Fotoğraf ve Zaman

Paylaş:

Sanat Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen “Fotoğraf Neyi Anlatır” başlıklı Yuvarlak Masa Toplantılar serisinin ilk konuğu Kamil Fırat idi. Fırat, 1986 yılında mezun olduğu Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümü’nde ders vermeye devam ediyor. Kapadokya, Kubbeler, Ufka dair, Pervane, Kıyı ve Kök isimli sergi çalışmalarına imza atan ve yurtdışında da pek çok sergiye katılan Fırat’ın fotoğrafları Belçika Anvers Fotoğraf Müzesi koleksiyonuna ve Almanya’da Bochum Müzesi koleksiyonuna dâhil edildi.

Programa Kamil Fırat’ın fotoğraf projelerinden bir kısmının izlenmesiyle başlandı. Sözlerine Agustus’tan “Zaman bizim bedenimizdir” alıntısını yaparak başlayan Fırat , “içinde yaşadığımız zamanın birer temsilcisi olduğumuz” düşüncesini dile getirerek zamana verdiği önemi vurgulamış oldu.

Fırat, Batı Medeniyetinin aksine simetrinin Doğu’da önemsendiğine ve bunun anlatım biçimlerine de yansıdığına dikkat çektikten sonra Osmanlı tarihinin, kültürünün de formunu ve estetiğini dairesel ve döngüsel ifadelerle anlatmanın gerekliliğini dile getirdi. Fotoğrafta bu anlatımı ve bu anlatımdaki estetiği göstermek için kullanılan malzemelerin sınırlı ve yetersiz olduğunu düşündüğünü ve bunu bir problem olarak gördüğünü söyleyen Fırat, Tarkovski’nin “Söyleyecek bir cümlen varsa çözüm bulursun” cümlesinde anlattığı gibi, bu duruma çözüm bulmak için yeni formatta bir makine yaptığının ve Kubbeleradlı çalışmasındaki fotoğrafların bu makine ile çektiği bilgisini verdi.

İçinde bulunduğumuz zamanın gerekleri olarak çevremizde duran elektrik ve telefon telleri, levhalar gibi çoğu kişinin fotoğrafta olmasını istemediği nesnelerin zamanın birer göstergesi olduğunu düşünen Fırat, bu tür zaman göstergelerini kabul edemeyen fotoğrafçıların zamandan kaçtıklarını ve yüz yıl sonra bakıldığında hangi zamanda çekildiği fark edilebilen fotoğrafların değerli olduğunu ifade etti. Fotoğrafçının “şimdiki zamanın farkında olan” diye bir özelliğinin olduğunu, nefes almak gibi zamanı hissetmesi ve zamanın göstergelerinin peşinde koşması gerektiğinin altını çizdi.

Kompozisyon ağırlıklı ve belli ölçülerde çekilen fotoğraf çalışmalarında kimliğin yok olma tehlikesine vurgu yapan Fırat, sürekli böyle bir tavır içinde olduğumuzda, tüm fotoğrafların aynılaşacağına dikkat çekti. Ayrıca “Ben böyle gördüm” gibi keyfi bir söyleme mani olmak ve izleyicinin eserden uzaklaşmasını engellemek amacıyla fotoğrafçının çektiği fotoğraflara ipuçları koyması gerektiğini, bunun yanında bir fotoğrafın yalnızca tek okumasının olmadığını vurguladı. Fotoğrafta, fotoğrafçının, fotoğrafın kendisinin ve fotoğrafa bakan izleyicinin niyetinin varlığından söz etti.

Fotoğraftaki zamanın tekil bir karşılığının olmadığını, fotoğrafın üretilmesi, izleyicinin karşısına gelmesi sürecinde birden çok zamanın oluştuğunu, her yeni yüzleşmede yeni bir zaman algısının ortaya çıktığını dile getirdi.

Fotoğrafın görünenin arkasındaki anlam ile ilgilenen ve fotoğraflar ile ilişki kurmada yardımcı olacak kodları olmasının gerekliliğini savunmasının yanında yaşanan problemlerin afişlerdeki gibi açık bir ifade ile aktarılmaması gerektiğini düşünen Fırat, izleyiciler tarafından anlaşılmak diye bir derdinin de olmadığına dikkat çekti. “Bir şey tanımlamaya başladığı andan itibaren statükoya döner” diyen Hebert Marcuse’un ifade ettiği tehlikenin “kutsal bir metin” gibi algılanma sorunu yaşayan fotoğrafçıların da bir problemi olduğunu işaret etti.

Bir görüntü üzerine düşünmeden başkasının geldiği, görüntü bombardımanında olduğumuz günümüzde saliseler aralığında akan görüntüler aracılığıyla dünyanın problemlerinin ayıklanamadığına, bu problemleri dert etmeye vakit bırakılmadığına, sadece anlık birer dert şeklinde hissettirildiğine vurgu yapan Fırat ayrıca görüntünün etkisi söz konusu olduğunda yok edilmek istenen etkinin görüntünün yasaklanması ile değil, gösteriminin çoğaltılmasıyla mümkün olacağından bahsetti.

Dışımızda akıp gidenlerin görüntü değil görünümler olduğu ayrımını yapan Fırat, kendisinde zamanın da olduğu akıp giden bu görünümlerin içinden aldıklarımızın “görüntü” olduğuna, bu görüntülerin farkındalıklarımız ve ürettiğimiz fotoğraflarımız olduğuna dikkat çekti.

Kamil Fırat son olarak İbnü’l-Hey-sem’in ışığın doğrusallığından bahsetmesi, fiziğin önemsenmesi, haritacılığın gelişmesi, gerçeği olduğu gibi resmetme kaygısının başlaması gibi dönemlerin fotoğrafın ortaya çıkmasındaki sürece etki eden olaylar olduğunu dile getirdi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir