerde aynı kilisede yaparak ortak bir alanı kullandıklarından bahsetti. Ihlamur’un yaptığı araştırmaya ve gerçekleştirdiği birebir konuşmalara göre, kiliseler tek aktör değildir. Ayrıca, Romen devleti, seküler ve dini örgütlenmeler ile de ekonomik sıkıntılara rağmen Ortodoksların görünürlükleri artıyor, kalıcılığı arttırmak için yeni kiliseler inşa ediliyor. Romen Ortodoks Kilisesi’nin gücü göçlerle artmaya devam ediyor ve kendilerini yeniden dinleriyle tanımlayan Ortodoksların sayısı hızla artıyor.Suna Gülfer Ihlamur’un bir tarafıyla teoriye diğer tarafıyla gözleme ve alan araştırmalarına dayanan zengin içerikli ve ilgi çekici sunumu sorular ve tartışmalarla sona erdi.